1956 yılında yapımına başlanan otoyol projesi, o zamana kadar ABD tarihindeki en büyük bayındırlık programıydı. Bu program, Amerika’nın yollarını çarpıcı bir şekilde genişletmeyi, 42 eyalet başkentini ve nüfusu 50.000’in üzerinde olan tüm şehirleri birbirine bağlamayı öngörüyordu. Otoyol projesinin amacı ülke yollarını güvenli hale getirmek ve trafiği ortadan kaldırmaktı. Dönemin başkanı Dwight Eisenhower, bu projeyi “ulusal çıkar için gerekli” olarak nitelendiriyordu. ABD Ulaştırma Bakanlığı’nın verilerine göre, bu yol inşaatı nedeniyle 475.000’den fazla hane ve bir milyondan fazla insan yerinden edilmişti. Bu insanların büyük bir çoğunluğu ise siyahi vatandaşlardı. Detaylara birlikte bakalım.
Otoyol projesi
1956 yılında kabul edilen Federal Otoyol Yasasının şartlarına göre federal hükümetler yol inşaatı masrafının yüzde 90’ını karşılayacaktı. Ayrıca hükümet bu proje için 26 milyar dolar tahsis etmişti. Gerekli bütçe sağlandıktan sonra proje yapına hemen başlandı. Ancak devasa otoyollar mahalleleri ikiye böldü, hava kalitesini bozdu ve mülk değerlerini düşürdü. Kiliseler, yeşil alanlar ve evlerin bahçeleri bir anda ortadan kaybolmuştu. Aynı zamanda istihdam sağlayan küçük işletmeler de kapanmıştı.
Zaten ırkçı bölgeleme politikaları ve yatırımsızlık nedeniyle insanlar yaşadığı yerde huzur bulamıyordu. Bu proje ise toplumsal alanda tam anlamıyla kaos yarattı. Çünkü otoyol projesiyle yok edilen mahallelerin neredeyse hepsinde siyah ve yoksul olan insanlar yaşıyordu. Aslında yetkililer, otoyol projesini “istenmeyen” mahalleleri yok etmenin yolu olarak gördüler. Otoyolun beton duvarları siyahları izole eden fiziksel bir tampon işlevi görüyordu.
Robert Moses: “Şehirlerin İçinden Git, Etrafından Değil”
1950’li yıllarda dünyanın en etkili şehir plancılarından biri New York’un “inşaat koordinatörü” Robert Moses’tı. Moses, ülkenin en büyük metropolündeki tüm bayındırlık projelerini denetlemekle sorumluydu. Siyahların yaşadığı gecekondu mahallelerini ortadan kaldırmanın en iyi yolunun, o bölgelere otoyol inşa etmek olduğu fikrini öne süren ilk insanlardan biriydi. New York şehri gecekondu temizleme komitesinin de başkanı olan Moses, otoyolların şehrin etrafından değil içinden geçmesi gerektiğini söyledi. Kısa bir süre sonra onun fikri üst mevkilerdeki yetkililer tarafından da benimsendi. Böylece 1956 yılında Federal Otoyol Yasası kabul edilmiş oldu.
Siyah vatandaşların mahalleri
20. yüzyılın ilk yarısında siyahilerin çoğunluk olduğu Miami’nin Overtown bölgesi, “Güney’in Harlem’i” olarak kabul ediliyordu. Sadece bu sebeple Overtown otoyol projesine dahil edildi. Kısa bir sürede çok sayıda konut ve ticari mülk ortadan kaldırıldı. Otoyol inşaatından önce 40.000 kişinin yaşadığı Overtown’da sadece 8.000 kişi kalmıştı. Beyazların yaşadığı mahallelere taşınmaları engellenen Overtown sakinleri, şehrin yakın bölgelerinde yoksulluk içinde yaşamaya başladı. Ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde de benzer bir yıkım yaşandı. Otoyol yasası sadece bir bayındırlık projesi değildi tam anlamıyla kültür yıkımıydı.
Otoyol inşaatı ırkçılığın büyümesiyle sonuçlandı
Amerika’nın yeni otoyolları inşa edilirken, sivil haklar hareketi ivme kazanıyordu. Yine de bu projeyi durdurmaya kimsenin gücü yetmedi. Kongre ve federal mahkemeler, siyah vatandaşların beyazların yaşadığı mahallelerde ev almasını engelleyen kısıtlayıcı kurallar koymuştu. Öte yandan bankalar siyahlara konut kredisi vermeyi reddediyordu. Kısacası siyahlar toplumsal alandan dışlanmış, şehrin çeperlerinde yaşamaya zorlanmıştı. Amerikalı yetkililer, şehir merkezindeki yoksul bölgeleri yerle bir ederek ve siyahları batı bölgesinden ayırarak, şehir merkezini orta sınıf beyazlar için “yaşanabilir” bir yer haline getirdi. Bu durum ise toplumsal bölünmeyi derinleştirdi. Beyaz ve siyah insanların ayrı yerlerde yaşaması kamusal alanı ikiye bölmüştü. Kısacası basit bir otoyol projesi olarak görülen bu program toplumsal yıkımla sonuçlandı.
Bu listemiz de ilginizi çekebilir:
Kükreyen Yirmiler: Amerika’nın En Görkemli Dönemi Hakkında Bilmeniz Gerekenler