Savaş, gözyaşı, kan ve haliyle istikrarsızlık… Ayrıca politik ve ekonomik krizler, toplumsal eşitsizlik, adalet yoksunluğu… Tüm bu sözcükler bir araya geldiklerin yarattıkları umutsuzluğun dışında, bu umutsuzlukla oldukça uyumlu bir tablo koyuyorlar ortaya. O tablo, malumunuz olduğu gibi Ortadoğu başta olmak üzere İslam coğrafyası. Bu coğrafyanın karakteristik özelliği haline ge(tiri)len ve karamsarlıklarla örülü tüm bu nitelikler, aslında İslami düşüncenin özünde yok. Çünkü eğer öyle olsaydı; bu yazıda bahsedeceğimiz Beyt’ül Hikmet gibi bir kurumdan haberdar olmamıza gerek kalmazdı.
Özetle, bilgi, tarihin her dönemin evrenseldir. Böyle olduğu gibi küresel bir zenginliğin en değerli yapılarından biri olan Beyt’ül Hikmet de oldukça önemli bir yapıdır ve unutulmaması gereken bir değerdir.
Son olarak; “Fatima al-Fihri: Dünyanın Bilinen En Eski Üniversitesini Kuran Müslüman Kadın” başlıklı yazımızı da önerdiğimizi belirtebiliriz.
Beyt’ül Hikmet, diğer adıyla Hikmetler (Bilgi) Evi ve onun akademik dünyadaki yansımaları
Öncelikle, akademik perspektiften bilgiler vererek önemine değineceğimiz bu kurumun, İslam düşüncenin üretimi olduğunu hatırlatalım. Ve ardından da bu kurum hakkında var olan ilgili detaylara geçmeye başlayalım.
Rabia Aksoy Arıkan’ın çalışmasından Hikmetler Evi’ne bakınca şu ifadelerle karşılaşıyoruz:
“Halife el-Me’mun (786-833), ‘Beyt’ül Hikme (Hikmetler Evi)’yi dokuzuncu yüzyılın başında, İskenderiye’de bulunan kütüphaneden etkilenerek Bağdat’ta kurdu. Burada bulunan bilginler, yoğun bir çalışmayla Bizans İmparatorluğu’ndan elde edilen Yunan el yazmalarının çevirmişlerdir. O dönem yapılan çeviriler arasında Platon’un, Aristo’nun ve değerli yorumcuların temel eserleri de vardır. Hikmet Evi’nde misafir edilen bilginlerin Müslümanların yönetimindeki Doğu’da ve Latinlerin egemenliği altındaki Batı’da büyük katkıları olmuştur (Eco, 2014, s.416).
Yukarıdaki ifadeyi destekleyecek olursak, Sabit bin Kurra (826-901) örneğini bu kısımda sunabiliriz. Kendisi bir çeviri okulu açmış ve matematik alanındaki en önemli Yunanca eserleri, Yunancadan ve Süryaniceden çevirilerini yapmıştır. Çevrilen eserler arasında Ptolemaios’un astronomi alanındaki önde gelen kitapları arasında yer alan “Matematik Bileşimi” de bulunmaktadır. Kendisi, sonrasında “El-macisti” en büyük unvanını almış ve Batı dünyasında “Almagest” olarak tanınmaya başlamıştır. Sürekli olarak devam eden bu çeviri faaliyetleri, unutulmaya başlanan çok sayıda Yunanca felsefi ve bilimsel eserin korunmasını sağlamakla kalmamış, aralarında bin Kurra da olan birçok Müslüman bilginin, Latin egemenliği altındaki Batının önemsemediği birçok değerli matematik bilgilerinin en üst düzeye ulaşmasını, insanlara aktarılmasını ve yayılmasını sağlamıştır (s. 481).
Beytü’l-Hikme’deki kitapların sayı ve içerik olarak, Orta çağ dünyasının hiçbir yeriyle kıyaslanamayacak kadar çok olduğu düşünülmektedir. VIII. yüzyılın ortalarından X. yüzyılın sonuna kadar, kitap yüklü deve kervanlarının Bağdat’a sefer yaptığı düşünüldüğünde, oradaki kitap sayısının ne kadar çok yüksek olacağı tahmin edilebilmektedir (Demirci, 2016, s.61). Halife Me’mun zamanının en önemli çevirmenlerinden olan Honayn İbn İshak (808-873) ile oğlu İshak İbn Honayn o dönem önemli çalışmalar yapmışlardır. Dönemin yöneticileri, Beytü’l-Hikme’de çalışan çok değerli çevirmenlerin yüksek maaşlar almasını ve bu maaşların ödenebilmesi için Me’mun Vakfının kurulmasını sağlamışlardır. Bu durum, İslam tarihinde bir bilim kurumu için vakıf tahsis edilmesi bakımından ve bu alanın ilk örneğini oluşturması açısından dikkate değerdir.”
