Migren, ilk çağlardan beri insanoğlunun muzdarip olduğu hastalıklardan biri. Günümüzde kadınların yaklaşık %20’sinde, erkeklerin ise yaklaşık %8’inde görülmektedir. Birçok belirtisi olan hastalığın sebebi hala kesin olarak bulunabilmiş değil. Buna rağmen kimi tedavi yöntemleri mevcut. Yüzyıllardır hemen hemen herkesin bir şekilde karşılaştığı bu eski ve gizemli hastalığın detayları yazımızın devamında…
Migren’in tanımlanması 2000 yıl önceye dayanıyor.
En az 250.000 yıldır her kuşaktan insana illet olan bu hastalık MÖ 400 yıllarında, Hipokrat’ın yazılarında aurası ile karşımıza çıkar. Daha eski yıllarda Sümer epik şiirlerinde gözle bağlantı kurulmuş, migrenle uyumlu ağrılardan bahsedildiği görülür ancak Aretaus MS 200 yılında periyodik oluşu, klinik özellikleri, fiziksel ve ruhsal belirtileri ile ilk tam tanımlamayı yapar. Birçok hekim çağlar boyunca farklı belirtilerini keşfettiği, olası sebepleri ve tedavi yöntemleri için fikirler ortaya attığı hastalık hakkında hala cevaplanmamış sorular var.
Çağlar boyunca birbirinden farklı olasılıklar hastalığın sebebi olarak değerlendirildi ancak hala asıl sebep bulunabilmiş değil.
Hipokrates’ten bu yana migrenin yapısı ile ilgili var olan tıbbi düşünceler 17. yüzyılda iki ana başlık altında toplandı: humoral teori ve sempatik teori. 18. yüzyılın sonunda hala tartışma konusu olan bu klasikleşmiş fikirler günümüzde geniş kabul görmektedir.
Humoral teori artmış safra sıvısının migreni başlattığı görüşü çevresinde şekil alır. Tedavi, fazla olan safrayı temizlemek ve dışarı atmaktır. Yağlı besinlerin safranın mideye dolmasına neden olduğu için yağlı besinlerden uzak bir diyet tedavi olarak kullanıldı. Bir başka safra birikmesi belirtisi olan kabızlığında migren başlatıcı etkisi olabileceği hala düşünülüyor. Safra miktarını düzenlemek için günümüzde de karşılığı olan tedavi yollarından biri karaciğer için ilaç kullanarak salınımını baskılamaktır; diğeri ise 16. ve 17. yüzyıllarda kan akıtma yöntemi, şimdilerde ise halk arasında hacamat vb. yöntemler ile kandaki safra miktarını azaltmaktır.
Sempatik teori bu ağ ile vücut içerisindeki bir organın migrene neden olmasından bahseder. Yunanlılar vücut içerisinde bilinçli olmayan gizli yayılıma ‘sempati’ adını vermişlerdir. Günümüzde sempati dedikleri ağ otonom sinir sistemi olarak bilinmekte. Migren konusunda ciltlerce yazı yazan Samuel Auguste Tissot; “Bedendeki bir bölge, başka bir bölgeden dolayı acı çeker.” demiştir. 1865 yılında migren hakkında ilk monografiyi yazan Edward Liveing migreni otonom sinir sistemi bozukluğu olarak tanımlamıştır ve sinir fırtınası teorisi ile atakları açıklamıştır. 1960’lı yıllarda Viyana’daki bir grup bilim adamı otonom sinir sistemi ile migrenin bağlantısını kanıtlamıştır.
Sebebi konusunda yüzyıllardır çalışma yapılan migren, otonom sinir sisteminin çalışmasının aksaması ile oluşan bio-elektriksel bir hastalıktır.
Yapılan çalışmalar migrende temel olarak damar kontrolünün bozulduğunu göstermektedir. İlk aşamada sempatik aktivitenin artışıyla damarlar büzülüp bağırsaklar yavaşlar. İkinci aşamada parasempatik aktivitenin artışıyla damarlar genişler, baş ağrısı şiddetlenir. Baş ağrısı ve nörolojik belirtiler damar değişimleri ile açıklanabilir. Ayrıca nörolojik bulgular, psikolojik değişimlere de neden olur. Atak durumunda beynin değerlendirildiği çalışmalarda, özellikle hipotalamusun etkilendiği gösterilmiştir. Otonom sinir sistemine ait sistemik şikayetler de gelişir.
