Annelik hiç şüphesiz ki tıpkı babalık gibi büyük ödevlerin ve sorumlulukların olduğu bir alan. Bu alanda yer almak isteyenler olacağı gibi istemeyenler de haliyle olacaktır. Yazımızda, biraz da edebiyatla ilişkilendirme gayreti neticesinde yazar ve şairlerin anneleriyle olan ilişkilerini ele alalım dedik. Bize daha tanıdık gelsin diye de Türk yazar ve şairleri seçtik. Tabii ki türlü vaziyet ve güçlük içinde olan sayısız anne de var. Şayet Anneler Günü, bu gerçeği düşünmemizi sağlayacaksa ne mutlu. Bakalım yazarlarımızın anneleri kimler ve evlatlarıyla nasıl bir ilişki içerisindeler? Anneler Günü kutlu olsun!
1. Nâzım Hikmet ve Celile Hanım
Nâzım’ın Nâzım olmasında annesi Celile Hanım’ın büyük pay sahibi olduğu su götürmez bir gerçek. Bunu tek bir şeyle dahi ispatlayabiliriz; ressamlığıyla! Evet, Celile Hanım (1880 – 1956) ilk Türk kadın ressamlarımızdan biridir ve belli ki Nâzım’ın resim yeteneği de ona annesinden mirastır. Üstte gördüğünüz Nâzım resmi de bizzat annesi tarafından çizilir. Celile Hanım; evde özel hocalar tarafından yetiştirilir, dönemin saray ressamı tarafından da eğitim alır. Sonrasında Roma ve Paris’te de bulunan Celile Hanım oğlu Nâzım hapiste açlık grevindeyken bir işe kalkışır. Oğlunun serbest bırakılması adına Galata Köprüsü üzerinde pankart açarak imza toplar. Ayrıca bizzat Atatürk ve İsmet İnönü’ye de aynı amaçla mektup yazar. Celile Hanım’ın çok üretken bir ressam olduğu, ileri yaşta gözlerine inen katarakta rağmen resmi sürdürmek için üç gözlük takarak çalıştığı bilinir.
2. Sait Faik ve Makbule Hanım
Makbule Hanım (1883 – 1963) oğlundan uzun yaşamıştır. Bunu belirtme nedenimize geçmeden önce; kendisi Adapazarı’nın ileri gelen bir ailesine mensuptur. 1913 yılında eşiyle anlaşmazlık yaşayan Makbule Hanım, üç buçuk sene eşinden ayrı kaldığı gibi oğlunu da babasının yanında bırakır. Ardından tekrar bir araya gelir ve Burgaz Ada’dan da bir ev satın alırlar. 1938’de eşini yitiren Makbule Hanım, aile gelirlerini de kendisi yönetmeye başlar ve bir yazar olan oğlunun sanatını rahatça sürdürebilmesi adına ona finansal destek sağlar. Sait Faik’in bu konuda annesinden gördüğü destek gerçekten önemlidir. Sait Faik Bey’in vasiyeti; malvarlıklarının çoğunun ve eserlerindeki telif hakkının Darüşşafaka’ya bağışlanması olur. 1954’te vefat edince annesi de buna uyar, ayrıca Sait Faik ve Makbule Abasıyanık Hikaye Mükafatı yarışmasını da 1955’te başlatır.
3. Yaşar Kemal ve Nigar Hanım
Anadolu’nun içinden gelen ve bize her daim bu toprakların öyküsünü iyisiyle kötüsüyle anlatan çınarımız Yaşar Kemal aslında edebiyatla ilgilendiği çocukluk yıllarında annesinin engeliyle karşılaşır. Kemal’in babasının hazin bir şekilde öldürülmesinden sonra Nigar Hanım (1890 – ?) yazarın amcası Tahir Efendi ile yuva kurar. Yaşar Kemal Bey’in saz çalıp şiir yazarak diyar diyar dolaşacağı, zorluklar çekeceği endişesiyle Nigar Hanım başta buna karşıdır. En nihayetinde yazar, Nigar Hanım’ın tek çocuğudur ve annesi tarafından gözetim altındadır. Kemal’in, babasının koruyucusu olan bir beyin öldürülmesi sonrası yaktığı ağıtı ise annesi duyar ve beğenir. Böylece Yaşar Kemal’e engel olmaktan vazgeçer.