Arıkan: “Abbasiler zamanında Bağdat’tan ve diğer önemli ilim ve kültür merkezlerinde oluşturulan kültürel ve ilmî verilerden aktarıldığını görüyoruz”
“İslâm medeniyetinde ortaya çıkan fikrî ve aklî ilimlerin doğuşuyla birlikte ilk temsilcilerinin Beytü’l Hikme’de yetişmesi, İslâm medeniyetinin yükselişine ve bilimlerin gelişmesine neden olmuştur. Buradan yayılan bilim ve düşünce, hem Doğu dünyasını hem de Batı dünyasını oldukça ciddi bir şekilde etkilemiştir. Söz konusu bilim ve düşünce üretimleri, özellikle Batı Dünyasının uyandırmış, İslâm kurumları tarihinde hiçbir kurumun sahip olamayacağı ilmî ve fikrî etkinlikler, burada ortaya çıkmıştır. İslâm dünyası ile Batı arasındaki bilgi aktarımında en önemli rotalardan birisi İspanya (Endülüs)dır. Müslümanların Endülüs’te yüksek bir kültür ve medeniyet oluşturdukları hemen hemen bütün tarihçilerce kabul edilmektedir. Orta çağ İslâm dünyasının en batısında bulunan bu yarımadadaki yazılı kaynakların büyük bir kısmının doğudan yani Abbasiler zamanında Bağdat’tan ve diğer önemli ilim ve kültür merkezlerinde oluşturulan kültürel ve ilmî verilerden aktarıldığı görülmektedir. Bu durumun aktarımını dönemin tarihçisi Kadı Sa’id Endülüsi ve İbn Ebî Useybi’nin kitaplarında açıkça görmek mümkündür.”
Akademisyenler Mesut Hazır ve Gökhan Özkuk’un Beyt’ül Hikmet hakkındaki görüşleri
Pek çok akademik yayına konu olmayı başaran Beyt’ül Hikmet hakkındaki bir başka çalışma ise Hazır ve Özkuk’a ait. Onların bakış açısından bakarsak bu kurum, unutulmaz üretimlerin yer aldığı bir bilim yuvası. Aşağıdaki ifadeler, bu yargıyı kanıtlayacaktır.
“830 yılında İslam dünyası, inşa etmekte olduğu binaya Yunan düşünce harcını da katmakla meşguldür. “Bağdat’ta kurulan Beyt-ül Hikmet, bilimler akademisi, yirmi yıl içinde Aristo’nun, Eflatun’un, Öklid’in, Hipokrat’ın ve diğerlerinin hemen hemen bütün eserlerini Arapça’ya çevirmiştir.”
Bilgeliğin yüksek nitelikli kurumu olan Beyt’ül Hikmet
‘Bilgelik Evi’ olarak andığımız Hikmetler Evi için ‘Büyük Bağdat Kütüphanesi’ tanımlamasını da yapabiliyoruz. İslam’ın Altın Çağı’nın üretimi olan bu kurumda, Abbasi halifelerinin büyük bir özel kitaplığı da mevcut.
Beyt’ül Hikmet, 8. yüzyılın sonlarında Halife Harun Reşid’in koleksiyonları için bir kütüphanedir. Bu kütüphanenin devlet akademisine dönüştüğü dönem ise el-Memun dönemidir. El-Mansur olarak da bildiğimiz el-Memun, dönemindeki çalışmalar, kütüphanenin hem Arapça hem de Farsça nadir kitaplara ve şiir koleksiyonlarına ev sahipliği yapmasını sğaladı.
