Toplumsal cinsiyet eşitliği tek bir bakış açısı ile tanımlanamayacak kadar çok boyutlu bir kavram. Bu kavram genel hatlarıyla kadın ve erkeklerin kişisel potansiyellerini gerçekleştirmek ve bulundukları toplumun ekonomik, sosyokültürel ve politik gelişimine katkıda bulunmak için eşit koşullara ve fırsatlara sahip olduğunun altını çizer. Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı Hedefleri Listesi’ne toplumsal cinsiyet eşitliği dersi eklendi. Ancak bu duruma bazı insanlar karşı çıktı. Yine aynı insanlardan gelen tepkiler üzerine MEB, bu dersi listeden kaldırma kararı aldı. Ancak kadın örgütleri, sendikalar ve cinsiyet eşitliği alanında çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları MEB’in kararına tepki gösterdi. Peki bu tartışmaların nedeni neydi? Türkiye’de son yıllarda sıklıkla gündeme gelen “cinsiyet eşitliği” kavramı ne anlama geliyor? Detayları sizin için anlattık.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ne anlama geliyor?
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını kadınların ve erkeklerin toplumsal yaşamın her alanına eşit katılımları olarak ifade edebiliriz. Ancak toplumsal cinsiyet eşitliğinin tek bir bakış açısı ile tanımlanamayacak kadar çok boyutlu bir kavram olduğunu da hatırlatalım. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeklerin insan haklarını kullanmak, tam potansiyellerini gerçekleştirmek ve bulundukları toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve politik gelişimine katkıda bulunmak için eşit koşullara ve fırsatlara sahip olduğunun altını çizer. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kaynakların kadınlara ve erkeklere eşit erişimi ve dağılımı anlamını da taşır. Cinsiyet eşitliği konusunda ciddi çalışmalar gerçekleştiren BM Kadın Birimi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesinde dünya genelinde kabul gören yaklaşımı “toplumsal cinsiyetin anaakımlaşması” olarak tanımladı.
Gerçekleşmekte olan bu süreç ise özellikle son 25 yılda ivme kazandı ve bir dizi adımın atılmasına neden oldu. İlk adım 1995 tarihli Pekin’de düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda Pekin Eylem Platformu’nun kabul edilmesiydi. Platform, cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hükümetlerin önlem alması gereken 12 alan tespit etti. Aralarında yetki ve karar verme ile kurumsal mekanizmaların da yer aldığı bu alanlarda hükümetlere eylem planı geliştirmeleri çağrısı yapıldı. Ardından 2000 yılında Birleşmiş Milletler Binyıl Zirvesi’nde tüm üye ülkeler tarafından kabul edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri arasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi ve kadının güçlenmesi maddeleri yer aldı. Bu alanda gelişimin ölçülmesi için ise üç temel kriter belirlendi: Tarım dışı ücretli işlerde çalışan kadınların oranı, ilk, orta ve yüksek öğretimde kız çocukların erkeklere oranı ve mecliste kadın üye oranı. Toplumsal cinsiyet eşitliği, BM tarafından da artık bir insan hakkı olarak kabul edilmekte.
Türkiye bu noktada nasıl bir yol izledi?
Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) 1985 tarihinde imzaladı. Ülkemizde, 2000’lerin başından itibaren cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda uluslararası taahhüt ve normlara uyma noktasında adımlar atıldı. 2004 yılında yapılan değişiklikle Anayasa’nın 10’uncu maddesine, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” ifadesi eklendi ve cinsiyet eşitliğine anayasal güvence tanındı. Aynı maddeye 2010 yılında, “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” cümlesi eklendi. 2004 yılında gerçekleştirilen değişiklikle aynı zamanda CEDAW’a (Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi) ulusal hukuka karşı üstünlük hakkı verildi. 2009 yılına gelince Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu. 2012 yılında da 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun mecliste kabul edildi.
Yine aynı yıl içinde bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi onaylandı. Bu sözleşme kadınlara ve kız çocuklarına yönelik ev içi şiddeti önlemeyi amaçlayan ilk Avrupa sözleşmesi olma özelliğini taşıyordu. Bu sözleşmenin önsözünde kadına yönelik her türlü ayrımcılığa engel olmanın ve erkekler ile eşitliği sağlamanın ancak ev içi şiddetin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceği ifade ediliyordu. Bu alanda en fazla çalışma yapan uluslararası kuruluşlardan BM Kalkınma Programı’nın 2018 raporuna göre, Türkiye, cinsiyet eşitliği endeksinde 2017’ye kıyasla beş basamak yükseldi ve 64’üncü sırada yer aldı. Ancak ne yazık ki 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Sözleşme’nin Türkiye bakımından feshedilmesine karar verildi. Cinsiyet eşitliği açısından oldukça önemli bir sözleşme kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nin feshi halk tarafından da büyük bir tepki ile karşılandı.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasında fark bulunuyor mu?
Evet toplumsal cinsiyet ve cinsiyet arasında fark bulunuyor. Uluslararası alanda yer alan bu konudaki mevcut çalışmalarda toplumsal cinsiyet eşitliğini temel almak ve buna odaklanmak artık bir norm halini aldı. Kadın çalışmaları, cinsiyet ile toplumsal cinsiyeti farklı şekillerde tanımlıyor. Cinsiyet, doğuştan gelen ve biyolojik özellikleri kapsayan bir terim olarak tanımlanıyor. Toplumsal cinsiyet (gender) ise sonradan öğrenilen ve cinsiyete toplum tarafından biçilen rol, sorumluluk ve davranış beklentilerini içeren bir terim olarak kabul ediliyor. Örnek vermek gerekirse kadınların ev işleriyle ilgilenmesi ya da çocuk bakımını üstlenmesi gibi beklentiler, cinsiyet değil, toplumsal cinsiyetle bağdaştırılan tanımlamalar olarak gösteriliyor. Bu alanda yürütülen çalışmalara göre, eşitliğin sağlanabilmesi, cinsiyetlere biçilen toplumsal rollerin değiştirilmesi ve eşitlenmesini de kapsıyor.
İlginizi çekebilir;