Kültür ve yazın dünyamızın mühim isimlerinden, başarılı yapıtlarıyla ülkemiz ve dünyada tanınan kadın yazarlarımızdan bahsedeceğim. Toplumsal cinsiyet rollerinin aleni şekilde biçildiği dönemlerde mesela; bir Tezer Özlü çıkmış ve bunu kalemiyle eleştirmiş. Bir Sevgi Soysal mesela; hür olmak istemiş ve bu kalıplara karşı feveran etmiş. Onlardan daha önce ve sonra da pek çok kadın yazarımız yetişmiş, yetişmeye devam ediyor. Bu yazarlarımızın eserlerini okumak, ele aldıkları problemleri irdelemek gerek okuyucu gerekse bir insan olarak mühim görevlerimizden biri. ‘’Kadın’’ konulu panellerde konuşmacıların erkekler olmadığı günler dilerim hepinize… İşte geçmişten günümüze 12 Türk kadın yazarımız.
1. Adalet Ağaoğlu (1929 – …)
Kim istemez kendini beğenerek ölmeyi? Kendimi doğrulamış olarak ölmeyi ben de isterim. Her şeyde haklı bularak kendimi. Bütün haksızlıkları da başkalarına yıkarak. (Ölmeye Yatmak)
20. asır Türk edebiyatındaki en önemli romancılarımızdan biri olan Adalet Ağaoğlu, 13 Ekim 1929’da Ankara’da dünyaya gelmiştir. Türkiye’nin; genç cumhuriyet, tek parti iktidarından sonraki yılları gibi önemli toplumsal dönemlerini romanlarında başarıyla işlemiştir. TRT kurulduktan sonra 1971’e kadar burada çalışan yazar dramaturg, çevirmen, program uzmanı gibi önemli işlerde yer almıştır. Eserleri Almanca, Hollandaca, Bulgarca gibi dillere çevrilen Ağaoğlu’nun yapıtlarında özellikle bireyin toplumsal kurum ve kuruluşların ikiyüzlülüğü karşısında yaşadığı psikolojik buhranlar, kadın – erkek ilişkileri, Doğu – Batı arasında kalmışlık, gençlik, aşk, başkaldırı gibi temaları görebilirsiniz. En meşhur eserlerinden biri Dar Zamanlar Üçlemesi’dir. Serinin ilk kitabı Ölmeye Yatmak; genç Cumhuriyet’in kadınlarının düştükleri durumları, cinsiyetlenmeleri ve çelişkileri anlatır. Devamı niteliğindeki ikinci kitap Bir Düğün Gecesi; 1970’li yılların Türkiye’sinin adeta bir panoramasıdır. 12 Mart 1971’deki askerî müdahale dönemini de içeren romanda daha çok kentli bireylerin toplumsal çözülüş karşısındaki umarsız ve yabancılaşan halleri anlatılır. Üçlemenin son kitabı ‘’Hayır’’da ise tüm kitapların ana karakterlerinden biri olan Aysel yine karşımızdadır ve 1980 ve sonrasının atmosferi romanın ana işleyiş mekanizmasıdır. Toplumu anlamak, hele bugünü kavramak açısından oldukça önemli olan bu üçlemenin dışında yazarın öykü, oyun ve şiirleri de vardır.