Migren baş ağrısı geleneksel olarak şakaklardan birinde şiddetli zonklama şeklinde kendini gösterir. Zonklayan atardamara veya o taraftaki göz çukuruna yapılan baskı ile ağrı hafifler.
Sıklıkla tek taraflı başlayan ve zamanla yayılan bir ağrıdan bahsedilir ancak farklı bölgelerde ve nitelikte de olabilir. Genelde bir tarafı tercih eder. Hastaların üçte biri ise iki bölgeye de yayılmış ve dağılmış bir ağrıdan muzdariptir. Zonklama hastaların yarısından azında görülür, genelde migrene rağmen fiziksel aktiviteye devamda görülür. Kafa dışındaki atardamarlarda gözle görülebilir atımlar zonklamaya eşlik eder. Ağrı o damara veya ana boyun damarına, bazen de ağrıyan taraftaki göz küresine parmakla bastırarak durdurulabilir ancak baskı ortadan kalkınca ağrı devam eder. Baş hareketleri şiddetlendiği ve öksürük, hapşırma ve kusma ile uyarıldığı gözlemlenir. Başı bir yönde sabit tutmak ve dinlenmek ile düzelebilir. Pek çok migren hastası şakaklarına baskı yaparak ağrıyı azaltmaya çalışır. Ağrı süresi kimi ani ataklarda birkaç dakika sürerken, nadiren üç saatten kısa sürer. Sekiz saat, yirmi dört saat, birkaç gün, hatta bir hafta bile sürebilir. Uzamış ataklarda doku değişiklikleri olabilir. Ağrının şiddeti oldukça çeşitlidir; çok hafif olabildiği gibi eklemlerin ayrılmasına neden olacak kadar şiddetli de olabilir.
Migrenin tek ve mutlaka bulunması gereken belirtisi baş ağrısı değildir.
İsminin anlamı ‘yarım baş ağrısı’ olan migren hastalığının tek belirtisi asla baş ağrısı değildir. Çok çeşitli türde belirtiler migren kümesi içinde yer alabilir ve bunlar farklı kombinasyonlar ile karşımıza çıkabilir.
- Basit migrenin ana belirtileri baş ağrısı ve bulantıdır. Kimi zaman yoğun terleme ve ishalin de eşlik ettiği kusmalar rahatlama sağlamaz. Yineleyen kusmalar sonucu hasta safra salgılarını kusmaya neden olur.
- Genel olarak soluk bir yüz, küçülmüş ve halkalanmış gözler atağa eşlik eder; oldukça nadir kimi vakalarda yüzde kırmızılaşma görülür. Gözler şiddetli ataklarda yaygın şekilde kanlanır, sulanma gerçekleşebilir. Bu belirtiler sonucu gözde yanma, kaşınma ve ışığa karşı duyarlılık oluşur. Bulanık görme kimi hastalarda elden ayaktan düşecek kadar yoğun yaşanır (körlük baş ağrısı).
- Migren atakları sırasında iki tip karın ağrısı gözlenebilir. İlki karnın üst kısmında, kimi zaman sırta vuran delinmiş ülser ağrısını taklit eden bir ağrıdır; daha sık gözlemlenen diğeri ise karnın sağ alt kısmında hissedilen, apandisit ile karıştırılan kolik tarzında ağrıdır.
- Yapılan bir araştırmada migren hastalarının%72’sinin sersemlik, baş dönmesi ve düşecek gibi olmaktan yakındığı saptanmıştır. Rahatsız edici bir uyku halinin ise kimi hastalarda ataktan birkaç saat önce kimi hastalarda atak esnasında gözlemlenir.
- Bazı hastalarda atak öncesinde veya esnasında ateş, yüzde kızarıklık, üşüme, el ve ayakta morarma, titreme, terleme, sıcak-soğuk hissinde değişiklik gözlemlenir.
