Türkiye’de yeni yeni saygı görmeye başlayan ve alanında başarılı sayılı ismin olduğu gastronomiyle ilgilenmek, hele yemek yapan değil onları tadan tarafta olup bu işten para kazanmak ülkemizde elbette çok zor. Vedat Milör ise üslubundan eğitimine, yediklerinden anlatımına Türkiye’nin akla gelen ilk yemek yazarı ve eleştirmeni. Anlattıklarında ise yalnızca güzel yemekler değil pek çok hayat dersi de bulabilirsiniz. Gelin, her yerde adını duyduğumuz ve sadece yemeklerle akla gelen Vedat Milör’ü biraz daha yakından tanıyalım…
Türkiye’de gastronomi adım adım ilerlerken ülkenin yıllardır yakından tanıdığı bir isim var: Vedat Milör
Onu kendi cümleleriyle tanımlayalım: “Gurme değilim. Ancak ürettiğim hemen her şey yemek ile ilgili.”
Gurme olduğunu iddia etmiyor ancak gönüllerimizin bir numaralı gurmesi o. “Yemek nerede ve nasıl yenir?” sorusunun sorulacağı ilk insanlardan biri
Aslen Konyalı olan Milör, 10 Ekim 1955’te İstanbul’da doğdu. Annesi ve babası o 5 yaşındayken ayrıldığı için büyükannesi ve büyükbabasıyla büyüdü. Büyükbabasını henüz 13 yaşındayken kaybetti
https://www.instagram.com/p/Bf8a9wHHTY8/
Büyükbabası Mecidiyezade ailesinden (hala aynı adı taşıyan camileri Konya’da) Tahir Paşa’nın torunu Tahir Bey, büyükannesi ise ulema ve medrese sahibi Ulusan-Karahafız ailesinin kızı Handan Hanım’dı.
Büyükannesiyle büyüyen Milör, onu çok sevdiği için ona “Handan” diye seslenirdi. Komşular akrabalar bu duruma kızsa da büyükbabası “Boşver oğlum! Sen kendi doğru bildiğini yap, sadece kendi vicdanını dinle ve kimseye kulak verme!” derdi
https://www.instagram.com/p/BiWF8W1nyU4/
Küçükken çok iştahsız ve zayıf olduğu için büyükannesi yemek yedirmekte zorlanırdı. Galatasaray Lisesi’nde yatılı okudu. O zamanlar da yemekle arası pek iyi değildi
Lise döneminde yemekle ilgili en belirgin anısı ise annesi Selma Keşmir ile Taksim’de Lamartin Caddesi’ndeki Çin lokantasıydı. Bu sayede köfte ve makarnadan sonra en sevdiği 3. yemek tatlı-ekşi soslu karides olmuştu
Lise döneminde yalnızca 3 şeye tutku duyuyordu: masa tenisi, sinema ve edebiyat. İlgi alanları onu Galatasaray Kültür ve Edebiyat Şöleni Komitesi Başkanı olmaya kadar götürdü. Sonrasında gelenek haline gelen şöleni organize etti
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitirdi. Lise sonrası ise yemekle olan bağı biraz daha farklıydı. Kız arkadaşlarını etkilemek için onları farklı lokantalara götürüyordu
Ancak “iyi yemek” onun için hep ikinci plandaydı. Ta ki yüksek lisan için University of California, Berkeley’e gidene kadar
Kaliforniya’daki ilk keşfi dünyanın en kompleks içeceği olan yaklaşık 200 aromaya sahip şarap oldu. Gittiği tadımlarda ise “senin inanılmaz bir damağın var” gibi laflar duymaya başlamıştı
Sonrasında şaraba eşlik edecek tatlar aramaya başladı. “Farklı şaraplarla neler yenir?” diyerek çıktı yola ve gastronomi yolculuğu da böyle başladı aslında
Doktora tezi için 9 ay Paris’te kaldı. Bu da iyi şarap ve lokantalar keşfetmek için mükemmel bir fırsattı. Edebiyat, sinema ve tenisle değişen masa tenisine bir de gastronomi eklenmişti artık
Doktora tezi “Planning and Economic Development in Turkey and France: Bringing the State Back in” 1990 senesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde, American Sociological Association tarafından o senenin en iyi doktora tezi seçildi
Kariyeri inanılmaz bir şekilde tırmanışa geçmişti. Önce Dünya Bankası’nda işe başladı. Sonra Brown University sosyoloji bölümünde asistan profesör olarak başladı
Princeton University’deki Institute For Advanced Study’e davet edildi ve bir yıl boyunca Albert O. Hirschman’ın yanında araştırma yaptı. Yetmedi, Stanford University’e girerek hukuk okudu. Standford’u ilk yüzde 10’a girerek JD derecesi ile bitirdi
Ekonomi alanında oldukça başarılıydı, yanına hukuk diploması da eklenince kariyeri de bu yönde değişti. Bir şirketin hukuksal işlerine baktıktan sonra Georgia Institute of Technology’de kamu yönetimi bölümünde öğretim üyeliğine başladı
2004 yılında Michelin yıldızlı şef Mikael Jonsson ile Gastroville adlı siteyi kurdu. Site şimdilerde Gastromondiale adıyla yayın hayatına devam ediyor
Türkiye’ye döndü ve 2005 yılında Koç Üniversitesi’nde misafir profesör olarak ‘uluslararası politik ekonomi’ dersleri verdi. Daha sonra Milliyet’te yazmaya başladı
https://www.instagram.com/p/BoeI_FiAu6j/
Onu Türkiye’nin tanınan yüzlerinden biri haline getiren ise 2007’de başlayan “Vedat Milor’la Tadı Damağımda” programı oldu. Bu dönemde iki işi bir arada yürütemediği için üniversitenden ayrıldı
Programda en lüks mekanlardan en salaş mekanlara gidip birçok farklı mutfaktan seçenek sunması ve oldukça dobra bir şekilde yemekleri yorumlaması daha çok sevilmesine neden oldu
https://www.instagram.com/p/BlLBy-YgDiN/
Uzun yıllar süren programın ardından Milör, bir süre önce Youtube kanalını aktif olarak kullanmaya başladı. Ardından Twitter’a el attı
Twitter’da birçok kişinin yapamadığı şeyi yapıyor, insanların merak ettikleri sorulara cevap buluyor, aynı zamanda takipçilerine pek çok şey katıyor
Belki Twitter’da dünyayı kurtarmak mümkün değil ama en azından en büyük gastronomik problemimize(!) hemen burada noktayı koyabiliriz. Menemen soğanlı mı olur soğansız mı?
— Vedat Milor (@vedatmilor) August 24, 2018
Soğanlı menemen kazandı.
— Vedat Milor (@vedatmilor) August 25, 2018
Yeri geldiğinde ise takipçilerine cevap vermekten çekinmiyor. Bu işlerin sadece klavye kabadayılığı yapmakla olmayacağını hepimize kanıtlıyor
Vedat Milör, Profesör Linda Susan Milor ile evli ve çiftin 2002 yılında doğan Ceylan Handan Milor adında bir kızları var
https://www.instagram.com/p/BqPz_vXhFOs/
Hep dedesinin söylediği gibi bir insan olmak için uğraştı. Sadece kendi vicdanını dinledi ve kimseye kulak vermedi. Doğru bildiğini yaptı ve yapmaya devam ediyor…
Biz de onun bilgi birikiminden ve damak zevkinden öğrenecek çok şey olduğunu çok iyi biliyoruz. Ne diyelim ekranlarımızdan hiç eksilmesin
https://www.instagram.com/p/BqXZpg-ARIZ/
Kanyak; 1