Sabahçı olmak ya da olmamak, işte bütün mesele buydu bir öğrenci için ilkokul yıllarında. Dezavantajları çok olsa da çocuk bünyelerde büyük bir güzelliği olan tek bir avantajı da vardı.
Şimdi bu konuları Hayat Bilgisi defteri titizliğinde incelemek için ilkokul yıllarımıza kaldırdığımız dolmuşumuza hep beraber binelim, önlere doğru hafif hafif ilerleyelim, kapı ağzında beklemeyelim.
Kuntiz öğlenciler: “Öğretmenim biz yapmadık sabahçılar yaptı”
Günlük hayatta ofiste çalışırken üzerimize zimmetli bir aleti bozduğumuzda “ben yapmadım, öğlenciler yapmıştır!” diyemiyoruz ne yazık ki. Ama ilkokuldayken sınıf öğretmeni uçlu kalemle abudik gubidik şekiller çizilerek yontulmuş sıra ya da kayısılı meyve suyu lekesi olmuş bir masa örtüsü gördüğünde direkt o sıranın sahibine hesap sorardı. Sınıfın bıçkın “öğlencisinin” ise lafı her zaman hazırdı ve hep aynıydı; “sabahçılar yaptı örtmenim!”. Öğretmen de her seferinde ikna olup, “Hmmm.. Evet, sabahçılar yapmıştır muhakkak. Pis sabahçılar, manyak bunlar…” bakışı atar ve dersi başlatırdı.
Gökyüzü hâlâ yıldızlarla kaplı, sokak lambaları ışıl ışılken okul yollarına düşmek
Üstelik mevsimlerden kış ise kapüşon, bere, atkı gibi anne mühimmatlarıyla yüzünüz komple kapanabilir, hava karanlıkken görüş açınız 1 santimetreye kadar düşebilirdi. Sabahın köründe yollara düştüğünüzde, ekmek kasalarının, gazetelerin ve süt şişelerinin bakkalların önlerine bırakıldığı o mucizevi görüntüyü görebilirdiniz. Mucizevi diyoruz çünkü bu sahneye sadece sabahçılar tanık olabilirdi. Kayan yıldızlar, kuzey ışıkları, küçük ayı ve çoban yıldızı eşliğinde titreye titreye okul yollarına düşmüş, tek koruması çakma sırt çantası üzerindeki ninja kaplumbağalar olan mavi önlüklü hüzünlü çocuklardı sabahçılar.
Gecenin bir körü uyanıp “Daha yatmadın mı sen?” diyen annenin tüm enerjimizi emmesi
Oluyor bazen, yatağımızın altındaki öcü, pencereden bakan hayalet amca, ya da yorganın dışına çıkan ayağımızı bir gudiğin gıdıklayacağı korkusu… Çok fena uykumuz olmasına rağmen uyanıp ya el atarimize ya da Barbie bebeklerimize sarılmıştık. İşte bu anda banyoya kalkan saçı başı dağılmış anne, süper güçleriyle uykudan uyandığımızı fark eder, “sen daha uyumadın mı? doğru uykuya” cümlesiyle midemize aduket yemişiz gibi bizleri tekrar yatağa fırlattırırdı. Tabii öğlencilerin erken yatmasına gerek yoktu, oh mis ne ala.
Pazartesi sabahları ütü kokusu ve devasa bulutlarla dolu başka bir diyara uyanmak
Pazar geceleri öyle bir ütü yapılıyordu ki yağmur yağsa küçük bir gölü doldurabilecek kadar su buhar olup, tüm evi kaplıyordu. Uyku sersemi salonda dolaşırken büyük buhar bulutlarına denk gelebiliyor, tasoların uçuştuğu, Pokemon’ların amuda kalktığı, aburcuburla dolu büyülü bir “olmayan ülkenin” içinde hayaller kuruyorken sabah banyoya kalkmış babamızın haşmetli görüntüsüyle kendimize geliyorduk. Ve tuvalet sırasını asla bize vermiyorlardı.
