Marie Antoinette 1774 yılında kraliçe olduğunda Fransız sarayının geleneksel giyim tarzına isyan etti. Bunun üzerine Fransa’nın önde gelen modacılarından Rose Bertin’e daha “kışkırtıcı” stiller oluşturabilmek için şapka sipariş etti. Deve kuşundan yapılan bu şapkalar oldukça yüksek, büyük ve şatafatlıydı. O dönemlerde Fransa’da büyük bir gıda kıtlığı yaşanıyordu. Kraliçe Marie Antoinette ise bu şapkaları takarak hem bir moda akımı yarattı hem de savurganlığın ve umursamazlığın sembolü oldu. Kuş tüyü şapka modası kısa bir süre sonra Fransa sınırlarını aşmış, Amerika ve Avrupa’nın geri kalan bölgelerine ulaşmıştı.
Marie Antoinette şapkalara olan tutkusunu sergilemek için yanlış bir dönem seçmiş olabilir. Ancak dünyanın geri kalanında gıda kItlığı yaşanmıyordu. Bu nedenle zengin insanlar gösterişli ve büyük şapkalar takabilirdi. İlk başta İngiliz aristokrasisi bu moda akımı karşısında şok olmuştu. Kuş tüylü şapkalar onlar için çirkin ve komikti. Yine de kısa bir süre sonra tüm zengin kadınlar tüylerle kaplı şapkalarla gezmeye başladı. Şapkalarda deve kuşu, sülün ve tavus kuşu tüyleri kullanılıyordu. İnanılmaz derecede popüler olan bu tüylü şapkalar Viktorya döneminde zenginliğin sembolü olmuştu. Detaylara birlikte bakalım.
Deve kuşu katliamı
Şapkaların dekoru için kuş tüylerinin kullanılması Marie Antoinette’nin başlattığı moda akımından çok daha eskiye dayanıyor. Mayalarda özellikle toplumun elit tabakasında şapkaları süslemek için papağan tüyleri kullanılıyordu. Mayalarla birlikte birçok Mezoamerika uygarlığında da şapkalara farklı kuş türlerinin tüyleri takılıyordu. Öte yandan Avrupa’da 14. yüzyıl gibi erken bir tarihte şapkalar tüylerle süsleniyordu. Paris, Viyana, Floransa ve Prag gibi şehirlerde zengin kadınlar, saraylılar ve yüksek rütbeli subaylar bu şapkalardan takardı.
Bir subayın şapkası beyaz ya da siyah renklerindeki deve kuşu tüyünden yapılıyordu. Ancak bazen bu tüyler boyanıyor ve kıyafetlerle renk uyumu yakalanıyordu. Aslında bu şapkalar sadece bir aksesuar değildi. Çünkü beyaz ve siyah renkler bir süre sonra askerleri çağrıştırmaya başladı. Bu nedenle yaklaşık bir yüz yıl boyunca, askerle kuş tüyü şapka takarak gezdi.
Deve kuşları; Afrika, Arap yarımadası ve Orta Doğu’nun büyük bir bölümünde yaşıyordu. Daha öncesinde sadece yemek için avlanan bu hayvanlar, kuş tüyü şapka modası nedeniyle hızlı bir şekilde öldürülmeye başladı. 1807 yılında sadece Fransa’ya 509 kilo deve kuşu tüyü ithal edildi. 1850 yılına gelindiğinde Arap yarımadasındaki bu kuşlar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. 19. yüzyıl sona ermeden önce Kuzey Afrika’da neredeyse hiç deve kuşu bulunmuyordu. Avrupa’da Marie Antoinette’in başlattığı bu moda akımı dünya üzerinde bir tane dahi deve kuşu bırakmayacaktı. Neyse ki 1860’lı yıllarda Güney Afrika’da ilk defa bir deve kuşu çiftliği kuruldu. O tarihten sonra çiftlikte yetiştirilen deve kuşu tüyleri ticarete egemen oldu ve bu zavallı kuşlar yok olmaktan kurtuldu.
Kar beyazı tüyler
1600’lü yıllarda Avrupa’da daha egzotik kuşların tüyleri ortaya çıktı. Aynı zamanda Yeni Gine’den muhteşem renklere sahip cennet kuşu derileri, Güney Amerika’dan papağan tüyleri ve Asya’dan ak balıkçıl tüyleri geliyordu. Ak balıkçıl tüyleri o zamanlarda gümüşten 28 kat değerli bir üründü. Dünya çapında ne kadar balıkçıl katledildiğine dair kesin bir kayıt yok. Sadece şapkalar için yılda 200 milyona kadar balıkçılın katledildiği düşünülüyor. Öte yandan bazı İngiliz kuşlarının tüyleri de çok aranan kategorisindeydi. Özellikle ticarette “tippet” olarak bilinen kestane rengi kuşlar hedef tahtasındaydı. Katliamlar 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştı ve büyük bir hızla devam ediyordu. Bu sırada deniz kuşları da zulme uğruyordu. Özellikle küçük martıların kara lekeli beyaz kanatları, modaya uymak isteyen insanlar arasında son derece popülerdi.
