Çoğu zaman gerçeklikten kopuk, bambaşka bir dünya sunan sanat eserlerinde; kitaplarda, filmlerde, tablolarda, fotoğraflarda tam olarak ne arıyoruz? Bizi onlara çeken ne? Bunun cevabı herkes için karmaşık olsa da aslında çoğu zaman kendimizi, bazen de başkasının yaşantısında kendimizden bir iz arıyoruz. “Ona ne kadar da benziyorum” dediğimizde rahatlıyor, yalnız olmadığımızı anlıyoruz. Aslında kendimizi bir hikayede buluyoruz. Bir başkasının öyküsü bizimkisi oluveriyor. Vuslat Çamkerten’in “Ona Çok Benziyorum” adlı romanında da hayranı olduğu yazarın hayatına sızıp belki de kendinden bir şeyler arayan Mustafa’nın yaşadığı dönüşüme ortak oluyoruz…
Vuslat Çamkerten’i edebiyatın führerlerine karşı durarak; yazar olmanın, yazmanın bilincinden konuşmayı amaç edinen Youtube kanalı Küçük Romancı Atölyesi’nden ve edebiyat dergilerinde yayımlanan öykülerinden tanıyoruz
1982 yılında doğan Vuslat Çamkerten, ODTÜ Felsefe mezunu. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde MBA yaptı. Öyküleri; Varlık, Notos, Öykü gazetesi gibi edebiyat dergilerinde yayımlandı. İki ayda bir yayımlanan Psikeart dergisinde düşünce yazıları yayımlanıyor.
“Ona Çok Benziyorum”, ülkenin en ünlü yazarlarından Remzi Bayburtlu’ya hayran olan bir genç adamın, Mustafa’nın serüvenine odaklanıyor
Üniversiteli iki sevgili Mustafa ve Nilay’ın yolları, ülkenin en ünlü yazarlarından, artık hayatta olmayan Remzi Bayburtlu’ya duydukları hayranlıkla kesişir. Henüz birbirlerini bile tanıyamadan gelişen aşkları, önce edebiyat tutkusuyla, sonra da tehlikeli bir oyunla büyür.
Her şey, beraber çıkaracakları edebiyat dergisi için Bayburtlu’nun eşi Tülin Bayburtlu’dan bir röportaj koparmalarıyla başlar. Nilay ve Mustafa’nın Bayburtluların evine ilk girişlerinden itibaren üçünün de hayatı değişir. Önsüz sonsuz edebiyat sohbetleri, yakınlaşmalar, zararsız, ufak hırsızlıklar, derken tartışmalar ve büyük kavgalar… Önünü alamadıkları dönüşüm başlamıştır.
Vuslat Çamkerten, romanı bir buçuk yılda yazdığını, ardından bir sene boyunca editörlüğünü yaptıktan sonra kitabın son aşamaya iki buçuk yılda geldiğini söylüyor
Romanı yazarken bir anda düzenini değiştirip Toronto’ya giden ve uzunca bir dönem orada yaşayan Çamkerten, şehirde her gün aynı kafeye giderek romanı tamamladığını söylüyor. Hatta Toronto’da yaşadığı güzel anıyı şöyle anlatıyor:
“Romanımın baş kahramanının ismi Mustafa. Ve hiç unutmuyorum, şöyle bir anım var: Toronto’dayım, hava -25 derece, beş gün olmuş evden çıkamıyorum. Kargocu geldi, yabancı olduğumu fark etti ve nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, ‘Benim de bir Türk arkadaşım var, ismini söyleyeceğim şimdi…’ dedi ve birkaç saniye ciddiyetle düşündü. Sonra işaret parmağını ileriye doğru savurarak ‘Mustafaaa!’ diye bağırdı.”