Geçmişe dönüp baktığımızda insanlığı bugüne getiren ve en ağır şekilde eleştirilmesi gereken birçok acı deneyimimiz var. Bunlardan biri de günümüzdeki “gönüllü köleliğin” aksine kurum halini alan zorunlu kökelik. Kökelik kavramı, insanlığın geçmişinin en karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor aslında. Dönemin koşulları gereği dahi açıklanamayacak kadar kirli bir gelenek olan kökeliğin ortadan kaldırılması için mücadele veren birçok isim var şüphesiz. Onlardan biri de Harriet Tubman.
Birçok özgürlük kölelik karşıtının abarttığı şekilde köleliğin sonunu getirmese de bunun için kendisinden sonraki mücadelelere ilham yaratması, hak ettiği bir saygıyı da (küçük bir kesimde de olsa) var etmiş gözüküyor.
Araminta “Minty” Ross
Ailesinin verdiği isimle “Araminta”nın doğum tarihi bilinmiyor. Tahminlere göre 1815-1825 arasında doğan köle kız küçük yaştan itibaren kendisine çizilen sınırların dışına çıktığı için defalarca cezalandırılır. Okula başlaması gereken yaşların ortalarına bile gelmeden kırbaçlamanın ne demek olduğunu bizzat deneyimler.
Araminta Minty Ross, nam-ı diğer Harriet Tubman köleliğin insanlık dışı olduğunu ve yıkılması gerektiği sonucuna ulaşır; vücudunda taşıdığı kırbaç izleriyle, zihninden çıkartamadığı ahlak dışı hakaretlerle…
Özgürlüğe kaçması ve Yeraltı Demiryolu tesislerini kurması
Tubman, kaynakların aktardığına göre 1849 yılında sahibinden kaçar. Bu kaçış basit bir ev terk etme olayı değildir. Yakalandığında en iyi ihtimalle ağır bir işkenceye maruz kalacak ya da daha büyük bir olasılıkla öldürülecektir. Ancak o bu risklerin farkında olarak ya özgürlüğün sınırsızlıklarında yaşayacak ya da esaretin bedelini, hayatını ve insanlığını satarak ödeyecektir. Kararı nettir siyah kadının; özgür olmayacaksa yok olmayı tercih etmiştir.
Tubman, evrensel bir değer peşinde koşarak yalnızca kaçmamış, esaret altındaki diğer köleler için de mücadele etmeyi kendisine görev bilir. Uzun vadede başta ailesi olmak üzere yüzlerce köleyi özgürlüğüne kavuşturur. Eline silah alarak yaptığı baskınlarla kurtardığı köleler ile Yeraltı Demiryolları (Underground Railroad) adını verdikleri tesisler kurarlar ve bu yollar tüm köleler için sonunda ışık olan karanlık bir tünel olarak simgeleşecektir.
Amerikan İç Savaşı ve Suffragette (Süfrejet) Hareketi
Amerika’nın devlet mekanizmasının bugünkü halini almasından önceki kanlı süreç iç savaştı. Bu savaşta tarafını Kuzey tarafını seçerek gösteren Tubman, hemşirelik yapar ancak asıl yararı gerçekleştirdiği casusluk faaliyetleri olur. Süreç içinde kadın haklarına ayrıca önem veren kahramanımız, kadın haklarına yönelik mücadeleyle bilinen Suffragette (Süfrejet) Hareketi’nin anlatımlarına sahne olan tüm konularda anılmıştır.
Yeni Ahit’i reddetti
Dindar kimliğiyle tanınan özgürlük savaşçısı, dini dogmaları yaratan Yeni Ahit’in köleliği olağanlaştıran ve destekleyen tüm kısımlarını, hükümlerini reddetti. Ona göre Eski Ahit’teki kurtuluş çağrılarını özgürlükle özdeşleştirmek gerekmektedir.
Tubman, Epilepsi hastalığı sebebiyle gördüğü sanrıları Tanrı’nın bir ilhamı ve yol göstericiliği olarak değerlendirdi. Hatta bu sanrıları onun için büyücü yakıştırmaları yapılmasının sebebi de oldu. Malum, bir dönem bazı kesimler için o “Kara bir Büyücüydü” ve bu yüzden eski köye yeni adet getirerek dirliği bozuyor(du).