Kuş tüylerinin ticari hacmi
19. yüzyılın ortalarından itibaren egzotik tüylerle süslenmiş şapkalar sadece zenginlere hitap etmiyordu. Büyük mağazaların koleksiyonları arasında çok çeşitli şapkalar vardı ve geniş bir müşteri kitlesine hitap ediyordu. Kuş tüylerinin ticareti oldukça gelişmişti. 1885 yılında Londra müzayedelerinde 750.000 ak balıkçıl derisi satıldı. Londra, uluslararası kuş tüyü pazarının merkezi haline gelmişti. Dünyanın dört bir yanındaki alıcılar hisse senetlerini incelemek ve satın almak için Londra’ya geliyordu. İngiltere 1870 ile 1920 yılları arasında deve kuşu tüyü hariç 18.000 tondan fazla kuş tüyü ve derisi ithal etti. Yılda yaklaşık 200 milyon kuş öldürülüyordu. 19. yüzyıl sonunda tüy ve deri ticareti zirve noktasına ulaştı ve İngiltere için bu pazar, yılda 20 milyon sterlin değerindeydi.
Sadece Avrupa’da değil 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde tüy süslemeli şapkalar Amerika Birleşik Devletleri’nde de modaydı. 1886’da Amerikan kuş bilimci Frank Chapman, New York’un şehir merkezindeki alışveriş bölgelerindeki kuşları kaydetmek için öğleden sonra yürüyüşlere çıkmaya başladı. Sokaklarda çok fazla kuş görememişti. Ancak gördüğü 700 kadın şapkasından dörtte üçü kuş tüyleriyle süslenmişti. Chapman, o gün şapkaların üzerinde 40 farklı kuşun tüylerini gördü. Bu moda çılgınlığı bilim insanlarının canını acıtmaya başlamıştı. Ancak kuşları koruyabilmek için herhangi bir yasal düzenleme yoktu. 1903 yılında Amerikalı kuş avcılarına verilen tüy ve deri fiyatı inanılmaz bir boyuta ulaşmıştı. Kuşların fiyatı ons başına 32 dolardı, yani o zamanki altın fiyatının tam iki katı! Kuşlar öldürüldükçe yeni kuş avlamak bir hayli zorlaşmaya başladı. Nadir tüy kategorisine giren ürünler ons başına 80 dolara ulaşmıştı.
Katliamı sonlandırmak
Peki kuş tüyü şapka takan insanlar, kuşları öldürmeyi nasıl haklı çıkardılar? Bazıları bu tüylerin doğal olarak döküldüğünü ve hiçbir kuşun öldürülmediğini varsayıyordu. Diğerleri, insan “ihtiyaçlarının” vahşi doğaya üstün geldiği inancını savunuyordu. Ayrıca kuşların kendi kendini sürdüren bir bolluğu olduğu ve ne kadar öldürülürlerse öldürülsünler nesillerinin tükenmeyeceğine dair korkunç bir düşünce vardı. Neyse ki herkes bu moda kaynaklı katliama hoş görüyle yaklaşmıyordu. Örneğin 1889’da Mancherster’da yaşayan Emily Williamson, bu katliama dur demek için Kuşları Koruma Derneği’ni kurdu. Emily gibi pek çok kadın farklı kanallardan kuşların öldürülmesini engellemek için çabalıyordu. Nihayetinde hepsi gücünü birleştirerek 1921 yılında kuş tüyü ithalatını yasaklayan yasaya öncülük etti.
Amerika Birleşik Devletleri’nde de benzer kampanyalar yürütüldü. 1896’da Harriet Hemenway ve kuzeni Minna Hall, Boston’da bugün dünyanın en büyük kuş koruma derneği olan Audubon’u kurdular. Birkaç yıl sonra koruyucu yasalar çıksa da ABD Kongresi 1918 yılına kadar kuş tüyü ithalatını yasaklamadı. Modanın hızına tarihin hiçbir döneminde yetişilemezdi. Bir süre sonra kuş tüyü şapka modası azalarak yok oldu. 1920’lere gelindiğinde artık otomobile binmek modaydı. Arabalara kuş tüyü şapkalarla binmek ise imkansızdı. Dünya değişiyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda kaybettikleri sevdiklerinin yasını tutan birçok aile varken gösterişli şapkalar takmak uygunsuz görünüyordu. Savaş, Londra’ya yapılan tüy ithalatını büyük ölçüde azaltmış ve lüks malların ithalatını sınırlandırmış olsa da, modanın yeniden değerlendirilmesini hızlandıran şey hayvan felaketi değil, insan felaketiydi.
Bu listemiz de ilginizi çekebiliriz:
Gazete İlanından Aşk Kartlarına: Viktorya Döneminde Flörtleşmenin 7 Püf Noktası
Kaynak: 1