Bilgelik Evi, Abbasi Döneminde, eserleri Yunanca ve Süryanice’den Arapçaya çeviren büyük Tercüme Hareketi’nin bir parçası olarak var oldu, ancak Bilgelik Evi’nin bu tür çalışmaların tek merkezi olarak var olması muhtemel değildir. Kahire ve Şam’daki benzer çabalar, Bilgelik Evi’nin önerilen kuruluşundan bile önce ortaya çıkmıştır. Bu çeviri hareketi, Yunanca, Farsça ve Hintçe kaynaklardan metinlere erişimi olan İslam dünyasında meydana gelen çok sayıda orijinal araştırmaya hız kazandırdı
Beyt’ül Hikmet’in, bu kentin, Abbasi Halifeliğinin başkenti olması nedeniyle Arap, Fars ve İslam dünyasının diğer alimlerinin Bağdat’a tutarlı göçü ile mümkün olduğu bilgisini de verelim.
Az önce okuduğunuz bu ifadeleri; el-Cahiz, el-Kindi ve el-Gazzali gibi özellikle Bağdat’ta 8.ve 13. yüzyıllar boyunca çalışan pek çok bilim insanının kanıtladığını sözlerimize ekleyelim.
Tam bir akademik kurum olan Beyt’ül Hikmet
Beyt’ül Hikmet; felsefe, matematik, tıp, astronomi ve optik gibi konulardaki üretimlerin yer aldığı kocaman bir bilgi deryası.
Kütüphanenin ilk adı olan Khizanat al-Hikma (Bilgelik Deposu), yıkılıncaya kadar Bilgelik Evi’nin birincil işlevi olan nadir kitapların ve şiirlerin korunması işlevine gönderme yapıyor.
İlk bilimsel el yazmaları Abbasi döneminden geliyor
Kurum ile ilgili tarihçeye baktığımızda bakın hangi bilgiler karşımıza çıkıyor…
Bu süreç aslında Emevî döneminde, I. Muavi’nin bir kitap koleksiyonu toplamasıyla başladı. Kendisi daha sonra, ‘Beytül-Hikme’ olarak andığımız bir kütüphane kuruyor. Ve burada; tıp, simya, fizik, matematik, astroloji… alanlarındaki nice eserlerin çevirileri yer almaya başlıyor. Ayrıca birçok farklı disipline ait eserlerin de; Yunanca, Latince, Farsça dillerindeki çevirileri burada kendine yer buluyor.
Bu sırada Emeviler döneminde, Çinlilerin kağıt yapım tekniklerinin de benimsendiğini notlarımıza ekleyelim.
750’de Abbasi hanedanı, İslam İmparatorluğu’nun yönetici hanedanı olarak Emevi’lerin yerini aldı. Günümüzden yüz yıllar önce, 762’de Halife el-Mansur (h. 754-775) Bağdat’ı inşa etti ve burayı, Şam’ın yerine devletin başkenti yaptı. Bağdat’ın konumu, kozmopolit nüfusu, istikrarlı bir ticaret ve entelektüel merkez için mükemmel bir imkan yaratmıştı. Bu amaçla, el-Mansur, Sasani İmparatorluk Kütüphanesini örnek alarak bir saray kütüphanesi kurdu. Ve burada çalışan aydınlara ekonomik ve siyasi destek de sağladı.. Bununla birlikte pek çok farklı coğrafyadan bilim insanını, yeni Abbasi hükümdarlığına davet etti.
Abbasi topraklarında bulunan ve çeviri anlayışına önem veren bilim insanları, pek çok yabancı eseri çevirdiler. Arapça, bu çeviri çalışmaları sonrasında; Yunanca, Çince, Sanskritçe, Farsça ve Süryanice’den yüzlerce eser kazandı. Sözünü ettiğimiz çeviri hareketi, selefi gibi kişisel olarak ilimle, şiirle ilgilenen el-Reşid döneminde ivme kazandı. Başlangıçta metinler çoğunlukla tıp, matematik ve astronomi ile ilgiliydi; ancak kısa süre sonra diğer disiplinler, özellikle felsefe izledi. Bilgelik Evi’nin doğrudan selefi olan Harun Reşid’in kütüphanesi, farklı bir isim ile de yer alıyor. Bu yapı, Beyt’ül-Hikme veya tarihçi İbnü’l-Kıftî’nin dediği gibi Khizanat Kutub al-Hikma olarak da biliniyordu. Khizanat Kutub al-Hikma ise ‘Bilgelik Kitapları Deposu’ anlamını taşıyor.