2. Sevgi Soysal (1936 – 1976)
Herkesler, her şeylerini çok şeylere harcıyorlar, tutsak kılıyor bu şeyler onları, hep onlara çarpıyorlar yaşantılarında. (Tutkulu Perçem)
12 Mart’ın sillesini yiyen yazarlarımızdan biri de Sevgi Soysal’dır. Eylül 1936’da İstanbul’da doğan Soysal önce babasının, sonra da hukukçu olan eşi Mümtaz Soysal’ın işleri gereği yaşamının büyük bölümünü Ankara’da geçirmiştir. Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Arkeoloji okuduktan sonra bir süre de Almanya’da eğitimini sürdürmüştür. 12 Mart gerçekleştiğinde ise TRT’de program uzmanı olarak çalışan yazarın ilk romanı ‘’Yürümek’’ müstehcenlik barındırdığı gerekçesiyle Soysal’ın yargılanmasına neden olur. Somut bir gerekçe gösterilmeksizin o dönem kendisi de hapis yatan Soysal bu süre içerisinde roman, hikaye ve anı kitapları yazmıştır. Ardından bir başka kitabı nedeniyle de hüküm giyen, Adana’da 1 yıl sürgün hayatı yaşayan Soysal ilk öykülerini 1960 yılıyla beraber çeşitli dergilerde yayımlamaya başlamıştır. Romanlarında halkın ve aydın kesimin sosyal gerçeklikler karşısındaki tavırlarını, öğrenci ve gençlik hareketlerini, hapishane ve sürgün yaşamını anlatmıştır. Yargılandığı romanı Yürümek ile TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışması’nda Başarı Ödülü’nü kazanmıştır. ‘’Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’’, Almancaya çevrilen ‘’Tante Rosa’’, ‘’Tutkulu Perçem’’, ‘’Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri’’ gibi eserlerini sıralayabiliriz.
3. Leyla Erbil (1931 – 2013)
Dünyanın adaletli bir biçimde idare edilmesine kadar aşkımızı beklemek mi gerekecekti ? Siyaset bin kere değişebilir biz yaşarken. (Mektup Aşkları)
12 Ocak 1931’de İstanbul’da dünyaya gelen Leyla Erbil, öğrencilik yıllarında İskandinav Hava Yolları’nda çevirmen ve sekreter olarak çalışmıştır. Son sınıftayken öğrenimini yarıda bırakıp yüksek mühendis olan Mehmet Bey’le evlenmiş ve bunun üzerine 1955’te Ankara’ya yerleşmiştir. Yazın dünyasıyla tanışması da aslında bu yıllara rastlar; zira öykülerini yayımlatmaya bir türlü cesaret edemeyen Erbil, çok sevdiği bir öyküsünü dostu Metin Eloğlu’na okutmuş ve onun da desteğiyle öykü yayımlanmıştır. Sonraki yıllarda dergilerde öykülerinin yayımlanması devam etmiş ve Erbil ilk öykü kitabı Hallaç’ı 1960’ta çıkarmıştır. 1974’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın da kurucularından olan yazarımız Tezer Özlü ile iyi bir dostluk kurmuş ve Özlü’nün vasiyeti üzerine mektuplaşmalarını ‘’Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar’’ adıyla kitaplaştırmıştır. Erbil ayrıca Türkiye PEN tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazarımızdır. Erbil hikaye ve öykülerinde psikanalizden yararlanmış; aile, inanç, toplum, okul gibi kurumların yarattığı tabulara kalemiyle karşı çıkmıştır. Yerleşik değer yargılarını, evlilik gibi kurumları hicveden Erbil 1979’da Iowa Üniversitesi onur üyeliğine seçilmiş ve hakkında Almanca tez de yazılmıştır. ‘’Mektup Aşkları’’, ‘’Kalan’’, ‘’Cüce’’, ‘’Tuhaf Bir Erkek’’ sayabileceğimiz yapıtlarından yalnızca birkaçıdır.