- Migren atağı öncesi kimi hastalarda vücutta sıvı birikmesi sonucu kilo alımı gözlenir. İdrar yapısında değişiklik olan hastalar daha sonra biriken sıvıyı vücutlarından atar ve normal hallerine dönerler.
- Tek taraflı migren vakalarında tek gözbebeğinin kasılması veya tek göz kapağının düşmesi gibi değişimler ile yüzde asimetri oluşumu gözlemlenebilir.
- Tanı koymaya yardımcı iki önemli belirti kolay sinirlenme (irritabilite) ve ışıktan rahatsız olmadır (fotofobi). En belirgin karakteristik belirti ışıktan kaçma isteğidir. Fotofobi gibi seslerden rahatsız olmak da (fonofobi) migrenin karakteristik belirtilerinden biridir. Kolay sinirlenme iki tip davranış biçimiyle karşımıza çıkar. Hasta ya inzivaya çekilmeyi ister ya da duygusal bir heyecan veya uyarılganlıkla hareket eder.
- Basit migren ataklarında, atağın erken döneminde anksiyete ve gerginlik hiperaktivitesi, geri kalan döneminde ise depresyon ve kayıtsızlık durumları gözlemlenir.
Migren genel olarak üç grup altında incelenir. Basit migrende baş ağrısı ve bulantı hissine farklı belirtiler eşlik eder. Migren eşdeğerleri denilen grupta baş ağrısı yoktur ancak başka belirtiler yoğun olarak görülür. Klasik migrende ise migren aurası da belirtiler arasındadır. Migren aurası birçok araştırmacı için migren hastalığının en ilginç ve en araştırılması gerekli belirtisi olarak görülür.
‘Migren eşdeğeri’ terimi migrenin genel özelliklerini gösteren ancak migrene özgü baş ağrısı bulgusunun olmadığı semptom komplekslerini açıklamak için kullanılır. Geçmiş yıllarda migren üzerine detaylı bir inceleme kaleme alan Liveing kitabında astım tipi, epilepsi tipi, baş döndürücü tip, gastrik tip, göğüste tip, soluk borusu tipi ve mani tipi migren transformasyonu gibi ifadeler kullandı. Bu terimler geniş kabul görmüş kavramlar değildir.
- Şiddetli bulantı, her zaman solgunluk, titreme, terleme gibi belirtilerin periyodik olarak kendini gösterir. Bu gibi ataklara kusma nöbetleri ve safrasal ataklar diyebiliriz. Bu ataklar yaşam boyu sürer veya yavaş yavaş basit migrene dönüşebilir. Anormal öfke tepkileri de eşlik edebilir.
- Öncesinde veya sonrasında herhangi bir değişiklik ve neden olmadan gelen karın ağrısı ataklarına karın migreni denebilir. Migren hastalarının çoğuna sorulduğunda, migrenden muzdarip olmadıkları yıllarda periyodik karın ağrılarından muzdarip oldukları görülür. Ağrıya üşüme, el ve ayaklarda soğukluk, nabız zayıflığı ve bulantı isteği de eşlik edebilir. Çocuklarda görülebilir.
- Periyodik ishaller de migren eşdeğeri olarak görülebilir. En sık karşılaşılan hali ‘hafta sonu diyaresi’ yakınması şeklindedir. Bu gibi hastaların bir bölümünde şiddetli kronik ruhsal gerilim görülür.
- Özellikle çocuklarda şiddetli basit migrenle birlikte yüksek ateş görülebilir. Periyodik ateşte kimi hastalarda gözlenebilir.
- Green’e göre her 100 kadından 20’si adet dönemi ve öncesi migren çekmektedir. Migrenin şimdiye kadar anlatılan tüm belirtileri adet dönemi öncesinde veya sonrasında veya o dönemde gözlemlenebilir.
Bazen migren atağının tek belirtisi olarak kabul edilen auranın belirtileri çok çeşitli olabilir. Basit veya karmaşık duyusal halüsinasyonlar, konuşma ve algılama bozuklukları veya kusurları, yer ve zaman tanımlamada güçlük, çeşitli düşsel çılgınlık eşiği ve trans halleri de aura belirtisi olarak görülebilir. Klasik migreni basit migrenden ayıran auranın eşlik etmesidir.