El-Memun’un katkılarını yadsıyamayız
Halife el-Memun’un himayesinde, Hikmet Evi’nin ekonomik desteği ve genel olarak ilim büyük ölçüde arttı. Dahası, Abbasi toplumu bilginin değerini anladı, takdir etti ve destek tüccarlardan ve ordudan da geldi. Akademisyenler ve çevirmenler için geçimini sağlamak kolaydı ve akademik hayat bir statü simgesiydi; Bilimsel bilgi o kadar değerli görülüyordu ki… Kitaplar ve eski metinler bazen zenginlik yerine savaş ganimeti olarak tercih ediliyordu. Nitekim, Abbasiler ile Doğu Roma İmparatorluğu arasındaki bir savaştan sonra el-Memun’a atfedilen bir iddi var. O iddiaya göre el-Memun, barışın şartı olarak Batlamyus’un Almagest’ini istemişti.
Bilgelik Evi, toplumun genelinden uzaklaştırılmış bir akademik merkezden çok daha fazlasıydı. Uzmanları Bağdat’ta çeşitli fonksiyonlara hizmetlerde bulundu. Beyt’ül-Hikme’deki bilim insanları, büyük inşaat projelerinde mühendis ve mimar olarak daha fazla çalıştılar. Bu süreçlerde doğru resmi takvimler tuttular. Her biri devlet memuru sıfatını taşıyordu. Ayrıca sık sık sağlık görevlisi ve danışman olarak da çalıştılar.
El-Memun, Bilgelik Evi’nin günlük yaşamına kişisel olarak katılıyordu. Ayrıca düzenli olarak alimlerini ziyaret ediyor ve onların faaliyetleri hakkında bilgi alıyordu. Ayrıca akademik tartışmalara katılır ve hakemlik yapardı. Aristoteles’ten esinlenen el-Memun, kelam uzmanları arasında düzenli olarak düzenli tartışma oturumları ve seminerler başlattı. Kelam, el-Memun’un Farsça hocası Cafer’den sürdürdüğü felsefi tartışma sanatıdır. Tartışma sırasında, bilim adamları temel İslami inançlarını ve doktrinlerini açık bir entelektüel atmosferde tartışacaklardı. Dahası, kendi entelektüel ihtiyaçlarını karşılamak için sık sık Beyt’ül-Hikme’den bilge gruplarını büyük araştırma projelerine dönüştürürdü. Örneğin, dünyanın haritalanması, Almagest’ten gelen verilerin onaylanması ve Dünya’nın gerçek boyutunun çıkarılması için komisyonlar görevlendirdi. Ayrıca Giza piramitlerinin kazılarına katıldı. El-Memun, Bağdat’ta ilk astronomik gözlemevlerini inşa etti. Aynı zamanda bilim insanlarını, büyük araştırma projelerinin süreçlerine doğrudan katkı sunan ilk yöneticiydi. Bilime olan en büyük mirası, “büyük bilime” fon sağlayan ilk yönetici olmasıdır.
Beyt’ül Hikmet tarihinde bilinmesi gereken önemli bir olay daha; El-Memun, Bizans İmparatoru Theophilos’a bir elçi göndermişti
Seleflerinin ardından el-Memun, Beyt’ül Hikmet bünyesindeki bazı bilim insanlarını, yabancı topraklardan metinler toplamaları için gönderecekti. Hatta Meclisin yöneticilerinden biri de bu amaçla Konstantinopolis’e gönderildi. Bu süre zarfında, İranlı bir şair ve astrolog olan Sehl bin Harun, Beyt’ül-Hikme’nin baş kütüphanecisiydi. Hekim ve bilim insanı Hunayn ibn Ishak (809–873), en üretken çevirmendi. Çünkü tek başına, Araplar için 116 eser üretmeyi başarmıştı. Kendisi Arap Nestüri Hristiyan bir kimliğe sahipti.
Bu vakfın korunması Halife el-Memun himayesindeydi. El-Memun, Bilgelik Evi’ni kurdu. Bu girişiminin ardından Yunanca metinlerin en ünlü tercümanına sorumluluk verdi. Sorumluluğu alan bu isim Hunayn ibn İshak idi. Hunayn ibn İshak, “Tercümanların Şeyhi” olarak çeviri sürecinin tamamından sorumluydu. Hunayn ibn İshak, Yunan tıp kitaplarının tüm koleksiyonunu çevirdi. Onun bu çevirileri arasında Galen ve Hipokrat’ın ünlü eserleri de yer alıyordu. Ayrıca Sabalı Sabit bin Kurra, Apollonius, Arşimet, Öklid ve Batlamyus’un büyük eserlerini de tercüme etti. Yeni Abbasi bilimsel geleneği, sürekli ‘daha iyi çeviriler yapılması gerektiği’ anlayışı üzerinde temelleniyordu. Bu gelenek, çeviri süreçlerine yeni fikirlerin dahil edilmesini de önemsediği için önceki çeviri anlayışlarından üstündü.
Dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, El-Memun’un Beytül-Hikme’si, dünyadaki en büyük kitap deposuydu. Burası bir merkez olmuştu. Öyle bir merkez ki, en parlak Arap ve Fars zihinlerini cezbedecek denli. ‘Hatta Orta Çağ’ın en büyük entelektüel faaliyet merkezlerinden biri’ tanımlamasını hak edecek kadar… Bilgelik Evi, nihayetinde bir öğrenme merkezi olarak ün kazandı. Bilgi, herhangi bir kurumsal çevre olmaksızın öğretmenden öğrenciye doğrudan aktarılıyordu. Mektepler çok geçmeden 9. yüzyıldan itibaren şehirde gelişmeye başlamış ve 11. yüzyılda Nizam ül-Mülk, Irak’taki ilk yüksek öğrenim kurumlarından biri olan Bağdat’ın El-Nizamiyye’sini kurmuştur.
Beyt’ül Hikmet için dönüm noktalarından biri Hülagu Han’ın Bağdat kuşatması oldu. Moğollar, 13 Şubat 1258 yılında halifelerin şehrine girdiler. Ve tam bir yağma ile yıkım sürecine başladılar. İslam dünyasının yüksek nitelikli kurumu olan Beyt’ül Hikmet de bu tarihten sonra yağma ve yıkım sürecinden nasibini aldı.
Beyt’ül Hikmet içinde gerçekleşen belli başlı çalışmalar
Bilgelik Evi, bir bilim insanları ve akademisyenler topluluğunu, bir çeviri bölümünü ve Abbasilerin yüzyıllar boyunca edindiği bilgileri koruyan bir kütüphaneyi içeriyordu. Ayrıca daha sonra modern kimyanın yapısını oluşturmak için kullanılan simyayı araştırdılar ve incelediler. Dahası, onunla bağlantılı olarak astronomik gözlemevleri ve diğer büyük deneysel çabalar da vardı. El-Memun tarafından kurumsallaştırılan akademi, Yunan felsefi ve bilimsel çabalarının transkripsiyonunu teşvik etti. Ayrıca İslam ülkelerinin erişemediği önemli metinlerin el yazmalarını Bizans’tan kütüphaneye ithal etti. Bilgelik Evi, bir kütüphaneden çok daha fazlasıydı ve onunla ilgili akademisyenler ve entelektüeller tarafından önemli miktarda orijinal bilimsel ve felsefi çalışma da üretildi. Bu, Müslüman alimlerin geçmişteki alimlerden aktarılan astronomik bilgileri doğrulamasına izin verdi.
Kurum tarihinde yer etmeyi başaran önemli aktörler
Beyt’ül Hikmet, tam anlamıyla bir bilim yuvasıydı. Bu özelliği nedeniyle, var olduğu süreç içinde pek çok bilim insanının çalışmalarıyla gücüne güç kattı. O kişilerden birçoğunun listesini sunmak istediğimizde şu isimleri yazmamız gerekiyor:
Ebu Maʿşer el-Belhi (786–886) – Aristoteles’in eserlerini tercüme eden Abbasi sarayındaki önde gelen Pers astrolog
İbn Rüşd (Averroes) (1126–1198) – İslami İberya’da (günümüz İspanya’sı) doğdu, Aristoteles üzerine yaptığı yorumlarla ünlü Müslüman bir filozoftu.
İbn-i Sina (Avicenna) (980–1037) – İslam Dünyası ve Avrupa’da 19. yüzyıla kadar hüküm süren tıp metni olan El-Kanun fi’t-Tıb (The Canon of Medicine) adlı eseri yazmasıyla ünlü Pers filozofu ve doktoru.
