Biz Türkler an gelir birbirimizi sevmeyiz, an gelir ayrı düşeriz, an gelir onlarca fikre bölünürüz. Bütün bunlar duygusallığımızdan. Ama an gelir aynı duygusallık bizi tek renk yapar, tek duyguda eririz. Kendinden romantik milletiz.
Ve iç sesimiz böyle anlarda yine istemsizce “İstediğim işte bu” diye seslenir.
Milli takımımız beklenmeyeni yaptığında
İlhan Mansız’ın 2002’de, Nihat Kahveci’nin 2008’de attığı golleri hatırlayın. Eğer o gole sarılarak sevindiğiniz insan yanınızda değilse arayın. Çünkü biz en çok milli takımın attığı gollere seviniriz.
En yakın arkadaş askere uğurlandığında
Asker yemeği vardır bizde. Yakın uzak bütün arkadaşlar toplanır, aynı sofraya oturur. O sofra birlik beraberlik demektir. Ardından sabaha kadar süren eğlenceye geçilir. Ertesi gün yolculuğa çıkacak yakın arkadaşa sarılmanın samimiyeti nefes kadar gerçektir.
Bütün mahalleyi aşağı toplayan Hıdırellez ateşinde
Bir ateş yakılır; sokağa çıkmayalı aylar olmuş Müjgan Teyze, ‘Nemrut’ lakaplı İsmail Amca, Öğretmen Sinan, Süslü Nurdan, Bakkal Osman hepsi soluğu sokakta alır. Görünen, bir ateşin üstünden tekrar tekrar atlamaktır. Gerçekte olan, biraz sonra dışarı çıkacak Berk’in balkondan gördüğü mutluluktur. O Berk’in aşağı iner inmez yapacağı ilk iş ise mutluluktan annesine sarılmaktır.
Üniversiteden arkadaşlar buluşmasında o ilk bakışta
Olmadı lise deyin fark etmez. Fark eden şey, o iyi kötü çirkin zamanların en yakın şahitleri, ketçapsız makarnanın gurmeleri, omuzunda gözyaşlarınızın izlerini barındıran dostlara atılan ilk bakıştır. Ardından gelen sarılmanın tarifini hiçbir hoca, hiçbir diploma veremez.
Gelin ve damadı tanıdığınız bir düğünde
O uzun yıllar tanıdığınız iki dostunuzun yüzündeki gülümsemeyi gördüyseniz eğer, ne menem bir şeyden bahsettiğimizi biliyorsunuz.
Bir kadehin şerefesinde
Dertler konuşulur, mutluluklar paylaşılır, Minik Serçe “Yine mi güzeliz yine mi çiçek” der, racon bilmeyen bir arkadaş her yudum öncesi ‘şerefe’ diye kadeh kaldırır, olsundur. Mutluluğa sarılmak diye bir şey varsa işte bu anda saklıdır.
İki eski dost tavla oynadığında
Barcelona, Real Madrid’e konuk olduğunda, Muhammed Ali Frazier’e rakip olduğunda bile iki yaşlı ve eski dostun tavla maçı kadar heyecan vermez. En derin stratejiler, ‘ağız oyunları’ bu maçlarda saklıdır. Hele birbirine sonuna kadar güvenen iki dostun kahve fincanıyla zar attığını gördüğünüzde yüzünüze düşen o küçük tebessümü tarif edecek düşeş yoktur.
Sınıf maçında rakip takım hezimete uğratıldığında
Gri kumaş pantolon, sarıya kaçmış beyaz bir gömlek, pis burun şutlara kurban gitmiş ucu açık bir ayakkabı ve elde bir futbol topu; son tenefüse girilmiş, gün bitecek ve ilk tenefüsten beri devam eden maç bitecek. Zilin çalmasıyla aynı anda gelen gol, genç forvetin okul takımına göz kırpmasını sağlarken, bir avuç gencin kartpostallık sarılmalarına da tanıklık eder.
Bir yudum kahvede
Yoğun mesai enerjinizi tüketmiş, kalan son takatı de yerlere sermiştir. O harbi iş arkadaşı elinde kahveyle ofise girer. Bir diğeri incelikte seviye atlayıp kan şekerinizi düşünür; çikolatayı karşı masadan fırlatır. Her ikisine birden sarılmak istersiniz.
Aranan ilik bulunduğunda
Yaşayanlar anlatsın. Bir canı kurtarmak kuvvetle muhtemel dünyanın en büyük duygusudur. Bilgisayar ekranınıza o malum çağrı düşer, ilk fırsatta soluğu eli ayarsız hemşirenin yanında alırsınız. Birkaç hafta geçtikten sonra da size bir keyif çayı içtirecek o haberi. Aranan ilik bulunmuştur. Yine yollara düşüp, kolunuzu morartan o hemşireye sarılasınız gelir.
Güzel insanların varlığında
Bir yaşlı çiftin evi yanar, aklı başında insanlar yardım çağrısıyla bu çifte yeni bir ev kazandırmak için yardım kampanyası başlatır. O ay köşeye attıklarınızı gözünün yaşına bakmaz yatırırsınız bankaya. Sonra bir haber okursunuz, yaşlı çift “Bu para bize yeter, artık yardım göndermeyin, başka ihtiyacı olanlara yardım yapılsın” demektedir. İçinizdeki o yaşama sevincinin tüm dünyaya sarıldığını hissedersiniz.
Bir tatlı fedakarlıkta
Bir ilkokul öğretmenisinizdir, öğrencinizin saçları henüz bilinmeyen bir sebepten tamamen dökülmüştür ve bütün o küçük, dünyadan habersiz arkadaşları onunla alaya ediyordur. Siz de gider saçlarınızı sıfıra vurursunuz. Sonra derste o küçük çocuğun bakışlarındaki mutluluğu anlatmak için bir kelime ararsınız ama bulamazsınız.
Bir çiçek kokusunda
Bir sebepten sokaklara dökülünmüştür, iş çığırından çıkmak üzeredir. Sonra bir tatlı yürek, elindeki çiçekle tüm gidişatı değiştirir. Ona sarılmak, tek renk olmak istersiniz. Belki de en güçlü sesinizle “İstediğim işte bu” dersiniz. Kim bilir.