4. Tomris Uyar (1941 – 2003)
Zorbalık, günün modası gereği, başı çekiyor. Kaşıkla göz oymaktan, ırza geçmeye, linçe kadar. (Gündökümü)
Daha çok öykü yazarı ve çevirmen olarak bildiğimiz Tomris Uyar; öyküleri İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça ve Lehçeye çevrilen isimlerimizden biridir. 15 Mart 1941 senesinde İstanbul’da dünyaya gelen Tomris İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezundur. PEN Yazarları Derneği’nin bir üyesi olmuş olan yazarımız bilindiği üzere şair Turgut Uyarla evlenmiş ve ondan bir çocuğu dünyaya gelmiştir. Yazın dünyasına çevirileriyle 1965 yılında girmiş ve ardından öykü, deneme, günlük türlerinde de yazılarını dergilerde yayımlatmıştır. Uyar’ın bir yazar olarak savunduğu şey; bir eserin yoğunluk, içtenlik ve sahiciliğe sahip olması gerektiğidir. Küçük burjuva kökenli insanların kent içerisindeki yaşamlarını aktardığı öykülerle beraber, toplumun daha farklı katmanlarındaki insanların yaşantılarını da gözler önüne sermiştir. ‘’Uyuyan Güzel’’, ‘’Kırmızı Şapkalı Kız’’ gibi geleneksel ve evrensel masalları yeniden yorumlamış, masallardan yeni öyküler yaratarak bir hikaye yazmanın en ilginç yöntemlerinden birini keşfetmiştir. Tomris ayrıca yaptığı çevirilerle de oldukça bilinen bir isim; en popülerinden örneklersek ‘’Küçük Prens’’i Cemal Süreya ile beraber çevirmiştir. ‘’Sarmaşık Gülleri’’ adıyla televizyona da uyarlanan bir öyküye imza atmıştır. Tomris’in belli başları eserleri arasında: ‘’Gündökümü – Bir Uyumsuzun Notları’’, ‘’Yaza Yolculuk’’, ‘’İpek ve Bakır’’, ‘’Otuzların Kadını’’ sayılabilir. Son olarak; 1975 TDK Çeviri Ödülü, 1980 ve 1987 Sait Faik Hikaye Armağanı, 1987 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü de kazandığını belirtelim.
5. Buket Uzuner (1955 – …)
Eğer bu memlekette kadınlar günde beş erkek öldürseydi, çoğunluğu erkek olan parlamentomuzdan şimdiye kadar kadınlara karşı onlarca kanun çıkartılır, kadın islahevleri bile kurulur ve sorun çözülürdü. (Su)
Romancı ve gezi yazarı kimliğiyle ön planda olan Buket Uzuner aktivist kimliğiyle de bilinen mühim yazarımız. Hacettepe’den sonra Norveç’te ve Amerika’da biyoloji ve çevrebilim eğitimi alan yazarın romanları on dile çevrilmiştir. 1996 yılında Iowa Üniversitesi’nin de onur üyesi olmuş, 2004 yılında ODTÜ Senatosu tarafından takdir belgesiyle onurlandırılmıştır. Uzuner’in önemli bir diğer unvanı da; Türkiye Cumhuriyet’inin 75. kuruluş yılında üniversiteler, basın ve çeşitli meslek kuruluşlarının katıldığı bir jürinin oylarıyla ‘’Cumhuriyet’in 75 Başarılı Kadını’’ unvanıdır. 1977 yılında Dönemeç Dergisi’nde ilk kez yayımlanan öyküsüyle yazın hayatına adımını atan yazarımızın farklı türlerde pek çok eseri bulunmaktadır. Öykü dalında; ‘’Benim Adım Mayıs’’, ‘’Yolda’’, ‘’İstanbullular’’; roman türünde ‘’Balık İzlerinin Sesi’’, ‘’Uzun Beyaz Bulut’’; gezi türünde de ‘’Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları’’, ‘’New York Seyir Defteri’’ sayabileceklerimizden yalnızca birkaçıdır.
