Tapınak Şövalyeleri diğer bir adıyla Mabet Şövalyeleri, 12. yüzyılda Kudüs’ü ziyaret eden Avrupalı hacıları korumak ve askeri operasyonlar düzenlemek adına kurulan büyük bir Hıristiyan tarikatıdır. Asırlar boyunca tüm insanlığı büyüleyen bu tarikatın lideri “büyük üstat” olarak tanımlamıştır. Tarikatın tarih boyunca toplamda 23 tane büyük üstadı olmuştur. Bu gizemli topluluk resmi olarak iki yüz yıl boyunca faaliyet göstermiştir. Ancak komplo teorisyenleri, günümüzde hala tapınakçıların var olduğunu düşünüyor. Tapınak Şövalyeleri’nin kahramanlık hikayeleri, askeri yetenekleri ve mali güçleri günümüz popüler kültürünün en çok işlenen konuları arasında yer alıyor. Konu hakkında sayısız spekülasyon yapılsa da pek çok düşünce, komplo teorisinin ötesine geçemiyor. Peki gerçekte kimdi bu Tapınak Şövalyeleri? Gelin bu gizemli topluluğa ve büyük üstatların hayatlarına biraz yakından bakalım.
1099 yılında Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyan orduları, Müslümanların kontrolündeki Kudüs’ü ele geçirdikten sonra Batı Avrupa’nın dört bir yanından gelen hacılar Kutsal Toprakları ziyaret etmeye başladı
Hıristiyan hacılar, yolculukları sırasında Müslümanların kontrolündeki topraklardan geçmek zorundaydı. 1118 yılında Hugues de Payens isimli Fransız bir soylu, Hac yolculuğu yapan Hıristiyanların güvenliğini korumak için sekiz şövalyeyle birlikte askeri bir tarikat kurdu. Payens, bu küçük tarikatın ilk büyük üstadıydı. İsa’nın Yoksul Askerleri ve Süleyman Tapınağı’nın Takipçileri ismiyle kurulan tarikat kısa zamanda büyüdü. Ünü yayıldıktan sonra ise Tapınak Şövalyeleri olarak anılmaya başladı. Tapınak Şövalyeleri, Kudüs’ün hükümdarı Baldwin II’nin desteğiyle şehrin kutsal Tapınak Dağı’na karargâh kurdular. Müslümanların Zeytin Dağı olarak isimlendirdiği bu bölge, Mescid-i Aksa’ya oldukça yakın bir bölgede konumlanmaktaydı. Aynı zamanda Süleyman Tapınağı’na ait kalıntıların burada olduğuna inanılmaktaydı. Tapınakçılar, burada birbirlerine Hıristiyan hacıları koruma sözü verdiler.
Tapınak Şövalyeleri, başlangıçta bazı dini liderlerin eleştirileriyle karşılaştı. Fakat 1129 yılında Fransız başrahip Clairvaux’lu Bernard’ın desteğini alarak Katolik Kilisesi’nin resmi onayını aldı
Clairvaux’lu Bernard, Tapınak Şövalyeleri’ni destekleyen “Yeni Şövalyeliğe Övgü” isimli bir metin yazdı. Bu metin din adamları üzerinde büyük bir etki bıraktı. 1139 yılında Papa II. Innocent, Tapınak Şövalyeleri’nin özerkliğini tanıyan Papalık fermanı yayınladı. Bu fermanla; Tapınakçılar vergi ödemekten muaf tutuldu, kendi konuşmalarıyla propaganda yapmalarına izin verildi. Tapınak Şövalyeleri artık bir eylem gerçekleştireceği zaman Papa dışında kimseden izin almak zorunda değildi. Papa’nın bu desteğinden sonra tarikat, Avrupa’nın zengin aileleri tarafından desteklenmeye başladı. Kısa bir süre içinde şövalyelerin sayısı yirmi bine ulaşmıştı ki bu sayı o dönem için çok yüksekti.