4. Orhan Pamuk ve Şeküre Hanım
Nobel edebiyat ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un da annesiyle olan ilişkisi dikkat çekici ayrıntılara sahip. Şeküre Hanım 1720’lerde Girit Valiliği yapan İbrahim Paşa’nın soyuna mensuptur. Kendisine ”Orhan” adının verilmesinde annesi Şeküre Hanım’ın etken olduğunu aktaran yazar, bu konuda şunları söylüyor: ”Annem, bana biraz da tuhaf ve gülünç gelen imparatorluğu kaybetme derdi ve küçük kalabalık bir aileye sahip olma keyfi arasında gidip gelen bu padişah ismi şakasına değinerek, günün birinde şöyle dedi: ‘Adının Orhan olmasını ben istedim. Çünkü padişah Orhan öyle fazla tantanalı, gösterişli, ilgi çekmek için çırpınan bir insan değildi! Büyük işler peşinde koşmadı. O sıradandı…’ ”
5. Sabahattin Ali ve Hüsniye Hanım
Türk halk edebiyatının başat isimlerinden Sabahattin Ali’nin annesi zor bir hayat yaşamıştır. On altısı gibi Ali’yi doğuran ve ruhsal sorunları nedeniyle defalarca intihara kalkışan Hüsniye Hanım, genç yaşta anne olmasıyla nedeniyle oğluyla fazla ilgilenemez. Buysa yazarın içe kapanık bir çocukluk geçirmesine neden olur. 1920’lerin sonlarına doğruysa Hüsniye Hanım’ın sağlık sorunları artış gösterir.
6. Fakir Baykurt ve Elif Hanım
Özellikle ‘’Yılanlar Öcü’’ adlı eseriyle büyük dikkat toplayan Fakir Baykurt’un annesi Elif Hanım’la olan popüler bir anısı var. Bir ders niteliğinde olan bu hatırayı alıntı halinde aktarıyorum: ‘’O günlerde şimdi herkesin bildiği çayın yeni yeni içilmeye başladığı yıllarmış. Evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamayan Fakir Baykurt bir gün: ‘Çay isterim, ille de çay!’ diye tutturmuş, anası oğluna kıyamamış, elinden tutup kahvenin önüne götürmüş, Kahveci Topal Hüseyin’i çağırmış: ‘Hüseyin bir bardak çay getir!’ Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içmiş ama ağzı yanınca bardağı yere atmış. ‘Anam şimdi vuracak? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?’ diye korkarken anası kahveciyi yeniden çağırmış: ‘Hüseyin bir çay daha ver!’ Fakir Baykurt’a ikinci çay gelmiş. Çayı üfleyerek içmiş. Yıllarca anasına sormuş durmuş: ‘Anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?’ Bu sorunun yanıtını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda vermiş. Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatıyor: ‘Sınıfta estim, gürledim!’ Anası: ‘Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!’ ’’
7. Yusuf Atılgan ve Avniye Hanım
Aylak Adam ve Anayurt Oteli’nin yanı sıra Canistan adlı eseriyle de bildiğimiz Yusuf Atılgan’ın annesine dair bilinen ilk şeylerden biri; Türkçeyi güzel konuşmasıdır. Yerel ağzı da kullanarak konuşmasına bir ahenk katarmış Avniye Hanım. 1947’de babasının vefatıyla aile işlerini devralan Atılgan, Avniye Hanım’a yardımcı olan Sabahat Hanım’la evlenir.
İlginizi Çekebilir: Yusuf Atılgan Eserleri
8. Tomris Uyar ve Celile Hanım
Annesinin kucağındaki Tomris, burada 1 yaşında. Türk öykücülüğünün ve İkinci Yeni’nin meşhur ismi, hayatın pek de ciddiye alınmayacak bir şey olduğunun altını çizen Tomris Uyar hukukçu bir anneye sahiptir. Celile Hanım ayrıca, tıpkı eşi gibi edebiyata pek düşkündür ve çeviriler yapar. Yazarımızın çocukluğu da bu çeviriler içinde geçer. Annesinin ayrıca, 1936’da büyük ressam Osman Hamdi Bey tarafından yapılan bir de yağlıboya portresi vardır.
9. Sevgi Soysal ve Aliye Hanım
Sevgi Soysal’dan bahsetmek için çıkış noktamız kalıplara sığamamak olsa gerek. Zira Adalet Ağaoğlu da yazar hakkında şunları söyler: “Bana kalırsa, Sevgi’nin başı asıl kendi kendisiyle büyük dertteydi. Dar gömleklere sığamazdı” Annesi Aliye Hanım aslen Almandır ve Anneliese Rupp adına sahiptir. Daha sonra evlenip Türkiye’ye dönünce isim değişikliğine gider. Tante Rosa adlı eserinin mekan açısından Almanya’da geçmesinde de annesinin kökeni şüphesiz ki etkilidir. Soysal ayrıca annesinden oldukça etkilenmiştir. Sözgelimi; Aliye Hanım’ın sevgide samimiyet kriteri Soysal’ın da hayata dair bir ölçüsü olmuştur.