- Özgün görsel, dokunsal ve diğer duyusal halüsinasyonlar aura belirtisidir. En basit halüsinasyon, görme boyunca izlenebilen parlak yıldızların, kıvılcımların, şimşeklerin ve basit geometrik şekillerin görülmesidir.
- Duyusal eşiğin ve uyarılmanın genel değişimleri aura belirtisidir. Görülen bir nesne olduğundan parlak gelebilir, en hafif sesler oldukça yüksek gelebilir veya basit bir dokunma abartılı ve dayanılmazdır.
- Kasların kasılma yeteneği ve bilinç düzeylerindeki değişimler aura belirtisidir. Nadir görülen bayılmaya neden olan değişimlerdir. Bayılma tipik olarak, hastanın birkaç dakika içinde etap etap baygın hale geçmesi ve ayıldığında yeteneklerini sırayla geri kazanması ile gerçekleşir.
- Ruh hali ve duygu değişimleri aura belirtisidir.
- Yüksek ve birleştirici fonksiyon bozuklukları: algı, kavrama, bellek ve konuşma bozuklukları aura belirtisidir. Migren aurasının en tuhaf, en yoğun ve incelemesi en güç belirtileri ani tanışıklık ve kesinlik duygusu (dejavu – daha önce yaşamışlık duygusu) ile tam tersi olan ani yabancılaşma ve yabancılık duygusudur (jamaisvu-asla yaşamamışlık duygusu).
Hastasına göre değişiklik gösteren migren tedavisinde ilk basamak tetikleyicilerden uzak durmaktır.
Migren hastasının yapması gereken tetikleyicisini keşfetmek ve ondan uzak durmaktır. Eğer herhangi bir şeyin tetikleyiciniz olduğunu düşünüyorsanız, onu test ederek durumu anlayabilir ve kontrol altına almaya çalışabilirsiniz. Nöbet esnasında ise mümkün olduğunca az hareket etmek faydalı olabilir.
Özgül faydası olduğu keşfedilen ilk ilaç kafeindir. Geçmiş yüzyıllarda kediotu, misk, afyon, bromür asit, güzelavrat otu gibi faydasız kimi reçeteler denenmiştir. 1800’lü yıllarda bromür asit ile ergot başlıca yöntem olarak değerlendirilmiş. Günümüzde, migren nöbetlerinin asıl mekanizmasını etkileyen ve özellikle baş ağrısına neden olan kafatası dışı atardamarları genişleten ilaçlar kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra ağrıyı, bulantıyı ve diğer rahatsız edici belirtileri ortadan kaldırmak için belirtileri savuşturan ilaçlar kullanılmaktadır. Kimi zaman gevşemeyi ve uyumayı sağlayacak ilaçlarda kullanılabilmektedir. Histemine karşı duyarsızlaştırma, alerjik duyarsızlaştırma, horman tedavileri, cerrahi uygulamar gibi başka yöntemlerde vardır. Genel olarak migren tedavisi hastaya ve doktora bağlı olarak birlikte geliştirilen bir süreç olarak ilerler.
En güzeli, migrenli olmak ayrıcalıktır. Tarihte birçok düşünür, yazar, sanatçı ve bilim insanı migrenliydi.
Birçok ünlü insanın migren hastası olması migrenin bir deha hastalığı olup olmadığı sorusunu akıllara getirir. Dr. Michel Ferrari “Pablo Picasso’nun kadın yüzü resimlerinde görülen düşey yarıklar ve yüz parçalarının kayık olması figürleri migren hastalarının gördüğü biçimlere fark edilir derecede benziyor” diyor. En bilinen migrenli dehalar: Charles Darwin, Friedrich Nietzsche, Sigmund Freud, Vincent van Gogh, Pablo Picasso, Hildegard von Bingen, Lewis Carroll, Virginia Woolf, Elvis Presley, Stephen King…
Kaynakça:
- Migrene çözüm var (2014), Dr. Emel Gökmen, hayykitap, 2.baskı
- Migren (1992), Oliver Sacks, YKY (2010)