Bill Clinton
Listemizin ilk sırasında oldukça popüler bir yalancımız var. Bill Clinton. Bill Clinton Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olduğu dönemde ve de Hilary Clinton ile evliyken Beyaz Saray stajyerlerinden Monica Lewinsky ile cinsel ilişkiye girmiştir. Bu olay üzerine iddialar ayyuka çıktığı zaman ise 26 Ocak 1998 tarihinde televizyonda milyonların önünde “sizi temin ederim ki o kadınla ilişkiye girmedim ve hiç kimseye bu ilişki hakkında yalan söylemedim” demiştir. Ancak açılan soruşturma bu açıklama yeterli bulunarak kapanacak değildir ve yaklaşık 7 ay sonra Bill Clinton büyük jüri önünde Lewinsky ile uygunsuz ilişkiye girdiğini kabul etmiştir.
Başlık altı bonusu: Bu skandalın Bill Clinton’a karşı kurulan bir komplo olduğunu ileri sürenler de vardır. İddialara göre bazı bürokratlar Amerika’nın Bill Clinton ile daha pasif bir konuma geçmekte olduğunu ve Orta Doğu’ya dair planlarını sekteye uğratacağını düşündükleri için Monica Lewinsky’i bilinçli olarak Beyaz Saray’a Bill Clinton’ın yakınına soktukları söylenmektedir. Lewinsky’nin Başkan’ın bilgisi olmaksızın diğer stajyerlere göre daha kapsamlı haklara sahip olması; örneğin Beyaz Saray’a gece giriş kartının olması gibi, bu iddiaları güçlendirmektedir.
Milli Vanilla
Milli Vanilli bir döneme damga vurmuş, ödüller üzerine ödüller toplamış, fanları üzerine fanlar katmış Fab Morvan ve Rob Pilatus adlı 2 siyah solisten oluşan Alman asıllı müzik grubu. Mu acaba?
Yukarıdaki paragraf bir çok doğru bilgi içermekle birlikte bir tane dehşet verici bir yanlış içeriyor ki o da Milli Vanilli’nin Fab Morvan ve Rob Pilatus adlı 2 tane solisten oluştuğu bilgisi. Açıklayalım.
Milli Vanili 80’lerin sonu 90’ların başında uluslararası bir başarı ve tanınırlık elde ediyor. Bu başarı Grammy Ödülü kazanmalarına kadar devam ediyor. Grammy Ödülleri’nden bir kaç hafta sonra Connecticut’ta verdikleri bir konserde popüler şarkılarının nakaratı esnasında tam da “Girl You Know It’s True” diyecekken arkada çalan bant kaydı takılıyor ve “Girl You Know It’s… Girl You Know It’s… Girl You Know It’s… Girl You Know It’s…” gibi bir rezalet ortaya çıkıyor. “Şimdilerde herkes playback yapıyor ne olmuş adamlar iki playback yaptıysa” diyebilirsiniz ama olay daha da başka.
Grup yani Fab Morvan ve Rob Pilatus Milli Vanilli’nin kurulduğu ilk günden beri aslında hiç şarkı söylemiyorlar. Ne konserlerde ne de kayıtlarda. Yani grubun sesi onlara ait değil. Onlar ön planda görseli hallederken, görsel yönden zayıf gırtlak yönünden kuvvetli bir başka 2 adet siyahi abimiz de solo kısmını hallediyorlardı. Bu yalan plağın takıldığı güne kadar yıllarca devam etmiş ve milyonlarca insanı kandırmayı başarmıştır. Sonrasında grubun ödülleri geri alınıyor ve o tarihten sonra çıkardıkları albümlerin hiç biri parlak bir başarı elde edemiyor.
Lance Armstorng
Ünlü bisikletçi Lance Armstorng 1996 yılında, 25 yaşındayken testis kanseri olduğunu öğreniyor. Sonrasında başarılı bir tedaviyle kendini toparlıyor hatta toparlamakla kalmıyor daha önce bisiklet sporunda gösterememiş olduğu performansı göstererek 1999 yılında Fransa Bisiklet Turu’nu kazanıyor. Hem kanserle olan mücadelesi hem de yakaladığı başarı basının da ilgisini çekiyor ve Armstorng çok hızlı bir şekilde ünleniyor. Sonrasında 6 kez daha Fransa Bisiklet Turunu kazanıyor. Verdiği karizmatik röportajlar, kurduğu kanserle mücadele vakfıyla birlikte üstlenmiş olduğu sosyal sorumluluk projeleri derken insanların gönlündeki o yumuşak tahta oturuyor ve milyonlar tarafından sevilen bir insan oluyor. Buraya kadar her şey güzel gibi.
Lance Armstorng’un bu yalanı 24 Ağustos 2012 tarihine, ABD Anti-Doping Ajansı tarafından dobing yaptığı gerekçesiyle 1998-2005 yılları arasında elde ettiği tüm başarılarının geri alınmasına kadar uzun yıllar devam ediyor. Bu sonucun ardından 16 Ocak 2013 tarihinde ünlü bir talk şov programına çıkan Lance Armstorng gözyaşları içerisinde doping yaptığını itiraf ediyor: “Evet dopingliydim. Artık oğluma diyorum ki beni savunmayı bırak.” Sanırım bu, insanların duygularını istismar etme adına oğlunu son defa kullanışı oluyor. Çünkü sırf bu açıklamadan dolayı ona acıyıp, sempati besleyen insanlar da epeyce var.
Anna Anderson
Anna Anderson ise 1920 yılında, Berlin’de kendini bir su kanalına atarak intihar etmeye çalışıyor ve ardından da akıl hastanesine yatırılıyor. Ölümden dönen Anna kendisinin Bolşevik ihtilalinden kurtulan Anastasia olduğunu iddia ediyor. Hanedan üyeleri bunu şiddetle reddetseler de(reddetmelerinin dev mirasla bir alakası da olabilir tabi) Anna Anderson’ın yıllaca süren hukuk mücadelesi bu şekilde başlamış oluyor.
Bu uzun süren mücadeleye bir çok insan inandı ve üzerine bir çok şey yazıldı hatta dizisi, filmi çekildi. Peki yalan bunun neresinde? Açıkçası ben de emin değilim. Ama sonraki süreçte yaşananları size anlatayım.
2007 yılında Romanov Hanedanı’nın katledildiği evin yakınlarında genç bir erkek ve genç bir kıza ait 2 tane kömürleşmiş ceset bulunuyor. 2009 yılında biliminsanları tarafından yapılan dna analizleri sonucunda cesetlerin kesin olarak kayıp olan hanedan üyelerine ait olduğu ortaya çıkıyor.
Charles Ponzi
1920 yılında Ponzi’nin paraya para demediği vakitlerde bir gazete yaptığı işin yasallığını sorgulayan bir haber yaptıktan sonra devlet açmış olduğu soruşturma tamamlanana dek Ponzi’nin mevduat kabul etmesini yasakladı. Bu da sonun başlangıcı oldu. Kısa sürede oluşan güvensizlik ortamı, yatırımcıların parasını geri çekme talebi ancak Ponzi’nin bunu karşılayacak yeni yatırımlar alamaması kurmuş olduğu sistemin çökmesine yol açtı. 39 bine yakın katılımcının toplam 15 milyon dolarlık alacağını ödeyemeyince de hapse girdi. Çıktığında farklı alanlarda bir kaç kez daha aynı sistemi uygulayan Ponzi sistemin kaçınılmazı olan iflastan kaçınamayarak bir kez daha hapse girdi ve sonrasında bir daha bu işlere bulaşmadı.