Uyku, tarihin her döneminde ve bütün kültürlerde insanlar için vazgeçilmezdi. Bu nedenle uykuyla ilgili yeni ne söylenebilir diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak geçmiş dönemlerde uyku düzeni, günümüzde olduğundan çok daha farklıydı. İnsanlar yaklaşık bin yıl boyunca, sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere uyudu. Peki bunu nereden biliyoruz? Tarihçi Roger Ekirch, Orta Çağ döneminin başlarından Sanayi Devrimi’ne kadar olan uzun bir dönemin tarihi belgelerini incelemek istedi. Araştırmalarının sonunda sosyal tarihçiler için muhteşem kaynaklar ortaya çıktı. Bu belgelerin çoğunda “ilk uyku” ifadesi yer alıyordu. İlk uyku kavramı, geceyi ikiye bölen “ikinci uykunun” da varlığına işaret ediyordu. Tarihçilerin uzun soluklu çalışmaları sonucunda, insanların gerçekten de yaklaşık bin yıl boyunca günde iki kez uyuduğu tespit edildi. Gelin, insanlar çift fazlı uyku alışkanlığını nasıl bırakmış birlikte inceleyelim.
Profesör Ekirch, geçmişte çift fazlı uyku olgusunun bizim düşündüğümüzden çok daha yaygın ve normal bir durum olduğunu söylüyor
Çift fazlı uyku hem tarihi belgelerde hem de dönemin edebiyat eserlerinde son derece normal bir durum olarak geçiyor. Örneğin Orta Çağ edebiyatının en ünlü eserlerinden Geoffrey Chaucer’ın Cantenbury Hikayeleri’nde ve William Baldwin’in 1561 yılında kaleme aldığı Kediye Dikkat isimli mizah kitabında çift fazlı uyku, hayatın normal akışı içinde anlatılıyor.
Fakat bu örnekler buz dağının sadece görünen kısmı. Tarihçiler; gazete haberinde, mektupta, tıbbi metinlerde, tiyatro oyunlarında ve günlüklerde çift fazlı uyku olgusuna dair binlerce referans buldular. Öyle ki “Old Robin of Portingale” gibi ünlü baladlarda dahi bu alışkanlıktan bahsediliyor: “Ve ilk uykundan kalktığında, sıcak bir şey içeceksin ve bir sonraki uykundan kalktığında acıların dinecek…”
Çift fazlı uyku, Orta Çağ döneminin başından Sanayi Devrimi’ne kadar birçok toplumda görülüyor
İtalya’da ilk uyku “primo sonno”, Fransa’da ise “premier somme” olarak isimlendiriliyor. Avrupa dışında Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika’da da çift uyku alışkanlığı olduğuna dair bazı kanıtlar bulunuyor. Örneğin 1555 yılında günümüzde Brezilya olan topraklarda kaleme alınmış bir metinde, Tupinamba halkının akşam yemeklerini birinci uykudan sonra yedikleri anlatılıyor. Tarihi belgelerin çok eski dönemlere dayanması nedeniyle, Profesör Ekirch çift uyku alışkanlığını tarih öncesinde yaşayan ilk insanlarda almış olabileceğimizi düşünüyor.
İnsanların uyku düzeni nasıldı?
Geçmiş dönemlerde uyku düzeni, günümüzde olduğundan çok daha farklıydı. İnsanlar genellikle saat 21:00 ile 23:00 arasında bir iki saat uyuyor sonra tekrar uyanıyordu. O dönemlerde insanlar genellikle aynı odalarda yatıyordu. Ancak istenmeyen durumların önüne geçebilmek için bazı sosyal kurallar vardı. Örneğin uyurken birbirine değmemek ve çok fazla kıpırdamamak gerekiyordu. Öte yandan yatma konumunun da belirli bir sırası bulunuyordu. Küçük kız çocukları yatağın bir yanına, en büyük kız çocuğu duvara yakın olacak şekilde yatardı. Kız çocuklarından sonra anne ve baba, onun yanında da erkek çocuklar yaş sırasına göre dizilirdi. Aile üyeleri olmayan kişiler ise erkek çocuklarının ötesinde uyurdu.
İnsanlar bir iki saat uyuduktan sonra genellikle saat 23:00 gibi kendiliğinden uyanmaya başlardı. Çoğu zaman gece uyanık kalma süresi iki ya da üç saatti. Bu süreden sonra saat 01:00 gibi ikinci uykuya geçilirdi. Uyanık kalınan saatler “nöbet zamanı” olarak isimlendirilirdi. Bu süre zarfında Ay ya da mum ışığında sıradan işler yapılırdı. Hayvanları kontrol etmek, yün eğirmek, odun kesmek ya da dikiş dikmek sıradan işler arasında bulunuyordu. Öte yandan “nöbet zamanı” dini faaliyetler için de uygun bir zamandı. İnsanlar bu saatlerde dua eder ya da ibadetlerini gerçekleştirirlerdi. Bundan sonraki uyku aşaması “sabah uykusu” olarak isimlendiriliyordu. Sabah uykusu genellikle gün doğumuna kadar devam ediyordu. İnsanlar gün doğumuyla birlikte, tekrar sıradan işlerini yapmaya başlıyordu.
Bu kadar yaygın ve son derece normal olan çift fazlı uyku alışkanlığı nasıl unutulabildi?
19. yüzyılda gerçekleşen Sanayi Devrimi, her alanda olduğu gibi insanların uyku düzenlerini de derinden etkiledi. Teknolojideki atılımlar sayesinde yapay aydınlatmalar giderek yaygınlaştı. Bu durum insanların doğal vücut ritmini köklü bir şekilde değiştirdi. Çoğu insan şehirlerdeki fabrikalarda işe başladıkları için erken uyumasalar da yine erken saatlerde kalkmak zorundalardı. Dolayısıyla Sanayi Devrimi’yle birlikte birçok işçi dinlenme süresini de kaybetti. 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde iki fazlı uyku alışkanlığı tamamen yok oldu. Sanayi Devrimi sadece kullandığımız teknolojileri değil insanların biyolojisini de değiştirmişti. Çünkü yapay ışıklar, insanların erken saatlerde uyumasını engelliyordu. Öte yandan her geçen gün yeni bir teknolojinin geliştirilmesi, insanların eğlence anlayışını da değiştirdi. Sabah erken saatlerde fabrikalara giden insanlar, akşam saatlerini kendilerine ayırmak istiyordu. Kısa bir süre sonra vücudun biyolojisine göre değil, hayatın düzenine göre yeni bir uyku alışkanlığı oluşturuldu.
Öte yandan uyku kalıplarının değişmesiyle, çok uyuyanların suçlanması ya da erken kalkma endişesi gibi uykuya dair yeni yaklaşımlar benimsendi. Tüm bunlara rağmen profesör Ekirch, 21. yüzyılın “uykunun altın çağı” olduğunu düşünüyor. Çünkü artık eskisi gibi kimse uykuda öldürüleceğinden ya da donacağından endişe etmiyor. Tek parça uyku belki insanlık için “doğal” bir süreç değil. Ancak ergonomik yataklarda ve güvenli evlerde uyuyabiliyoruz. Ekirch’e göre; insanlık, samimi gece sohbetlerini kaçıyor olsa da en azından fiziksel ve güvenlik anlamında daha rahat uyuyor.
İlginizi çekebilir:
Faydalı Mı, Zararlı Mı? Yerde Uyumaya Başlarsanız Vücudunuza Neler Olabilir?