6. Tezer Özlü (1943 – 1986)
Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur. (Kalanlar)
‘’Türk edebiyatının gamlı prensesi’’ olarak nitelense de, bu yakıştırmayı ilk kim yapmıştır bilmiyorum ama pek doğru değil; zira Tezer Özlü böyle tavsif edildiğinde ortaya bir çeşit ‘’pamuk şeker’’ kıvamında bir şey çıkıyor. Oysa yazar haşindir, isyankârdır, arayıştadır. 10 Eylül 1943’te Kütahya’da dünyaya gelen Özlü, İstanbul’da Avusturya Kız Lisesi’ni bitirmeden Ankara’ya yerleşmiş, daha sonra dışarıdan sınavlarına girdiği İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiştir. Ankara’da çevirmen olarak çalışan Özlü 1968’de İstanbul’a döndüğünde burada çevirmenliğini sürdürmüştür. 1981 yılında 1 yıllık sanatçı bursuyla Berlin’e giden yazarımız burada Türk edebiyatı üzerine bir radyo programı hazırlamıştır. 1984’te Zürih’e yerleşmiş ve burada üçüncü eşi Kanadalı ressam Hans – Peter Marti’yi daha sonra kaybetmiştir. Yazın dünyasına 1963’te ilk öykülerinin yayımlanmasıyla giren Özlü hikâye ve çevirileriyle yer almayı sürdürmüştür. Öykülerinde genellikle çocukluk – gençlik, özgürleşme – yabancılaşma, yalnızlık – çaresizlik temalarını işlemiştir. Öyle ki çok sevdiği dostlarıyla, misal Leyla Erbil’le olan mektuplaşmalarına bakarsanız orada da aynı sorgulayıcı tavır, aynı mukayeseler, Türk edebiyatı ve aydınının durumu gibi hadiselerden söz etmiştir. Leyla Erbil onun öykücülüğü hakkında ‘’İlk öykülerinde başlayan yalnızlık, ihtiyarlık, intihar ve ölüm izlekleri ya da korkunun onu yaşamının sonuna kadar kovaladığını’’ yazmıştır. Kafka, Pavese ve Svevo’nun yaşadıkları yerlere gidip gözlemler yapmıştır. ‘’Bir İntiharın İzinde’’ adlı romanını Almanca yazmış ve Almanya’da ödül kazanmıştır. Adının bir anda duyulmasını sağlayan bu hadisenin üzerine Almanca romanını ‘’Yaşamın Ucuna Yolculuk’’ adıyla Türkçeye de kazandırmıştır. Eserleri Almanca, Hollandaca, Yunancaya çevrilmiştir. Özlü’nün eserleri arasında; ‘’Çocukluğun Soğuk Geceleri’’, ‘’Kalanlar’’, ‘’Yaşamın Ucuna Yolculuk’’, ”Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar’’ sayılabilir.
7. Pınar Kür (1943 – …)
Günün birinde alın teriyle yaşamımı kazanmam gerekeceğini düşünmüştüm belki, ama gövdemin teriyle kazanmak zorunda kalacağım hiç mi hiç aklıma gelmemişti. (Yarın Yarın)
Pınar Kür 15 Nisan 1943 yılında Bursa’da doğmuştur. Önemli bir yazar ve çevirmenimiz olan Kür, çocukluğunu Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirmiştir. Yine çocukluğunda Londra’ya gitmiş ve Amerika’da da beş yıl kalmıştır. Fransa’da kaldığı beş yıl içerisinde Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat okumuş ve burada ‘’Yirminci Yüzyıl Tiyatrosunda Gerçeklik ve Yanılsama’’ adlı doktorasını yapmıştır. Pınar Kür’ün ilk şiiri, 1949’da, henüz 6 yaşındayken yayımlanmış, hikayeleri ise 1971 yılında dergilerde yer almaya başlamıştır. ‘’Asılacak Kadın’’ ve ‘’Bitmeyen Aşk’’ romanları müstehcenlik gerekçesiyle yasaklanmış ve yazar iki yıl süren mahkeme sonunda aklanmıştır. 1984 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanan yazarımız İngiliz ve Fransız edebiyatının nitelikli eserlerini de Türkçeye çevirmiştir. Eleştirmen ve yazar Nazan Aksoy onun yazarlığı hakkında şöyle demiştir: ‘’Hikâyelerin her biri okuru bekleyen ince eleştiriler, duygularla dolu, yazar hiçbir şeyi okurun gözüne sokmuyor, ama kimi yerde bir kelime, kimi yerde bir cümle başka bir düşünceyi daha getiriyor akla, gitgide zenginleşiyor, büyüyor metin.’’ Belli başlı eserleri arasında ‘’Bitmeyen Aşk’’, ‘’Bir Cinayet Romanı’’, ‘’Sadık Bey’’, ‘’Beşpeşe’’ ve ‘’Asılacak Kadın’’ sayılabilir.
