Herkes hayatının belli dönemlerinde birçok zorlukla karşılaşıyor. Bu zorlukları aşmaya çabalarken geleceği görmek zorlaşıyor. Peki en fazla ne olabilir ki? Mesela sizi evlatlıktan reddeden babanızı vuracağınız silah için para biriktirmek amacıyla çıktığınız yolda Londra’nın en önemli restoranlarından birine sahip olup İngiliz kraliyet ailesine Türk yemeği yedirmezsiniz herhalde. Yok artık demeyin. Bu gerçek bir hikaye ve bu Hüseyin Özer’in hikayesi. Peki tüm bunlar nasıl oldu?
Hüseyin Özer 1949 yılında Tokat Reşadiye’de doğdu.
Çok küçük yaşlarda anne babası boşandıktan sonra dedesinin yanında kalmaya başladı.
“Keçi güderken çoban Celal emmiden okuma yazmayı öğrendim.” diyen Hüseyin Özer değnekle toza, kara, taşlarlar taşlara, kayalara yazı yazmaya başladı.
Okumayı söktükten sonra İngilizce de öğrenmek isteyen Özer, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e onu okutması için iki kez mektup yazmış ama olumlu cevap alamamış.
11 yaşındayken babası tarafından evlatlıktan reddedildi ve annesi onu babasını vuracağı silahın parasını kazanması için Ankara’ya gönderdi.
Ankara’da 11 yaşındaki bir çocuğa kimse iş vermek istemedi. Ulus’ta çakmak taşı ve benzin satarak günde 75 kuruş kazanıyordu.
Bu süreçte Sıhhiye’de bir tuvalette yatıyordu. Hüseyin Özer o tuvalet için “O tuvalet benim için çok güzeldi, çünkü yatacak yerimdi. Minnettarım ben o tuvalete.” diyor.
Kazandığı parayla anlaştığı ciğerciden 75 kuruşa ciğer alıyordu ve günde sadece bir öğün yiyordu.
Hayatta kalmak için mücadele verirken bir yandan da annesi tarafından kalan tarlalara ortak olmasın diye abisi tarafından zehirlendi. Yediği zehirli inciri tükürerek son anda kurtuldu.
Daha sonra bir meyhanede çalışmaya başladı. Buradan kazandığı para bir kömürlük tutmasına yetti. Bu süreçte İstanbul’a gitmeye karar verdi.
İngilizce öğrenmeye karar veren Özer emekli bir albaydan dersler almaya başladı ve yirmili yaşlarında Londra’ya gitmeye karar verdi.
İngiltere’ye gitmeden önce askerliğini yapan Hüseyin Özer uçak parası olmadığı için günlerce süren bir otobüs yolculuğu yaptı.
Londra’da bir kebapçıda iş buldu ve kebapçının bodrum katında yaşamaya başladı. 4 yıl sonra ilk lokantasını açtı.
Kebapçıda çalıştığı süreçte alafranga tuvalette yıkanıyordu. İlk lokantasını açtıktan sonra ayrıldığı lokantayı da satın aldı. Satın aldığı sürekli açılıp kapanan restoran sağlıklı yemekler yapmak için diyet hocaları tutarak hazırladığı menülerle kısa zamanda büyüdü.
“Sofra” adlı restoranında artık kuyruklar olmaya başlamıştı. Hatta müşterisi olan devlet adamlarının güvenliği için restoranına kırılmaz cam yaptırması gerekti.
Yerli ve yabancı birçok ünlü de Londra’ya her gidişinde Sofra’ya mutlaka uğruyor. Müşterileri arasında Kraliyet ailesi de var Madonna, Rod Stewart gibi dünyaca starlar da var. Türkiye’den de Nükhet Duru, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Yıldız Kenter, Beyaz, Sabancı’lar, Koç’lar Sofra’ya gidenler arasında.
Şimdi Londra’nın en ünlü restoranlarından olan Sofra, her yıl Michelin Guide tarafından tavsiye ediliyor ve ayrıca Buckingham Sarayı’nın komşusu.
Zor zamanlardan geçerek bu günlere gelen Hüseyin Özer’in birçok sosyal sorumluluk projesi de var.
Kurduğu Hüseyin Özer Eğitim Vakfı, Özer Academy kurumlarıyla ve Middlesex Üniversitesi’yle işbirliği yaparak birçok şef ve girişimciye yardım ediyor ve eğitim veriyor.
Restoranlar zincirine sahip golf oynayan, Ferrari’si olan ve lüks bir semtte yaşayan Hüseyin Özer “Eğer ateşin önünde o kadar durmasaydım, şimdi böyle bir çörek olamazdım.” diyor.
Hüseyin Özer’in Londra Müzesi’nde (Museum of London) sesli sunumlarda, 2003 yılından beri konuşmaları ve Londra hakkındaki hisleri ziyaretçilere sunulmaktadır.
Discovery Channel tarafından görüntülü belgesel olarak ve bir bölümü de Özer hakkında hazırlanan film tüm dünya ülkelerinde ve 5 kanalda yayınlanmaktadır. Ayrıca tüm dünyada satılan “Sofra Cook Book” adlı İngilizce yemek kitabı var.