76 kat giysiyle okul yollarına düşmüşken kar tatilinin ilan edilmesi
Eğer bir sabahçı sabah uyandığında buğulu camı silip lapa lapa kar yağdığını görmüşse direkt olarak kendine gelir ve TV kumandasını aramaya başlardı. Koltuk yastıklarının derinliklerinde büyük bir itinayla saklanan kumanda bulunur ve heyecanla haber kanalları açılırdı. TV’de kar tatilinden bahseden bir haber kanalı bulabilmek adına tüm kanallar 8724387 kez tekrar tekrar zaplanırdı. Haberlerde alt bantta geçebilecek bir “Kar tatili” yazısı için beslenme çantası içindeki muzlu sütü bile fedakarca sınıfın en salak çocuğuna verebilecek sabahçılar vardı. Umut kesilince anne tarafından 76 kat giydirilip, yollara düşülür, okula varınca ise kar tatili olduğu haberi hademeler tarafından verilirdi. Bundan sonra tek dert eve varıp önlüğü çıkarmak ve bir öğlenciyi kar topuyla kafasından vurmayı başarabilmek olacaktı.
Kahvaltıda uyurken ekmeğe sürülen çikolata yemeyi başarabilmek vardı bi de
Zaten sabahçı olmuşuz, gece 4’te uyandığımız yetmiyormuş gibi annemiz kahvaltı yapabilmemiz için bizleri daha da erkenden kaldırırdı. Bir yandan uyurken bir yandan da tatlı bir rüyada olduğumuz hissi veren ekmeğe sürülen çikolatayı büyük bir titizlikle yemeye çalışırdık. Tabii çikolatayı burundan, ekmeği de çenemizle yemeye çalışınca ‘kahvaltıların mutlulukla ilgisi’ pek kalmıyordu.
Sabah yayınlanan tüm çizgi filmleri kaçırmış bir nesil
Arka arkaya sabahçı olan bir nesil ne Şirinler’i bilir ne de Red Kit’i. Tamam bilir ama onu sabah sabah izlemenin verdiği keyfi çok az bilir. Ama Bizimkiler dizisini çok iyi bilir, orası ayrıdır.
Kışın buz gibi suyla yüz yıkamanın çocuk bünyelerde yarattığı yüz felci hissi
Uykulu gözlerle banyoya dalıp musluğu açtığınızda önce parmak uçlarınız donmaya başlardı. Ellerinizi yavaş yavaş buz kristalleri kaplamaya başlarken, derin bir nefes alıp suyu yüzünüze çarpardınız. Beden Eğitimi dersi karnede “1” gelmiş gibi bir acı yaşatırdı bünyelerde. Kocaman insanlar olsak da hâlâ havalar soğukken sabah yüzümüzü yıkadığımızda bu acıyla irkilir, pantolon altından Beden Eğitimi eşofmanlarını giyip işimize gideriz.
Ezan okuyan saat misali sabahın köründe Andımız’ı okuyan öğrencilerin bizlerde alarm etkisi yaratması
Okula varıldığında uykulu, kısık gözlerle okul kürsüsü kesilirdi. Kürsüye çıkmış 3-4 öğrencinin coşkulu nidalarla Andımız’ı okumasıyla bünyeler irkilir, kendine gelir ve artık uyanılmış bir vaziyette hüzünlü bir sevinçle sınıfların yolları tutulurdu. Sonra coşku sona erer, hayat bilgisi defteri yastık yapılarak uykuya dalınırdı.
Bu bir lanet: Dönemler boyunca arka arkaya sabahçı olmak
Günümüzde öyle insanlar var ki şu an kocaman olsalar da hiçbir Pazartesi günü öğlene kadar uyumayı başaramamıştır. Arka arkaya sabahçı olmak, liseye sabahın köründe gidilmesi, üniversitedeki sabah 8 dersleri ve iş hayatı derken hayaller uyku gerçekler ise alarm saatinin muazzam çığlıkları olmuştur. Bir öğrenci bir kez sabahçı olduysa bu lanet onu hiçbir zaman bırakmazdı.
Dünya yeni bir cümle tanıdı: 5 dakika daha uyuyayım anne
Tabii bunu hiçbir anne kabul etmezdi. 5 dakika daha fazla uyumak için saati kalkmamızdan 5 dakika geriye alırdık. Günümüzde de devam eden bu alışkanlığımızın suçlusu Casio f-97W siyah sünnet saatlerimizdir.
Ama her şeye rağmen en güzeliydi bonusu: Tüm öğlen boyunca sokakların bize kalması
Sabahçı olmanın en büyük ve tek avantajıydı. Öğlen, sabahçılar okuldan çıkarken Andımız için bahçede bekleyen “öğlencilerin” hüzünlü yüzleri hâlâ hafızalarımızdadır.