8. Latife Tekin (1957 – …)
Seni sana satacaklar, beni bana satacaklar, paran yoksa alamayacaksın kendini. (Muinar)
Latife Tekin iki yüzyılda da önemli görülmüş bir romancı ve öykücümüzdür. 1957’de Kayseri’de dünyaya gelen Tekin 1976 – 1977 yılları arasında İstanbul Telefon Başmüdürlüğü’nde çalışmış, ardından yazarlıkla ilgilenerek çalışmalarını sürdürmüştür. 1983’te yayımlanın ilk romanı ‘’Sevgili Arsız Ölüm’’de köyden kente gelen bir ailenin hayatını masalımsı bir biçimde anlatmış ve roman oldukça ilgi görmüştür. Eserlerinde politik ve sosyal durumları, toplumun farklı kesimlerindeki insan yaşantılarını görebileceğimiz Tekin, mesela; Gece Dersleri adlı eserinde 1980 öncesi devrimci bir örgüt içerisindeki iletişimleri ele almış, Buzdan Kılıçlar’da yoksulluğu anlatmış, Unutma Bahçesi adlı eserinde de ‘’unutma – hatırlama’’ gibi çok temel iki kavramın üzerine ustaca eğilmiştir. İnsan ilişkilerindeki ikiyüzlülük ve göz korkutucu hırslar, iktidar ve güç kavramları yazarımızı ilgilendiren temel mefhumlardan birkaçıdır. Eserleri İngilizce, İtalyanca, Fransızca olarak da yayımlanan Tekin ‘’Unutma Bahçesi’’ ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2005 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü de kazanmıştır. ‘’Berci Kristin Çöp Masalları’’, ‘’Buzdan Kılıçlar’’, ‘’Ormanda Ölüm Yokmuş’’, ‘’Aşk İşaretleri’’ sayabileceğimiz eserlerinden birkaçıdır.
9. Mîna Urgan (1915 – 2000)
Televizyona karşı olduğumu sanmayın. Hiçbir makinaya, hiçbir elektronik cihaza karşı değilim. Yeter ki, onlar insanları değil, insanlar onları kullanabilsin. Doğru dürüst yayın yapan, iyi konserler, güzel filmler, ilginç belgeseller, aptalca olmayan siyasal konuşmalar ve tartışmalar sunan aklı başında bir televizyon ne kadar yararlı bir şey olurdu. (Bir Dinozorun Anıları)
1 Mayıs 1915’de dünyaya gelen Mîna Urgan Türk edebiyatının büyük yazarlarından biri olduğu gibi, çok önemli de bir çevirmenidir. Özellikle iki temel özelliği var ki; ‘’İngiliz Edebiyat Tarihi’’ adlı kitabı, öğrenciler için de akademisyenler için de çok önemlidir. Diğer özelliğiyse; Thomas Moore, Shakespeare, Virginia Woolf gibi yazarlar üstüne yaptığı inceleme ve araştırmalar oldukça kıymetli görülmüştür. Balzac, Aldous Huxley, William Golding, Shakespeare’in eserlerini de çevirerek dilimize kazandırmıştır. İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi Bölümü’nü bitiren Urgan’ın geniş çevrelerce edebiyatımız için mahiyeti çok geç anlaşılmıştır: 1998 yılında uzun hayat tanıklıkları ve anılarını derlediği, Avrupa’dan Anadolu’ya gezdiği pek çok yeri aktardığı ‘’Bir Dinozorun Anıları’’ çok ilgi görünce durumun absürtlüğünü kitabın önsözünde şöyle açıklamıştır. ‘’… bu anılarımın ikinci bir baskısı bile yapmayacağını, kitabımı çok az kişinin okuyacağını; okuyanların da, günümüzde benimsenen bütün değerlere böylesine saldıran bir dinozoru yerin dibine batıracaklarını sanmıştım. Akıllara sığmayacak kadar şaşırtıcıdır bizim insanlarımız.’’ Her zaman politik bir yönü olan ve bunu da alenen yaşayan Urgan, 1993 yılında Altın Kitap, 1996 yılında da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’nü kazanmıştır. Adalet Ağaoğlu da yazarımız hakkında şöyle söylemiştir: ”Değerli Mîna Urgan, son konuşmalarımızdan birinde; ‘Artık yaşamak istemiyorum,’ demişti. Sanırım bunu, yakınındaki dostları gibi, ikinci defa kaldırıldığı hastanede, çok sevip saydığı, son yıllarında, her anlamında dayanışmasından huzurlar bulduğu doktoruna da söylemiş. Kendi kendine yetme özgürlüğüne, böyle bir kafa ve ruh karışıklığına sahip aydın bir kişinin fizyolojik ‘acze’ katlanmak istemeyişini çok iyi anlıyorum. Mîna Urgan’ın hep böyle haklı ve doğru isyanları, öfkeleri oldu.’’ Mutlaka okumamız gereken yazarlarımızdan biri olarak eserlerini şöyle sıralayabiliriz: ‘’Bir Dinozorun Anıları’’, ‘’Bir Dinozorun Gezileri’’, ‘’D. H. Lawrence’’, ‘’Virginia Woolf’’, ‘’Moby Dick – Beyaz Balina’’
10. Elif Şafak (1971 – …)
Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin… (Aşk)
Ekim 1971’de Fransa’da dünyaya gelen Elif Şafak çocukluk ve gençlik yıllarını Ankara, Madrid, Köln, İstanbul, Boston ve Arizona’da geçirmiştir. ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitiren Şafak 2018’de Oxford Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Avrupa Edebiyatı Weidenfeld Kürsüsü’ne de misafir öğretim üyesi olarak gitmiştir. 1994’te ‘’Kem Gözlerle Anadolu’’ adlı ilk öykü kitabıyla yazın dünyasına adımını atan yazarımız, 1998 yılındaki ilk romanı ‘’Pinhan’’ ile de Mevlana Büyük Ödülü’nü kazanmıştır. İleriki yıllarda eserlerinin yüksek satış rakamlarına ulaşmasıyla da bildiğimiz Şafak Fransa’da Sanat ve Edebiyat Şövalyesi nişanına layık görülmüş ve eserleri de kırk sekiz ayrı dile çevrilmiştir. Eserlerini İngilizce ve Türkçe olarak yazan Şafak İstanbul – Londra arasında mekik dokuyarak yaşamaktadır. Oldukça hacimli bir ödül geçmişi olan yazar gerek yerel gerek uluslararası minvalde çok önemli bir yazar olarak tavsif edilmiştir. Başarılı bir yazarlık kariyerine sahip olan yazarımız bu anlamda ülkemizi de başarılı bir şekilde temsil etmiştir ve bunu da devam ettirmektedir. ‘’Aşk’’, ‘’Baba ve Piç’’, ‘’İskender’’, ”Havva’nın Üç Kızı’’, ‘’Ustam ve Ben’’, ‘’Siyah Süt’’ eserlerinden yalnızca birkaçıdır.
11. Azra Kohen (1979 – …)
Dışarıdan delilik olarak görülebilen şeyler, içine girildiğinde hak verilen durumlar haline gelebiliyordu bu hayatta. Sadece bakış açınızı değiştirmeniz yeterliydi. (Fi)
Popüler ve oldukça başarılı yazarlarımızdan biri sayılan Azra Kohen 1979’da İzmir’de dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo – Televizyon ve Sinema Bölümü’nü bitiren Kohen daha sonra eğitim hayatına Kanada’da devam etmiştir. Organik tarım, evrenin matematiği ve bir yaratıcının varlığına inandığını belirten Kohen 2018 Elele Avon Yılın Yazarı Ödülü’nü kazanmıştır. Fi, Çi, Pi adlı üçlemesiyle büyük ilgi gören yazarımızın ilk kitabı Fi ayrıca diziye uyarlanmış ve büyük beğeniyle takip edilmiştir. Meşhur üçlemesinin ilki Fi’ye dair şöyle bir slogana sahiptir: ‘’Bu hikayenin sadece inanılamaz tarafları gerçektir.’’ Serinin ikinci kitabı Çi hakkında: ‘’İyi bir hikaye asıl bittiğinde başlar’’, üçüncü ve son kitabı Pi üzerineyse; ‘’Bu hikaye burada bitecek ve sen başlayacaksın’’ demiştir.
