Dünyanın derin bir saygı duyduğu Mustafa Kemal bu ününü yeri geldiğinde barışçıl çabalar göstermesine, yeri geldiğinde ise gözünü karartarak askeri harekatların sinyalini göndererek hedef belirlediği ülkelere gözdağı vermesine borçludur. Hiç şüphesiz, bu savı örnekle kanıtlayabilecek olaylardan biri de 1934’te yaşanan “Bulgar darbecilerini” tehdit ettiği olaydır.
Askeri darbeyle yönetimi devralan faşist düzen yanlılarının tehdit ettiği bölge azınlığı konumundaki Türkler, yönetimi ele geçiren darbecilerin saldırılarına ve baskılarına maruz kalırken Atatürk gibi bir liderin buna seyirci kalması pek de mümkün gözükmüyor zaten.
Yazımızda bölgedeki Türklerin o meşhur dönemlerine ışık tutmaya çalışırken, diğer yandan da Atatürk’ün askeri ve siyasi dehasını vurgulayan örneklerin detayları vermeyi amaçladık.
Bu dönemde Bulgarlar ile Türkler aynı coğrafyada en az sorunla yaşarlar
1. Dünya Savaşı sona ermiş, yenilen devletler, yenenlerin istediği onur kırıcı ve bir o kadar yıkıcı sonuçlara gebe anlaşmalara imza atmışlardı. Osmanlı Devleti ve Berlin Anlaşması ile var edilen Bulgaristan da aynı kaderi paylaşmış ve ittifakta yer almanın bedelini ödemişlerdi.
Bulgaristan’da da hemen hemen aynı dönemlerde önce bir ihtilal yaşanmış ve ardından gerçekleştirilen seçimle Aleksandr Stambuliyski liderliğindeki Çiftçi Partisi yönetim hakkı elde etmişti.
Bazı tarihçilere göre 1919-1923 yılları arasındaki dönem bölge halkı ile azınlık durumundaki Türkler arasında bir sorun göze çarpmadığı gibi Türklere verilen haklar düşünüldüğünde en rahat olunan dönemdi.
Bu dönemdeki huzurun altında yatan sebepler
Tarihçilere göre Türk azınlığın bu kadar huzurlu bir dönem yaşamasının altında birçok sebep var. Bu sebepler o dönem içindeki konjonktürü belirleyen olayları değerlendirmeyi şart koşuyor.
Öncelikle iki milletin henüz bitmiş olan I. Dünya Savaşı’nda silâh arkadaşlığının olması ve buna bağlı olarak ortak bir kader olduğu anlayışının hüküm sürmesi bu sebeplerden ilk ikisini oluşturuyor. Ayrıca o dönem mevcut yönetimin yani Çiftçi Partisi’nin fayda olarak gördükleri tarımsal gelişme için ihtiyaç duydukları çiftçi desteği de bir başka sebebi meydana getiriyor çünkü bölgede yaşayan Türklerin yaklaşık yüzde 80’i çiftçilerden oluşuyor.
Son olarak savaşın ardından Bulgaristan’ın imzaladığı Neuilly Antlaşması’nın da, Bulgaristan Türk azınlığının dinî, kültürel ve eğitim alanındaki haklarını teminat altına alan hükümler taşıması bölgedeki Türkler için olumlu sonuçları hazırlayan zeminin parçaları oluyor.
Bölgedeki Türklerin öğretim hakları genişletilir
21 Temmuz 1921’de yürürlüğe giren Bulgar Millî Eğitim Yasası Türk okullarıyla çok dikkat çekici bazı hakların hayata geçmesini sağlıyordu. O anlaşmayla Türk okullarına dair gerçekleştirilenlere yüzeysel olarak bakarsak; ayrı bir müfettiş atanması, 20’den fazla okulu bulunan encümenlerin birer orta ve ilkokul öğretmeni seçmesi, Bulgarca eğitim yapma zorunluluğunun kalkması, okul fonları oluşturulması, mevcut okullara ve yeni okul yapımına devlet desteği sağlanması ki bunlar o dönemin koşullarında oldukça rahatlatıcı maddeler olarak tarihteki yerini almış durumda.
Aynı yasa ve bu yasayı hayata geçiren halkçı zihniyet sayesinde 1921 / 22 eğitim döneminde Bulgaristan Türklerinin okul sayısı, 1712’ye ulaşıyor.
Huzuru kaçıran askeri darbe
Bir darbe ile rüya sona erer çünkü darbeyle dikta rejimini ilan eden ve böylece ipleri eline alan yönetim Bulgaristan’da Çiftçi hükümetini devirir ve Çiftçi Partisi’nin yarattığı olumlu havanın üstüne kara bulut misali çöker.