Tarikatın askeri kanadı savaşlarda ve diğer askeri operasyonlarda ün kazanırken diğer üyeler, Avrupa ve Orta Doğu’da geniş ölçekte yapılanmaya başladı
Tapınak Şövalyeleri, bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak muhteşem bir mali nüfus kazandı. Hacılar Avrupa’daki tapınakçılara paralarını yatırıyor, bu parayı kutsal topraklarda başka bir tarikat üyesinden geri alıyordu. Tapınak Şövalyeleri’nin oluşturduğu bu sistem günümüzdeki çekle ödeme yapma yöntemine oldukça benziyordu. Aslında Tapınakçılar, Avrupa’nın ilk bankacılık sistemini kurmuşlardı. Fransa’da bulunan Paris Tapınağı, şövalyelerin merkez bankasıydı. Burada sıkı güvenlik önlemleri alındığı için herkesin parası güvende olurdu. Tapınakçıların finansal hizmetleri o kadar gelişmişti ki Papa ve Krallar, finansal ihtiyaçlar için tapınakçılara güvenirdi. Ancak bu sistemden en çok yararlanan hiç kuşkusuz hacılardı. Avrupa’daki tarikat üyesine parasını yatırmış bir hacı, tarikattan şifrelenmiş ve sadece üyelerin çözebileceği bir mektup alıyordu. Daha sonra parayı yatıran kişi gideceği yerde başka bir üyeye mektubu veriyor, mektup çözülüyor ve ödeme yapılıyordu. Böylece hacıların can ve mal güvenliği sağlanmış oluyordu.
Tarikatın katı davranış kuralları bulunmaktaydı. Üyeler, iffet ve itaat yemini etmek zorundaydı
Tarikatın yapısı oldukça hiyerarşikti. Büyük üstadı yani tarikat liderini sekiz şövalye, dört çavuş ve bir papazdan oluşan tarikat komisyonu seçerdi. Ancak komisyonun seçtiği kişi Fransız asıllı olmak zorundaydı. Büyük üstat seçimi yapıldıktan sonra, yeni lider Avrupa’nın her ülkesine birer temsilci atar, temsilciler ise kendi tarikat gurubunu oluştururdu. Tarikatın Avrupa şubelerine “tapınak evi” denmekteydi. Bu evler genellikle büyük finans şehirlerinde ya da liman kentlerinde bulunurdu. Evler, Doğu’daki Tapınak Şövalyeleri’ne sadece maddi destek toplamakla kalmaz gıda, silah, at ve giyecek gönderirdi. Kısa bir sürede çoğu Fransa’da olmak üzere Avrupa’da tam 9000 tapınak evi kurulmuştu. Evlerde yapılan ayinlere sadece üyeler katılabilirdi. Üye olmak isteyenler ise düzenli olarak bağış yapmak zorundaydı.
Tapınak Şövalyeleri’nin kuralları o kadar katıydı ki hiçbir tarikat üyesinin annesini öpmesine dahi izin verilmiyordu. İçki içemez, kumar oynayamaz ve küfür edemezlerdi. Dua günlük yaşamlarının bir parçası olmuştu. Özellikle Meryem Ana’ya özel bir hayranlık duyuyorlardı. Kırmızı haç sembolü onların imzası olmuştu. Kıyafetlerinde ya da belgelerde bu imza mutlaka bulunurdu. Tarikat mali özerklik kazandıkça boyut ve statü olarak büyüdü. Böylece Batı Avrupa’da Tapınak evlerine bağlı farklı alanlardan sorumlu bölümler oluştu.
Tapınakçılar çok büyük bir gemi filosuna sahipti. Aynı zamanda Kıbrıs adası tamamen onların kontrolündeydi. Avrupalı krallara ve soylulara kredi verecek kadar mali kaynağa sahiplerdi. Tapınak Şövalyeleri başlangıçta hacıları korumak için kurulmuş askeri bir örgüttü. Ancak kısa bir süre sonra tüm Hıristiyan devletlerin savunucusu ve koruyucusu oldu. Özellikle Haçlı Seferleri sırasında büyük bir ün kazandılar. Bu dönemde sayısız kale inşa ettiler ve Müslüman ordulara karşı savaştılar.
