“Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeğe kendimi mecbur hissediyorum: Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanım konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer daha yoktu.
Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz gücüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması, her zaman en büyük sevinci ve bireysel özgürlüğü bu dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor.
Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabahın kızıllığını hala görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.”
Stefan Zweig’ın, eşi Lotte ile bir otel odasında birbirlerine sarılmış halde ölü bulunmadan önce yazdığı son satırları okudunuz. Bu mektup tükenmişliğin, umudun dibe vurmasının bir deklarasyonu.
Zweig için zor ve aynı zamanda onu çok daha sonrasında intihara sürükleyecek günler, Hitler’in Avrupa’yı faşizmiyle kasıp kavurduğu yıllardan itibaren başladı. 1933 yılında kitapları, fikirleri ve Yahudi olması sebebiyle istenmeyen ve sakıncalı yazarlar listesine en üst sıradan girerken, kitapları meydanlarda yakılıyor, faşist yönetim evine baskın düzenleyerek bir nevi onu sürgüne mecbur tutuyordu. Sırasıyla Paris, Londra derken gemi Zweig’ı son durak olan Brezilya’ya attı.
Ülkesinin ve Avrupa’nın içinde bulunduğu bu durum, onun bütün umutlarını günden güne çürütürken, Almanya’nın ilerleyişine dair aldığı haber Zweig’ı eşi Lotte ile beraber intihara ve ardından ölüme götürecek bir yola soktu.
Satranç, Korku, Amok Koşucusu, Bir Kadının Yirmi Dört Saati gibi içinde derin karakter analizleri ve psikolojik betimlemeler dolu eserler bırakan Zweig’ın tüm kitaplarından derlenen alıntılar, içinde bulunduğu ruh halinin size yansıması olacak.
1. İnsanın tek sahip olması gereken hak, istediği gibi geberebilmesidir. Ve bu esnada başkasının yardımına gerek duymamasıdır
2. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur
3. Aslında bakarsan hala anlayamadığım şey, insanın tehlikesini bilerek bir suçu işledikten sonra itiraf etme cesaretini bulamayışıdır. İtirafı engelleyen bu basit korkuyu her türlü suçtan daha zavallıca buluyorum
4. Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz
5. İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez…
Ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır.
6. Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür
7. Kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi, unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır
8. Korku cezadan daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir
9. Alçak ruhlu insanlar, bir prensin muazzam bir talihi olmasını hoş görürler de, kendileriyle zincire vurulmuş kimselerin en ufak bir hürriyet etmesini hazmedemezler
10. Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini ve de özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır
Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için sadece başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır. Ama dozunu ayarlamasını ve azaltmasını bilmediğiniz zaman öldürücü bir zehir olabilir.
11. Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız
12. Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar
13. Görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar
14. Özgürlüğün yolu tüm dünyaya karşı tek başına kalmak bile olsa kendi inancına bağlı kalmaktan geçer
15. Dizlerim titremeye başladı: BİR KİTAP!
Dört aydır elime kitap almamıştım ve içinde insanın art arda sıralanmış sözcükler, satırlar, sayfalar ve yapraklar görebileceği, başka, yeni, şaşırtıcı düşünceleri okuyabileceği, tanıyabileceği, beynine alabileceği bir kitabın hayali bile insanı hem coşturuyor hem de uyuşturuyordu.