Çizgili eşofman üstleri, kaşlarda façalar, kafalarda çizikler, renkli camlı güneş gözlükleri ve birlikten doğan olağanüstü bir kuvvet. Son birkaç yıldır dünyada çok meşhur bir akım var. Varoş modası. İnsanlar vaktinde filtre kahvelerini içerken dil çıkarttıkları varoşa ve gettolara popüler kültür sayesinde ısınır oldu. O şekil insanlar, filtre kahvelerini aldılar ve kiremitten duvarlar üstünde uzun Parliament içmeye başladılar. Profiterol yanında ayran içilmesi gibi, bu kimyasal-duygusal bileşenin de bazı sebepleri var. Aşağıda, afiyet olsun.
Çukur Dizisi ve Sinematik Evreni
Geçtiğimiz senelerde YouTube kanalımıza da konuk aldığımız Ercan Kesal’ın başrolünde arz-ı endam ettiği Çukur dizisi hepimizin malumu. O ona bağırıyor, o ona semt ismiyle hitap ediyor, o ona uzun uzun bakıyor, öbür daha yakışıklımsı oğlan ona daha pis bakıyor, postalar koyuluyor, sert bir el sıkışması, kapanış. Bu arada da size empoze edilen hikayede, bir mahalleye sahip olma, bir semt cumhuriyetinde kabine sahibi olmanın hayattaki başarıyla doğru orantıda falan olduğunu düşündürtülürsünüz. Şimdi dışarıdan baksanız Çukur öcü denilen ortamların kendi bağımsız vicdanına sahip olduğunu da aktarıyor olabilir. İzleyen insana gidip mahallesinin manavındaki kavuna posta koymayı da aktarıyor olabilir. Bu tarz aksiyonlu vurdu kırdılı dramalarda eğer hikayede bir unsuru empatize ederseniz ona acırsınız. Bu acıma sonunda da o adam orada dertliyken sizin gerçek hayatta mutlu olmanız bir vicdan azabına dönüşebilir ve içeriğin tribine girmeyi cazip kılabilir. Yıllarca The Sopranos dizisinde İtalyan töresi mafyanın Amerika’da yaptıklarını sanat değerlendirip kendi mafyamız yüzümüze çarpınca anladık şiddetin komik bir şey olmadığını. The Sopranos neyi anlatıyorsa Çukur da onu anlatıyor aslında. Olacak o kadar.
Adamlar – Hikaye
https://www.youtube.com/watch?v=B5WUdo5EXi0
Eskisinin hanisi Halimden Konan Anlar grubu Adamlar, kendi özgün ve güzel tarzlarında, hani aynı şarkının içinde üç şarkıyı çırpmışsınız gibi görünen tarz, Çukur dizisi için bir parça yaptı. Solist Tolga Akdoğan’ın dizinin prodüksiyonundaki kuzenine yaptığı bir güzellik olan Hikaye’nin klibi de var. Semtin boyası çürümüş damlarında eşofman üstü giyip özgürce dans eden semt kurmayları, ziyan olmuş çocukluk metaforları ve yanan toplar gibi bölümlerden oluşan klip bize doğru yansıtılırsa on sene önce öcü muamelesi görünen varoşun, aslında çok havalı da görünebileceğini gösterdi. Belki hakikatten de öyle görünüyordu da, bunu yıllardır kendi habitatında yapan insanlara yıllarca tü kaka yapılmasaydı belki daha da iyi olurdu diye düşünüyoruz. Klibi de bu saydıklarımızın daha kaliteli çekilmiş halini yansıtan Territory’e hiç benzetmiyoruz. Keşke aynısını çekmeselerdi de hiç benzetmeseydik.
Territory – The Blaze
Olağanüstü bir klip, onu baştan söyleyelim, aşağıdaki kaydırakların hiçbiri klip hakkında değil. Kliplerde kısa filmimsi varoş temaları çok yeni değil. Green Day’in altı dakikalık şarkısı Jesus of Suburbia mevzuyu epey punk bir yerden ele alsa da nereden baksanız varoşlarda bir kraliyeti göz önüne seriyordu. Territory parçasının klibi ise, mevzuda göç ettiği Fransa’dan ana evi Cezayir’e dönen bir “toraman” gözünden iktidar, yerel hiyerarşi ve ait olamama mevzusunu irdeliyor. Toraman annesinin ve çevresinin dini – kimliksel baskılarına dayanamayıp Fransa’ya kaçıyor. Düşündeki Fransa’yı gerçek Fransa’da bulamayan toraman memleketine geri dönüyor. Kafasında binbir türlü hesapla. Çatıda dans ediyorlar, mağara gibi yerlerde nargile içiyorlar, vaktinde tü kaka olan her şeyi yüksek çözünürlükte yapıyorlar ve izleyen insanlar çok etkileniyor. Bu ya acımaktan gelen özgürlük düşüncesi ya da dijitalin zebellah gibi üstümüze çöktüğü dönemde gelen oryantalist bir kaçamak.