Faşizmin en net kanıtı olan “Bulgaristan Bulgarlarındır” sloganı zihniyetin karanlık yüzünü açığa çıkarır nitelikteydi. Bu dönemden itibaren bölge Türklerinin üzerindeki baskı artırılmış ve olumsuz bir tablonun hazırlanması için tüm güçler seferber edilir.
Yine bu darbe yönetimi döneminde önceki iktidarın açılmasına olanak tanıdığı tüm okulların kapatılması için yoğun bir çalışma başlatılır.
Bulgaristan’tan Türkiye’ye göçler bu dönemde yoğunlaşır
1914-1934 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye yıllık ortalama 10.000 kişi göç ediyorken 1934’de Bulgaristan’daki askeri darbenin ardından bu oran yılda ortalama 20.000 kişiye ulaşılır. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk on yılda Bulgaristan’dan Türkiye’ye tam 101.537 göçmen gelmiş ve Bulgaristan’daki olumsuz durumu kanıtlayacak bir örnek yaratılır.
İsmet İnönü’ye suikast düşünülür
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü resmi temasları sağlamak üzere Bulgaristan’a gider. Tarihler 1934’ü gösterdiğinde iki ülke arasındaki gerilim gittikçe tırmanan bir grafik çıkarmaya başlamıştı. İnönü’nün ziyareti de böylesine sıcak bir döneme denk gelir.
Tarihi kaynaklara göre, Bulgaristan’da Türk Elçiliğinin etrafını saran Bulgar komitacıların İnönü’ye suikast düzenleyeceği haberi Ankara’ya ulaşır. Bulgar Hükümeti de konuyla ilgili herhangi bir somut adım atmayınca, Türk Dışişleri Atatürk’e danışarak ne yapılmasını gerektiğini öğrenmek ister.
Görüşmeler sırasında bazı bürokratlar Bulgaristan’a ekonomik ambargo uygulamayı teklif ederler. Atatürk ise gülerek telefonu ister ve donanmaya emir verir; ertesi gün, Yavuz zırhlısı Varna açıklarına demirleyerek, 101 pare top atışı yapar ve Yavuz’un amirali de Bulgar Hükümeti’ne İsmet Paşa’yı almaya geldiği söyler. Sıkıysa verme…
Nitekim öyle olmuş. Yani sıkıysa denilir ki sıkmamış anlaşılan çünkü İsmet Paşa devlet töreniyle Bulgaristan’dan uğurlanır.
Atatürk’ten bir başka emir daha gelir ve çözüm sağlanır
19 Mayıs 1934 yılında bir darbe yapan Bulgar Ordusu, kurdurduğu geçici hükümet sayesinde Hitler Almanya’sının safında yerini alır, Bulgaristan Türklerine yönelik işkence ile öldürmeler çoğalır. Ayrıca elemanlarını Bulgar köylerinden temin ettikleri çeteler toplu katliama hazırlanır. Türk istihbaratı bu haberi Atatürk’e iletir. Atatürk de, o sıralarda Trakya’da askerî tatbikat yapmakta olan 3. Ordu Komutanı Salih Omurtak Paşa’ya, biraz Bulgar sınırını ihlâl ederek Bulgarlara gözdağı vermesi konusunda talimat verir.
Yağmurlu bir gecede, akşamdan Bulgar sınırını sapa bir yerden geçen ordunun öncü birlikleri, sabah ortalık aydınlandığında Filibe yakınındaki Hacıilyas (Pırvomay) kasabasına varır. Bu birlikleri kendi askerleri sanan Bulgarlar, hava iyice aydınlanınca, Filibe’ye doğru ilerleyen birliklerin Türk askeri olduğunu fark ederler ve olayı Bulgar Kralı’na iletirler.
Bulgar Kralı’ndan Atatürk’e telaşlı bir telefon
Ülke sınırlarını ihlal eden orduya müdahale edemeyen Bulgaristan’ın Kralı III. Boris, zaman kaybetmeksizin telefona sarılır ve Atatürk’le yaptığı görüşmede, “Ekselansları acaba Bulgaristan’a harp mi ilân ettiniz?” diye sorar…
Atatürk, “Neden böyle bir şey yapalım ki!” deyince, Kral Boris:”Askerleriniz Filibe önlerinde ve Sofya yönünde ilerliyorlar!” diye cevap verir.
Atatürk “Yolu şaşırmışlardır, Kral Hazretleri, şimdi olayı tetkik eder, Haşmetmeaplarına malûmat arz ederim” diyerek teselli eder ve Salih Omurtak Paşa’ya: “Maksat hâsıl olmuştur, geri dönün“, talimatı gönderir.
Bu gözdağı üzerine, Kral hemen duruma el koyar ve kitle halinde yapılması plânlanan Türk katliamı da durdurulur.
Sonuç olarak kurucu lider olan Ulu Önder’in dehasına ve zekasına hayran olunması için bir güzel tablo daha tarihteki yerini alır…