Vatana millete hayırlı evlat olsun diye yedirip içirip, giyindirip kuşandırıp, okuluna bıraktığımız yavrularımıza yalan yanlış bilgiler öğretiyorlarmış !!!
Hatta sade yavrularımıza değil, cümle nesil bizlere de gerçek diye çakma bilgiler aşılamışlar. Naapsaydık? İlla Erkin Koray gibi Rakçı olup evladı okula yazdırmasamıydık? Biz sanat müziği dinleyen muhlis insanlarız. İnsanı durduğu yerden isyana sürüklemeyin! Anarşiye itmeyin!
Böylesine aşırı devlet güveniyle perçinlenmiş bir orta sınıfın, kendini kandırılmış hissettiği ilk anda feveran eden o tiz gönül çığlığı kuş sesleri gibi obalara yayılır da, memlekette yine ve yeniden hiç bir şey değişmez; çünkü “böyle gelmiş böyle gidecek korkarız vallah, yoktur çaresi dostlar fesuphanallah…” demiş Erkin Baba, çok da doğru demiş, ne de güzel demiş.
Baba’ya selam ederek lafı daha da fazla dolandırmadan ilkokuldan beri bize yanlış öğrettikleri 5 fena bilimsel gerçek mevzusuna hızlıca bir bakalım…
Tıp fakültelerini göreve davet ediyoruz “en son kaç duyumuz var” bir karar verilsin
Öğretmenlerimiz görmek, duymak, tatmak, koklamak, hissetmek diye öğretti, yazılılarda sözlülerde cevapları böyle istedi…
Peki duyuların hası olan hareket kabiliyetimizi ölçme, hareketi hissetme ve denge hadisesi? Kulak içi sıvılarının ivme ölçer gibi çalışarak dengemizi bulmamızı sağlamasını kim neden boşluyor! Toplumun denge ayarlarıyla oynamayın! Vestibüler sistemimize gereken değeri ve önemi verelim.
Fizik bölümlerini göreve davet ediyoruz “adeta ters mıknatıslanma yapan” şeyler nedir
Şimdi örtmen sorsa çivi mi mıknatısla tepkimeye girer domates mi dese ne cevap vereceğiz? Bize sadece demir, çelik gibi ferromanyetik maddeler öğretilmiş gerisi niçun atlanmış?
Millet çeri domatesle uzay deneyi yapıyor. Domatesin içindeki suyun içindeki maddelerle diamanyetik hadiselere akıyor ve hareket elde ediyor…
Biz neden sadece “domatesin çekirdeği sap sarı” diye türkü çığırıyoruz? Futbolcuların sürekli girip çıktığı MR denen teknolojinin olayı işte budur çocuklar diyerek anlatsak, ya da Lost dizisindeki Faraday karakterinin esas olayı bu desek ya.
Batıda da durum aynı; ama onlar en azından mevzuyu sıkı lise eğitimiyle kapatıyorlar.
Ressamları, optikçileri, boya ustalarını komple göreve davet ediyoruz “ana renkler hangileri”
Diğer renklerin karışımıyla elde edilemeyen renkler ana renklerdi değil mi? Ayrıca diğer tüm ara renkler bu ana renklerin karışımıyla elde edilebiliyordu… E ama kırmızı ve mavi bu iki koşulda da patates oluyor. Kırmızı dediğini sarı ve mor (eflatunun tonu) karıştırarak elde edebiliyorsun. Morun bir türü ve camgöbeği karışımıyla ise mavi elde edilebiliyor.
Bununla birlikte işe kırmızı, mavi ve sarıyla başladığımızda bir sürü tona ulaşamıyoruz. Renk teorisyenleri tarafından 19. yüzyılın sonunda bu konu çoktan açıklığa kavuşturulsa da bir şekilde okul müfredatlarına girmemiş. Renkli printerlar da en çok bulunan kartuşlar da bu yüzden cyan, magenta ve yellow olan süper renklerdir (camgöbeği, mor, sarı.)
Vedat Milör’ü ve kulak – burun – boğazcıları göreve davet ediyoruz “tat almanın gerçeklerini açıklayın”
Dilimizin tat alma bölümlerinin birbirinden ayrı takıldıklarını ve bu bölümleri ayrı ayrı ezberlediğimiz zamanları hatırlıyor musunuz? Hepsi kolpaynış. Dilin arkası acımsı tatları, arka orta kenarları ekşiyi, orta ön kenarları tuzluyu ve ucu tatlıyı algılıyordu hani? Unutunuz bunları.
Bu dil haritası ilk defa anlı şanlı Harvard Üniversitesi’nden Edwin Boring adlı soyadıyla müstesna sıkıcı abinin, Almanya’da 1901 yılında yapılmış bir çalışmayı yanlış yorumlamasıyla ortaya atılmış.
Edwin Boring’in hatasına rağmen de ortaya atıldığı günden bu yana okul kitaplarında yerini almış ve çıkmamış. 1974 yılında dil haritası tamamen hatalı kabul edilse de üzerinden geçen 40 yıla rağmen bugün hâlâ kimi bioloji kitaplarında ve testlerde kendine yer bulabiliyor. Bilim dedik, batıdan gelir dedik, mösyölerin yaptığına bak. Monşers noolcak!
Cem Yılmaz’ı göreve davet ediyoruz “maddenin hallerine bi haller mi oluyor”
Maddenin hallerini doğada bulunan dört elemente adapte ederek ateş, su, toprak, tahta sonucuna ulaşılan Gora bile bize okulda öğretilenlerden daha çok detaya inmiş.
Maddenin katı, sıvı, gaz hali vardır diyerek hadiseyi 3’le sınırlı tutan eğitim sistemi ne yapmaya çalışıyor? Tamam anladık, maddenin katı hali sıralı moleküllerle sabit şekilde ama eriyince sıvılaşıyor. Sıvılaşan da akabinde buharlaşarak gaz haline dönebiliyor.
Peki ya günümüzde herkesin elinde bulunan likit ve kristal olan LCD ekranlar? Yavrularımızın yeni teknolojilere adapte olması istenmiyor mu? Plasma’ya kadar uzanan madde halleri neden sadece 3’le sınırlı tutuluyor. Ahmet Çakar bile maddelerini 3’ten fazla sıralarken, fen bilimlerinin 3 maddede sıkışıp kalması neden?
Pırıl pırıl dimağları fazla bilgiyle doldurmamak için böyle yapılıyor demesin kimse, o dimağların nasıl boş şeylerle doldurulduğu herkesin malumü. Tüm bilim tarihi yüklenilsin diyen de yok ama en azından bilgi doğru verilsin.
“İnsanoğlunun çevreyi algılamak için duyuları vardır ve bunların başlıcalarını şu şekilde sıralayabiliriz” diyerek konuya girmek, kime ne zarar verir ki? Bakarsınız çocuklar sadece beş duyuyu ezberlemek yerine, çevreyi algılamak ve onun her haliyle farkına varmak üzerinde fikirlere dalar ve önüne geçilemez merakları sayesinde tahmin edemeyeceğiniz kadar bilgiyi kendi kendilerine edinirler. Çok şahane olmaz mı? Ha, Özür dileriz. Bir an kendimizi şöyle bir sistemde sandık.