El-Gazzali (1058–1111) – Tehâfütü’l-Felâsife (The Incoherence of the Philosophers) adlı eserin yazarı olan ve Aristotelesçiliği destekleyen filozoflara meydan okuyan Pers teologu
Muhammed el-İdrisi (1099–1169) – Sicilyalı II. Rugerro altında çalışan ve Dünya Haritası’na katkıda bulunan Arap coğrafyacı
Muhammed bin Musa el-Hârizmî (d. 850) Bilgelik Evi’nin bilge Pers başkanı
El-Kindi (ö. 873) – ilk Arap filozoflar arasında kabul edilir, Aristoteles ve Platon’un ideolojisini birleştirdi.
Ebü’l-Kasım el-Mecrîtî (950-1007) – Yunanca metinleri çeviren Arap matematikçi ve astronom
Hunayn bin İshak (809–873) – Bilgelik Evi’nin başına getirilen Arap (Nestüri Hristiyan) bilgin ve filozof. Yaşamı boyunca, çoğu tarihteki en önemli bilim adamlarından 116’dan fazla eser çevirdi.
Liste uzayıp gidiyor:
Sehl bin Harun (ö. 830) – filozof ve bilge
Hacac bin Yusuf bin Matar (786–833) – Öklid’in eserlerini çevirisiyle tanınan matematikçi ve tercüman
Sabit bin Kurre (826–901) – Ptolemaik sistemi yeniden şekillendiren matematikçi, astronom ve tercüman. Statik’in kurucusu olarak kabul edilir.
Yusuf el-Khuri (ö. 912) – Beni Musa kardeşler tarafından tercüman olarak işe alınan Hristiyan matematikçi ve astronom.
Kusta bin Luka (820–912) – Yunanca metinleri Arapçaya çeviren matematikçi ve doktor
Ebû Bişr Mettâ bin Yûnus el-Kunnâî (Yûnânî) (870–940) – Hristiyan hekim, bilim adamı ve çevirmen
Ebû Zekeriyyâ Yûhannâ (Yahyâ) bin el-Bıtrîḳ (796-806) – Hristiyan astronom ve çevirmen
Yahya bin Adi (893–974) – Sirriak Jacobite Hristiyan filozof, ilahiyatçı ve çevirmen
Sind bin Ali (ö. 864) – Zij al-Sindhind’ı tercüme eden ve üzerinde yeniden çalışan astronom
El-Cahiz (781–861) – Kitāb al-Hayawān ve çok sayıda edebi eserle tanınan yazar ve biyolog
İsmail el-Cezeri (1136–1206) – En çok, 1206’da Ustaca Mekanik Aletler Bilgi Kitabını (The Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices) yazarak yaptığı çalışmalarla tanınan fizikçi ve mühendis
Ebû Yûsuf Ya‘kūb bin İshâk bin es-Sabbâh el-Kindî (800–870) – matematikçi ve Arap geleneğinde kendini tanımlayan ilk filozof
Câbir bin Hayyan – Pratik metalürji alanındaki çalışmaları ile tanınır. Eseri, 12. yüzyılda Latince’ye çevrildi.
Ömer Hayyam (1048–1131) – Fars kökenli şair, matematikçi ve astronom, en çok kübik denklem çözümleriyle ünlüdür.
Diğer Bilgelik Evleri
Bağdat’ın Beytül-Hikmet ile karıştırılmaması gereken diğer bazı yerlere Bilgelik Evi de denmiştir İşte onlardan bazıları
Kahire’de, “Bilgelik Evi” olan Darülhikme (Dar al-Hikmah), 1004 yılında Fatımi Halife El-Hakim Bi-Emrullah tarafından kurulan Bilgi Evi’nin bir başka adıydı. Bu Bilgi Evi’nin içinde, o kadar geniş bir koleksiyona sahip bir kütüphane vardı ki “Dünya Harikası (Wonder of the world)” olarak biliniyordu.
Abbasi döneminden kalma araştırma merkezinden sonra Bağdat’ta Beytül-Hikme adlı bir araştırma enstitüsü vardı. Tesis, 13. yüzyıla ait bir Medrese içerirken, bu orta çağ Beyt’ül-Hikme ile aynı yapı değildir. 2003 Irak işgali sırasında hasar gördü. Bilgelik Evi, Londra’daki bugünkü Britanya Kütüphanesi’ne veya Paris’teki Ulusal Kütüphane’ye benziyordu.
Pakistan’ın Karaçi kentindeki Hamdard Üniversitesi’ndeki ana kütüphanenin adı ‘Bait al Hikmah’dir.