12. yüzyılın sonlarında Müslümanlar, Haçlı Seferlerinin gidişatını değiştirerek Kudüs’ü tekrar ele geçirdi
Bu sırada Tapınak Şövalyeleri’nin karargâhı birkaç kez değişmişti. Müslümanlar, 1291 yılında tarikatın Kudüs’teki son sığınağı da imha etti. Avrupa’nın tarikata desteği gün geçtikçe azalıyordu. Çünkü zenginlikleri ve güçlü orduları sayesinde birçok seküler ve dini liderin meşruiyetini tehdit etmeye başlamışlardı. 1303 yılına gelindiğinde Tapınak Şövalyeleri’nin Orta Doğu’daki güçlü nüfusu yerle bir olmuştu. Bunun üzerine tarikat üyeleri Paris’te bir operasyon üssü kurdu. Fakat şövalyeler artık Müslümanlara karşı değil krallara ve dini liderlere karşı savaşmaya başlamışlardı. Çünkü büyük üstat, Avrupa’da kendilerinden başka bir otorite istemiyordu. Kısa bir süre sonra Tapınak Şövalyeleri ve Avrupa’nın güçlü kralları karşı karşıya geldi.
13 Ekim 1307 Cuma günü tarikatın o zamanki büyük üstadı Jacques de Molay da dahil olmak üzere çok sayıda Fransız tapınakçı tutuklandı
Şövalyelerin çoğu; sapkınlık, eşcinsellik, mali yozlaşma, şeytana tapma, dolandırıcılık, çarmıha tükürme gibi sahte suçlamaları itiraf edene kadar işkence gördü. 1312 yılında Kral Philip’in baskısı altında Papa V. Clement, gönülsüzce Tapınak Şövalyeleri’ni feshetti. Bu olaydan sonra Tapınak Şövalyeleri’nin tüm mal varlığı Hospitalier Şövalyeleri’ne geçti. Birkaç sene sonra yüzlerce Tapınakçı, sahte itirafları nedeniyle Paris’te diri diri yakıldı. Üstat de Molay ise 1314 yılında idam edildi. Öte yandan Kral Philip ve İngiltere Kralı II. Edward, Tapınak Şövalyeleri’nin çoğu mülküne el koydu.
Katolik Kilisesi, yüzyıllar sonra Tapınak Şövalyeleri’ne yapılan zulmün, haksız ve acımasız olduğunu kabul etti
Çoğu tarihçi, bu tarikatın 700 yıl önce tamamen dağıldığını iddia etse de günümüzde Tapınak Şövalyeleri’nin yeraltında devam ettiğine dair yaygın bir inanç var. 18. yüzyılda özellikle Masonlar gibi bazı gruplar; Tapınak Şövalyeleri’nin sembol, ritüel ve geleneklerini canlandırmaya devam ediyordu. Günümüzde de birçok tarikatın, Tapınakçıların geleneklerini devam ettirdiği düşünülüyor. Bazı tarihçiler, Tapınak Şövalyelerinin hala Torino Kefeni’ni (İsa Mesih’in gömülmeden önce vücuduna yerleştirilen keten bez) koruduğunu iddia ediyor. Öte yandan Tapınak Şövalyeleri’nin; Kutsal Kase, Ahit Sandığı, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden kalan haç parçaları gibi kutsal eserleri keşfettikleri ve sakladıklarına inanılıyor. Popüler kültürde, Tapınak Şövalyeleri’nin gizli operasyonları ve faaliyetleri hakkında sayısız efsaneler var. Örneğin meşhur roman ve film Da Vinci Şifresi’nde; Tapınakçıların İsa Mesih’in soyunu korumak için bir komploya karıştıkları iddia ediliyor. Bu spekülasyonların çoğu kurgusal kabul edilse de Tapınak Şövalyeleri’nin hayranlık uyandırdığına ve muhtemelen bu efsanelerin yüzyıllar boyu süreceğine hiç şüphe yok!