Klipte izlediklerini gerçek hayatta görseler korkudan isimlerini unutabilirler, ama aralarında bir ekran varken yorum yapma hakkını kendilerinde görürler. Bu safari yapar gibi “insanların ruhuna değme” modasının da içi boşalacaktır diye umuyoruz.
Ezhel ve Gazapizm Üzümleri
Çizer Bahadır Boysal, vaktinde bir köşesinde Muse grubunun elektroniğe dönmesinden bahsederken “O pis çocuklar önce kallavi bir duş aldı, deri ceketleri çıkartıp renkli eşofmanlar giymeye başladılar. İşte elektronik müzik öyle doğdu” diyordu. 2010’lar da doğan bebek yüzlü Indie akımını çok öngöremeden, dönemi için güzel bir yorumdu. Ezhel ve gıyabında heyecanı meyecanı olmadığından dolayı kendisini sağa sola vuran adrenalin bağımlısı Gazapizm, varoş temalı, çok bin dolarlık beatler içeren ve isyanını bass makamında duyuran bir müziğin öncüsü oldu. Ezhel kendisini varoştan hiç koparmadı. Sözlerinde ne övgü ne de yergi var, sadece olan durumu nü bir portre gibi yansıtıyor. Gazapizm o semtin biraz daha atarlı abilerini yansıtıyor. Ezhel eline bağlamayı alınca da aynı şarkıyı şakıyabiliyor, arkaya dımtısı autotune’u verip aynı şarkıyı kopartabiliyor. Bu kiminin sevdiği, kiminin de katlanamadığı bir durum. Zaten Ezhel ile ilgili en net done, sevmeyenin bile saygı duyması. Semtin köşesinde ayakkabısının topuğuna basan haso delikanlılar bile “Kardeşim koval koval koval salam sosis falan” diye efkarlandığına göre, Gazapizm dönemin en büyük varoş hareketlerinden biri olan Sıfır Bir dizisinde Max Payne edasıyla sağa sola Uzi ile saydırdığına göre, konu kapanmıştır.
Sıfır Bir: Evvel Zaman Önce Adana’da
Bu hayatta her şey jargon. Bir şeyi söylemenin bin bir tane yolu var. Mesela; “Sen bana burada ne demek istedin?” oldu mu hiç? “Canım arkadaşım, sen bana burada ne demek istediğini açıklarsan sana izah ederim” olacak gibi değil. “Sen ne diyün lan gevşek?” dersek karşımızdaki insan mevzunun ciddiyetini anlar ve jargonu doğru yerde kullanmış oluruz. “Şu hareketi bir kez daha yapma, seni uyarmak zorundayım” derseniz sizi kimse ciddiye almaz, ama “Tut şu mermiyi, bir dahakine kafana basarım” derseniz gayet ikna edici olursunuz. İnsanların birbirlerine “Bak gerçek Adana halkının arasına kamera sokmuşlar olm” dediği, neredeyse bir Reality Show olan internet dizisi SıfırBir: Bir Zamanlar Adana’da, geçtiğimiz günlerde dördüncü sezon finalini yaptı. Ama bu sezon finali, insanlara hayal kırıklığından hayal kırıklığı beğendirdi. Hafifçe spoiler’a değmemiz gerekecek, şu aşağıdaki hoparlör tuşuna basın, ben elimi çırpınca tekrar basıp sesi açarsınız.