12. Müge İplikçi (1966 – …)
Sorun ayaklarımızın hiç yere basmaması değil, ayaklarımızdan betona kilitlenmiş olmamızdı. (Cemre)
Çağdaş Türk edebiyatının kıymetli yazarlarından biridir Müge İplikçi. 1966 yılında İstanbul’da dünyaya gelen yazarımızın eserlerinde temel mesele ve mefhumlar; toplumsal işleyiş içerisinde kadının rolleri, bu cinsiyetlenme ve koşullanma üzerine kadının içine düştüğü sıkıntılardır. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyat Bölümü’nü bitiren İplikçi Amerika’da Türkçe okutman olarak da görev yapmıştır. 1996 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü Öykü Birinciliği’ni, 1997’de Haldun Taner Öykü Ödülü Üçüncülüğü’nü kazanmıştır. Yazar ve araştırmacı Ayşe Durakbaşa, İplikçi hakkında şunları belirtmiştir: ‘’Müge İplikçi’nin öyküleri, kadınlar arasındaki ilişkileri, kadınlar için güçlenmenin önemli bir alanı olarak öne çıkarıyor. Kadınların kendi aralarındaki ‘şölen’lerde uzanabildikleri bir uzam, keşfedebilecekleri bir dil var; belki de kadınlık öncesi zamanın keşfi, gizli bahçelerin kaçamak ve dar zamanlarına geri dönüş, ordaki küçük kızların inadı ve korsanlıkları, yeni yolculukların da ateşleyicisi oluyor.’’ Yazarımızın ‘’Kül ve Yel’’, ‘’Cemre’’ adlı iki romanının yanı sıra ‘’Perende’’, ‘’Arkası Yarın’’, ‘’Transit Yolcular’’ gibi öykü kitapları da vardır.
13. İnci Aral (1944 – …)
Güzelliklerinden başka yatırımları olmayan kadınları düşünüyorum. Özellikle onlar için bu dönemin ne kadar dayanılmaz olabileceğini. Dış görünümünden başka hiçbir şeyleri olmadığını ve bu parlak kabuğun kuruyup dökülmekte olduğunu fark ettiklerinde hayatları nasıl da acıklı ve zor hale gelecek. (İçimden Kuşlar Göçüyor)
Türk edebiyatının yaşayanlar arasındaki en saygıdeğer yazarlarından biri olan İnci Aral Kasım 1944’te Denizli’de dünyaya gelmiştir. Bir hikayeci ve romancı olarak bilinen Aral Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Resim İş Bölümü’nden mezun olmuştur. Akademi Kitabevi Öykü Başarı Ödülü, Nevzat Üstün Hikâye Ödülü, 1992 Yunus Nadi Roman Ödülü, 2001 Yunus Nadi Öykü Ödülü VE 2004 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Yazar ve editör olan Nalan Barbarosoğlu, yazarımız hakkında şunları belirtmiştir: ‘’Daha ilk kitabında ustalık ve zengin bir dil evreni kuran İnci Aral’ın toplumsal değişimi ve bu değişimin bireyler üzerindeki etkisini konu edinen öykü anlayışı tüm kitaplarında sürdü. Bireyi yaşadığı çevresiyle kuşatan anlatımı, özellikle kadın ideolojisini kimi zaman serimleyen, kimi zaman sorgulayan edebiyat perspektifi değişmedi.’’ Aral’ın ‘’Kıran Resimleri’’ adlı yapıtı ayrıca Fransızcaya çevrilip Fransızcada da yayımlanmıştır. Öyküleri arasında ‘’Ağda Zamanı’’, ‘’Uykusuzlar’’, ‘’Gölgede Kırk Derece’’; romanları arasında ‘’Ölü Erkek Kuşlar’’, ‘’Yeni Yalan Zamanlar’’, ‘’Mor’’ son eseri ‘’Aşkın Güzelliği’’ sayılabilir.