Sanatçılar, yüzlerce hatta binlerce yıl boyunca doğayla olan derin bağlarını dile getirdiler. Doğal dünyaya olan bu ilgi, manzara tablolarıyla doruk noktasına ulaştı. Konu en iyi manzara tabloları olduğunda Çin’den Avrupa’ya uzanan bir eser patlaması görüyoruz. Sanat aşıklarının mutlaka görmesi gereken en ünlü manzara tablolarını sizler için araştırdık. Görünce hayranlığınızı gizleyemeyeceksiniz! ? İşte içinizde bambaşka duyguların uyanmasını sağlayacak o tablolar…
Gio XI, Early Spring, 1072
Henan eyaletinden olan Çinli sanatçı Guo XI, önemli bir manzara ressamıydı. Bu eseriyle birden fazla perspektifi birleştirerek hafızalara kazındı.
Giorgione, The Tempest, 1505
Giorgione, Venedik Resim Okulu’nun öncü sanatçılarından biriydi. Sağ ön planda bebeğini emziren isimsiz bir kadın görüyoruz. Sol tarafta ise ayakta duran ve uzun bir asa taşıyan bir asker yer alıyor. Burada yemyeşil manzara yalnızca dekor olarak değil, kompozisyonun da bir parçası olarak kullanılıyor. Bu nedenle The Tempest, manzara tablolarının atalarından biri olarak kabul ediliyor.
Yaşlı Pieter Bruegel, The Hunters in The Snow, 1565
Yaşlı Pieter Bruegel, Rönesansın önde gelen sanatçılarından biriydi. Bu tablosu, yılın farklı zamanlarını tasvir ettiği bir serinin parçasıydı. Tabloda avcı köpeklerinin karlı arazide yönlendirildiğini görüyoruz. Figürler resmin sol köşesinde yoğunlaşırken tuvalin geri kalanı uzaktaki köylere ve donmuş göl manzarasına ayrılmış.
Annibale Carracci, Fishing, 1596’dan önce
Barok sanatçısı Carracci, genellikle asi çağdaşı Caravaggio ile karşılaştırılan çok yönlü bir ressamdı. Bu harika tablo, Caracci’nin patronu Camillo Pamphili tarafından Fransa kralına hediye edildi. Eserde sanatçının anlatılar yaratmak için alanı böldüğünü görüyoruz.
Claude Lorrain, Pastoral Landscape, 1639
Barok ressam Lorrain, kökleri İncil’e ya da klasik mitolojiye dayanan, alegorik sahnelerle bezenmiş pastoral tablolarıyla tanınır. Bu eserde uzak ufukta çiftlik hayvanlarını görüyoruz. Yanlarında bir çoban yer alıyor ve kırsal oldukça yumuşak şekilde aktarılmış.
Giovanni Antonio Canal, The Grand Canal at The Church of La Salute, 1738-1742
Daha çok Canaletto olarak bilinen 18. yüzyıl sanatçısı Giovanni Antonio Canal, Venedik, Roma ve Londra gibi büyük şehirlerin manzaralarını resmediyordu. Bu eserde Venedik’in ayrıntılı bir şekilde betimlendiğini görüyoruz.
J.M.W. Turner, Rain, Steam and Speed, 1844
19. yüzyıl Londra’sında yaşayan İngiliz sanatçı, hem muhteşem manzaraları hem de varolan sosyoekonomik düzene dair güçlü eleştirileri ile tanınıyordu. Bu iki ilgi alanı birleşince ortaya bulanık bir manzarada ilerleyen bir tren çıktı. Bu tren Batı’da yer alan ve o yıllarda son derece önemli olan demiryollarını temsil ediyor.
Albert Bierstadt, Looking Down Yosemite Valley, 1865
Aslen Alman asıllı olan Albert Bierstadt, ikinci kuşak Amerikalı sanatçılar arasında yer alır. Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni bölgelerinin nasıl göründüğünü anlatan büyük ölçekli tablolarıyla tanınır. Yosemite Valley gibi birçok önemli eseri, el değmemiş manzaraları yakalamış ve ölümsüzleştirmiştir.
Claude Monet, Impression, Sunrise, 1872
Impression, Sunrise, küçük tekneleri ve parlak turuncu güneşiyle içimizi ısıtacak bir deniz manzarasını tasvir ediyor. Monet, bu resminde gün doğumunu tasvir etmek için radikal fırça darbeleri kullanmayı tercih etmiş. Bugün dönüp baktığımızda bu durum onu Empresyonizmin Babası olarak adlandırmamızı sağlıyor.
Paul Cézanne, Mont Sainte-Victoire, 1887
Post-empresyonist bir ressam olan Paul Cézanne, Fransa’nın güneyinde yer alan bir dağı resmetmeyi tercih edenlerden. Bu bölgeyi çeşitli şekillerde resmettiği serisinde renk paletleri ve perspektifle nasıl da oynadığını görüyoruz. Bu harika tabloda ön planda bir ağaç yer alırken uzakta ise küçük bir köy bizlere bakıyor.
Vincent Van Gogh, The Starry Night, 1889
Empresyonist hareket resimde ışığı tasvir etmeye odaklanırken post-empresyonist sanatçılar renklere odaklanmayı tercih ettiler. Çok az sanatçı Vincent van Gogh kadar renk kullanmıştır. Kariyerinin sonlarına doğru resmettiği bu tablo, Saint-Rémy-de-Provence’taki akıl hastanesinin penceresinden bir manzarayı betimliyor.
Andrew Wyeth, Christina’s World, 1948
Andrew Wyeth, 20. yüzyılın en ünlü Amerikalı sanatçılarından biriydi. Realist çalışmalarıyla tanınan sanatçı, bu eserinde ufka hasretle bakan, kas bozukluğundan muzdarip bir kadını tasvir etti.
Kaynak: 1