Lager birası marketlerden lüks otellere kadar çoğu yerde satılan popüler bir bira. Peki bu bira Amerika’nın en popüler içkisi haline nasıl geldi? 19. yüzyılın ortalarında Alman göçmenler hafif alkollü bu içeceği evlerde demleme yöntemiyle hazırlamaya başladılar. Yetenekli Alman bira üreticileri yeni içkiyi Amerikan gurmelerine tanıttılar. Hatta savaşı fırsata çevirmeyi başardılar ve bira endüstrisini bir güç merkezine dönüştürdüler. Üreticiler yeni endüstriyel teknolojileri tüm detaylarıyla öğrenerek, tariflerini sürekli geliştirdiler. Üstelik süreç boyunca alkol ve göçmen karşıtları ile karşı karşıya geldiler. Peki 19. yüzyılda bira baronları nasıl yükselişe geçti? Savaş ve alkol yasağı bira satışlarını nasıl etkiledi? Detaylar içeriğimizde?
Alman üçgeni ve bira baronlarının yükselişi
1820 ile 1900’lü yıllar arasında Almanya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne yaklaşık 5 milyon kişi göç etti. Bu insanların büyük çoğunluğu Ortabatı’da yer alan, Louis, Milwaukee ve Cincinnati’ye yerleşti. Burası “Alman Üçgeni” olarak adlandırılan bir bölgeydi ve aynı zamanda üretim merkeziydi. Yüzyılın ortalarında, bazı zanaatkarlar üretilen biralar için maya ve tarifler sundular. Kabarcıklı ve soluk renkli biraların düşük sıcaklıklarda üretilmesi nedeniyle tamamlanması altı hafta ila sekiz ay kadar sürüyordu. Fakat üretilen bu biralar diğer biralara nazaran daha uzun süre muhafaza edilebiliyordu. Bu durum, uzun bir süre ABD bira endüstrisine egemen olan koyu İngiliz biralarına karşı bir satış avantajı olarak görülüyordu. Koyu biralar fermantasyon süreçlerinin kısa olması nedeniyle çabuk ekşiyordu. Bu durum biraların pazar erişiminin sınırlanmasına yol açtı.
Bira tarihçisi Carl Miller’a göre, 1870’lerin ortalarında ülke çapında yaklaşık 4.000 Alman bira fabrikası inşa edildi. Bu fabrikalar, gelişme gösteren şehirlerde mahalle merkezleri haline dönüştü. Yeni “bira baronları” ise ülke çapında sahte bira hanedanlıkları kurdu. Bu hanedanlıklardan biri New York’ta Hell Gate Bira Fabrikasını işleten George Ehret adlı bira baronuna aitti. Bir diğeri ise 1915’te New York Yankees’i satın alan ve bira karlarını Yankee Stadyumu’nu inşa etmek için kullanan Jacop Ruppert’ dı. Ruppert aynı zamanda yıldız oyuncular ile anlaşmalar yapıyordu. Milwaukee 19. yüzyılın sonlarına doğru dünyanın en büyük 4 bira fabrikasının bulunduğu ve en iyi biraların üretildiği bir şehre dönüşmüştü. Bu başarının arkasında ise bira üreticileri Frederick Pabst ve Joseph Schlitz arasındaki büyük rekabet göze çarpıyordu.
Bira üreticilerinin asıl hedefi Almanya dışındaki pazarlara açılmaktı
Alman birasının yükselişinden sonra mevcut pazarı büyütmek için üretilen biraların farklı tüketicileri de olmalıydı. Bira baronları Pabst ve Schlitz ise dönemin trajedileri devam ederken yeni fırsatlar araştırmaya devam ettiler. 1871 tarihli Büyük Şikago Yangını, Milwaukee’ye yaklaşık 90 mil uzaklıkta binlerce insanı evsiz bırakmıştı. Yangında şehirde bulunan tüm bira fabrikaları da hasar gördü. Pabst, buharlı gemisini bira varillerini taşımak için kullandı. Taşıdığı biraları depolamak için ise Şikago’dan bir depo satın aldı. Schlitz ise varilleri demiryolu ile taşımayı tercih etti ve yangında zarar gören kimsesiz insanlara ücretsiz bira dağıttı. 1893 Chicago Dünya Fuarı’nda Pabst ve Schlitz, Amerika’nın en iyi bira üreticisi unvanı için uluslararası sahnede yarıştılar. Biralarını 27 milyondan fazla ziyaretçiye sergilediler. Schlitz, üç lager bira için ödül kazandı. Pabst’s ise fuarın en büyük ödüllerine sahip oldu.
Bira içmek Alman kültürünün bir parçasıydı
Alman egemenliğindeki bira endüstrisi büyüdükçe, göçmen ve alkol karşıtları hızla tepki göstermeye devam ettiler. 1850 yılında alkol karşıtı hareketler şiddetli bir şekilde devam etti. Eylemlerin sonucunda 13 eyalette, aile içi şiddet ve siyasi yolsuzluklar ortaya çıkması nedeniyle alkollü içeceklerin satışı büyük oranda yasaklandı. Kamu ahlakı için verilen savaşta, “bira içmeyi seven Almanlar” ve “viskiye bulanmış İrlandalılar” sloganlarıyla hedef alındı. Ancak Almanlar için bira içmek sadece barlarda sarhoş omak için yapılan bir eylem değildi. Bu aktivite onların günlük yaşamlarının ve kültürlerinin bir parçasıydı ve en önemlisi bir aile meselesiydi. Alman bira üreticileri, Amerika’da çalışan insanların, flört eden çiftlerin ve genç ailelerin pazar günleri sosyalleşmek, canlı müzik dinlemek ve açık havada eğlenmek için gidebilecekleri açık hava bira bahçeleri kurdular. Bazı bira bahçeleri ise ufak bir lunapark havasına büründü.
Bira pazarındaki savaş beyzbol ligine sıçradı
Tartışmalar beyzbol sahalarına kadar sıçradı. 1878’de, imajını temizlemek isteyen yeni Ulusal Beyzbol Ligi, stadyumlarda alkol satışını durdurma kararı aldı. Hemen ardından Pazar maçlarını yasakladı ve bilet fiyatlarında, çalışan insanların erişemeyeceği şekilde artış yaptı. Ancak sözlü ve fiziksel saldırılar stadyumlarda yaşanmaya devam etti. Massachusetts, Protestan Worcester’daki bir takımın taraftarları, ayyaşların ve kumarbazların bulunduğunu iddia ettikleri stadyumlara karşı sözlü saldırıda bulundular.
Savaş ve alkol yasağı biranın popülaritesini azalttı
Yüzyılın sonlarına doğru yaklaşıldığında muhalefet bira endüstrisi üzerine yoğunlaştı. Birinci Dünya Savaşı esnasındaki Alman karşıtı duygular, Amerika’da yaşayan Alman nüfusun hayatını ve işini önemli ölçüde zorlaştırdı. 1920’de, ülkede alkol satışını yasaklayan yasanın kabulü, tüm bira bahçeleri ve bira fabrikaları için ölümcül darbeyi indirdi. Durumun ciddiyeti organize suç kaçakçılığına dek ulaştı. 1933 tarihine gelindiğinde ise devasa bira baronlarından sadece mevcut kurallara uyum sağlamayı başarabilen bira üreticileri kalmıştı.