Diziler sezon finali yaparlar. Normalde hiç görünür olmayan, gayrı meşru bir dünyayı anlatan SıfırBir, bu işi biraz daha anormal bir yolla yapmayı tercih ederek, son iki bölümünde dizinin üç başrolünden ikisini öldürdü. Dizi, çok düşük bir bütçe ve sıfır kazanç ile, başrollerinde Cihangir Ceyhan, Savaş Satış ve Özgür Meriç ile yoluna devam ediyordu. Boom diye tabir ettiğimiz mikrofonu, şu an dizide önemli bir rol rahibi olan Anafor tutuyordu. Böyle bir imece usulüyle, çok sevdikleri amatör ruhu muhafaza ederek iki sezon öyle ya da böyle diziyi bir hale getirdiler. Getirdiler ve bize “daha iyi bir SıfırBir” sunmak için BluTV ile anlaştılar. İşte olan tam o ara oldu. Tıpkı mafya dizisinde oynayanların kendilerini mafya sanması gibi, tıpkı padişah oynayan aktörün tahta kılıçla set çalışanlarını kovalaması gibi, bu arkadaşlar da bilinmeyen bir meseleden birbirlerine girdiler. Acaba “Sen ne diiüün lan gevşeg” gibi bir şey mi dedi birisi? Olay büyüdü, taraflar birbirine küstü, Özgür ve Cio diziden ayrıldı. Bazı dizilerde ana karakterler ölür. Bu diziyi gerçekçi kılar. Ama Eddar Stark’ın başını, sadece karavanına ananas gelmedi diye kestiklerini de hiç sanmıyoruz, Adana’ya kış gelmiyor. Amatör heyecanlar önemlidir, sizi sahiplenen insanlara, izleyiciye vefayı koruduğunuz müddetçe. Zaten artık Anafor tutmuyordur o mikrofonu, tüm sıkıntı orada olabilir.
Maslak Oto Sanayi Balo ve Gösteri Sanatları Kültür Falan A.Ş.
Cem Karaca, David Bowie’den daha ala bir Space Rock sanatçısıdır ve daha sağlam bilim kurgu temaları işler. Tamirci Çırağı şarkısında “otomobili tamire getiren, dün bizim tamirhaneye” bir hanımın ojeli tırnaklarına yağlı tulumundan iç geçirerek bakan, bir gün kendi ortamının da hor görülmediği bir dünya düşleyen Cem Karaca, temennisine 2018’in Maslak ilçesinin Oto Sanayi sitesinde cevap buldu. Parlak ceketli, sivri çizmeli insanlar bir anda 1.5 liraya yenen Kürt böreğinin de nostaljik değerlerinden olduğunu iddia edip hype sıka sıka insanların huzurunu bozdular. İpin ucu nerede kaçtı, kim kaçırdı bilemiyoruz da, “Geçen Maslak Oto Sanayide bir partiye gittik, her yer usta çırak falan doluydu öfff” diye bir cümle duyduğunuzda şoka girmeyeceğiniz bir yılda yaşıyoruz, sonumuz hayrolsun. Çünkü “Urban” ve Instagram’da güzel görünüyor öyle değil mi?
Mizahın ibresi şaştı
https://www.youtube.com/watch?v=IEZgkN3BYT0
Artık mizahın kralı Twitter’da döndüğü için insanlar neyin komik neyin harbi kötü olduğuna çok vakit ayıramaz oldu. Bir şey varsa, ya komiktir ya da az komiktir durumu meydana geldi. Olması yeterli. Bazı şakalar ya da bazı durumlar komik olmadığı için, inanılmaz kötü olduğu için çok iyi olarak addedilmeye başladı. Son zamanlarda aniden coşan TicToc, kimin kimin kocası olduğu evinin direği, Yıkıklar, sokakta rastlanan eski bir babaanne evi koltuğunda oturup çekilen selfie’ler ve altında yapılan güzide yorumlar haliyle bir gram kahkahaya muhtaç olan, doların altı TL olduğu canım ülkemizde mizan ibresinin çok fena şaşmasına sebep oldu. Çünkü artık internet var, herkeste var, herkes kendi şakasını yapıyor her şeye gülmek zorundayız biz hissediyoruz
Kırmızı Tuborg Edebiyatı
Orhan Veli, kimisine çok efendi geliyor. Albert Camus çok sakin, Douglas Adams ne diyor uzay muzay durumu var. İnsanlara, parklarda oturup hohlayarak ısıttığı telefonundan Azer.Bulbul.Caney.mp3 açan insanlara bir edebiyat gerekiyordu. İsim verip ateş etmek istemiyoruz ama “Çayın altını yakarsam helalim olacakmışsın gibi geldi” temalı şarkı sözleri, “Kapına kırmızı Tuborg bıraktım” temalı kitapların binlerce baskı yapması bu fitili ateşledi. Peki ileride ne mi olacak?
Yavaş yavaş insanlar gözlerini gökyüzüne çevirmeye başladı. Rakı içip uzay gemileri hakkında, Interstellar’ın sonunun aslında öyle olmadığı, bizden gayrı çok fena bir dünya olduğu ve Gaye Su Akyol hakkında konuşacaklar. Uzay fetişi varoşu yenecek.