Telefonun icat edildiği ilk dönemlerde insanlar birbirlerini doğrudan arayamıyorlardı. Aramaların, abonelerin kablolarına bağlı merkezi bir santralde manuel olarak iletilmesi gerekiyordu. Tabi bunun için de bir aracıya yani telefon operatörüne ihtiyaç vardı. Operatörlerin hizmetleri, devrim niteliğindeki bu yeni teknolojinin geniş kitlelere yayılmasına yardımcı oldu. Merkezi bir santral kurma fikri, 40 yaşındaki George W. Coy’a aitti. 1877 yılının Nisan ayında Alexander Graham Bell’in verdiği bir konferansa katılan Coy, uzak mesafelerdeki tanıdıklarıyla iletişim kurabilmek için böyle bir fikir geliştirdi. O yıl içinde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk telefon santralini kurmak için bir anlaşma yaptı. Telefon operatörleri ise ilk santral kurulduktan hemen sonra göreve başladı.
New Haven, Connecticut’taki ilk telefon santralinin 1878 yılında 21 müşterisi vardı. 21 müşteriye hizmet vermek için Coy’un kurduğu santralde iki erkek çalışmaya başladı. Bunlardan biri 17 yaşındaki oğlu Louis Frost’tu. Louis muhtemelen dünyanın ilk telefon operatörüydü. Her alanda olduğu gibi bu mesleğin de erkeklere özgü olduğu düşünülmekteydi. Ancak bu durum kısa bir süre sonra değişti. Daha sonra telefon santrallerinin neredeyse tamamında kadınlar çalışmaya başladı. Kadınların sayıları arttıkça sendikalara katılmak için mücadele etmeye, daha yüksek ücretler için grev yapmaya başladılar.
Erkek operatörlerin başarısızlığı
İlk santraller yavaş yavaş Amerika’nın her bölgesine yayılırken, çalışanlarda bir sorun olduğu ortaya çıktı. İşverenler, ergenlik çağındaki erkeklerin kaba ve itaatsiz olduklarına kanaat getirdi. Uzun yıllar bu sektörün içinde olan Marion May Dilts, 1941 yılında durumu şöyle özetlemişti: “ Dikkatleri dağıldığında, gelen çağrıları cevapsız bırakırlar, sonra sabırsız abonelerin küfürlerine aynı kabalıkla cevap verirlerdi.”
Telefon şirketleri, görevlerinde daha dikkatli olacak ve müşterileri küçümsemeyecek operatörler bulmayı umarak, genç kadınları işe almaya başladı. Ancak kadınların işe girebilmesi için ebeveynlerin ikna edilmesi gerekiyordu. Böylece telefon operatörlüğünün oldukça saygın bir meslek olduğuna dair söylentiler tüm ülkeye yayıldı ve kadınlar bu şirketlerde işe girebilmek için birbirleriyle yarışmaya başladı. ABD’de telefon kullanımı yaygınlaştıkça operatörlere olan ihtiyaç da aynı ölçüde arttı. 1910 yılında 88.000 olan kadın operatör sayısı, 1920’de 178.000’e, 1930’da ise 235.000’e ulaştı. Bu sayıların gösterdiği gibi artık kadınlar evden çıkmıştı ve onların çalışabileceği saygın bir meslek vardı.
Telefon operatörleri tam olarak ne iş yapıyordu?
Telefon ilk icat edildiğinde bir telefon başka bir telefonla kabloyla bağlanıyor ve görüşmeler bu şekilde gerçekleşiyordu. Bu o zamanlar bir mucize gibi görünse de bu teknolojiyle farklı kişilerle iletişim kurmak imkansızdı. Telefon santrallerinin kurulmasıyla birlikte çok sayıda kişi aynı anda iletişim kurmaya başladı. Telefon santrallerinde her bir abonenin telefonu kablolar aracılığıyla merkezi bir santrale bağlanıyordu. Bu nedenle telefon sahibi önce santrali arıyor ardından konuşmak istediği kişinin adını veriyordu. Operatör ise bu kişinin santralde bulunan soketine bir bağlantı kablosu takarak iki kişiyi birbirine bağlıyordu.
Uzun mesafeli aramalarda yerel santral yine bir dizi kablo aracılığıyla uzak mesafelerdeki santrallerle bağlantı kuruyordu. Abone sayısı büyük bir hızla artınca müşterilere telefon numaraları verilmeye başlandı. Böylece santrali arayanlar artık numara belirterek telefon görüşmesi gerçekleştiriyordu.
Telefon operatörleri sıkı kurallara tabiydi
Telefon santralinde çalışan kadınlar oldukça sıkı kurallara tabiydi. Yoğun panolarda işler çığırından çıktığı için operatörler paten giymeye başladı. Kıyafet kuralları çok katıydı. Kadınlar uzun siyah elbise giyemez mücevher takamazdı. Bu sırada, dinleme tahtası ismi verilen bir mekanizmayla casusluk başladı. Kadınların maruz kaldığı casusluk olayları pek çok kadını intihara sürüklemişti. Fazla çalıştırılıyorlar, şirket kurallarına uyuyorlar, işverenlerin istedikleri gibi giyiniyorlardı. Yine de en ufak dikkatsizliklerinde onlara merhamet gösterilmiyordu.
San Francisco telekomünikasyon ofisinde çalışan bir operatör o günleri şöyle anlatmıştı: “Görevde olduğumuz dokuz saat boyunca birbirimizle fısıltı halinde bile konuşmamıza izin verilmiyordu. Bir keresinde kısa bir kıkırdama nedeniyle ücretsiz olarak 10 saat fazladan çalıştırıldım.” Son olarak telefon operatörleri için yazılı olmayan bir kural vardı. Burada çalışan kadınlar evlenemezdi. Evlenenler anında işten çıkarılıyordu. Bunun sebebi muhtemelen kadınların dikkatinin dağılmasını önlemekti. Bu yazısız kuralı biraz tuhaf karşılasak da günümüzde hala evlenen ya da hamile olan kadınlar iş yerlerinde mobbinge uğramaya devam ediyor.
Baş kaldırmanın dayanılmaz hafifliği
Operatörlerin baskıcı kurallara maruz kalması ve kadınların özel hayatlarının denetlenmesi bir süre sonra anlaşmazlıklara yol açtı. Telefon şirketleri, “uysal kadın işgücü” talebinde daha fazla ısrarcı olamadı. Örneğin 1919 yılının Nisan ayında New England Telefon Şirketi’nden yaklaşık 8000 operatör baskılara karşı çıkmak için iş bıraktı. Maine, Massachusetts, New Hampshire, Rhode Island ve Vermont’taki telefon hizmetleri tamamen durdu. Beş gün sonra şirket, kadınların daha yüksek ücret ve toplu sözleşme hakkı taleplerini onayladığını duyurdu. Ancak bir süre sonra operatörler olmadan kullanıcıların başka bir kişiyi aramasına izin veren teknoloji yaygınlaşmaya başladı. Sonuç olarak telefon şirketleri iş gücünü azaltmak için bu teknolojiden hemen yararlanmaya başladı ve binlerce operatör işini kaybetti. 1940 yılına gelindiğinde operatör sayısı 200.000’in altına düştü. 2021 yılında ise telefon operatörü olarak görev yapan yalnızca 5000 kişi bulunuyor. 2030 yılına kadar bu beş bin kişinin de farklı mesleklere yönelmesi bekleniyor.
Kaynak :1