ABD Dolarının üzerinde ilk kez siyahi bir kadının fotoğrafı yer alacaktı ancak ırkçılık buna izin vermedi
Tubman’ın hayatı boyunca gösterdiği başarılar her daim göz ardı edilmekle kalmadı, kölelik de uzun bir süre o “medeni” topraklarda can alarak, hayatları çalarak yaşamaya devam etti. Yaklaşık 3 yıl önceki duyuruyla 20?’lık banknotların üzerinde özgürlük simgelerinden Tubman’ın protresinin yer alacağı bilgisi paylaşılmasına rağmen geçen haftalarda Trump’ın vetosu önceki kararın uygulamanmasının 2028 yılına ertelenmesine sebep oldu. Aslında bu erteleme basit bir veto değil. Çünkü Tubman hakkındaki ilk kararın 2020 yılında uygulanmasını içermesinin salt nedeni ülkedeki kadın haklarının kabulünün 100. yıl olması. Simge bir ismin, simge bir tarihte yüceltilmesi Trump’ın hoşuna gitmemiş anlaşılan.
Tubman’dan aforizmalar
Mücadeleyle geçen yaşamını farklı zamanlarda kelimelere döken siyahi kadın kahramanın verdiği ders gayet açık:
“İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: özgürlük ve ölüm. birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez.”
“Her büyük hayal bir hayalperestle başlar. daima hatırlayın, sizin içinizde dünyayı değiştirecek yıldızların gücü, sabrı ve tutkusu vardır.”
“Binlerce köleyi özgürleştirdim. Ama binlercesini daha özgürleştirebilirdim, köle olduklarını bilselerdi..”
“Çizgiyi geçmiştim. ‘Özgür’düm. Ama beni bu ‘özgürlük’ ülkesinde selamlayan kimse yoktu. Yabancı bir ülkede bir yabancıydım; ne de olsa benim evim güneyde, Maryland’deydi. Çünkü babam, annem, erkek ve kız kardeşlerim ve dostlarım oradaydı. Ben özgürsem onlar da özgür olmalıydı! Kuzeyde bir yuva kuracak ve onları buraya getirecektim!”
“İhmal edilmiş biɾ ot gibi büyüdüm; özgüɾlükten bihabeɾ, onu hiç tatmamış olaɾak… Mutlu ve mesut değildim; ne zaman biɾ beyaz adam göɾsem, beni alıp götüɾmesinden koɾkaɾdım. İki kız kaɾdeşim pɾangalanıp götüɾülmüştü. Biɾi geɾisinde iki çocuk bıɾakmıştı. Heɾ zaman tediɾgindik. Bence kölelik, cehenneme en yakın şeydiɾ.”
800 civarında kölenin kurtarılmasını sağlayan ünlü Combahee Nehɾi baskınını anlatırken bakın neler söylüyor
“Hayatımda hiç böyle biɾ manzaɾa göɾmedim. Güldük, güldük ve güldük. İşte o anda, oɾada, kafasının üzeɾinde biɾ kovayla biɾ kadın geliyoɾdu; iςindeki piɾinç kavɾulmuş gibiydi, yangından son anda kuɾtaɾmıştı. Aɾkasından ona dayanan biɾ de genç. Biɾ kadın, biɾi beyaz, diğeɾi siyah olan iki domuz getiɾdi. İkisini de aldık ve beyaz olana Geneɾal Beauɾegaɾd’ın, siyaha da Güneylileɾin Fedeɾasyon Başkanı Jeff Davis’in isimleɾini veɾdik. Bazen kucaklaɾında oynaşan ikiz bebekleɾle kadınlaɾ geliyoɾdu. Heɾhalde hayatımda hiç bu kadaɾ çok ikiz göɾmemişimdiɾ; omuzlaɾında çantalaɾ, kafalaɾında sepetleɾ, aɾkalaɾında veletleɾ, yüklenmişleɾdi…”
Nice acı dolu hikayelerle dolu olan insanlık tarihi henüz aydınlığa kavuşacak bir mutlu son yazamadı. Görünüşe göre de çok uzun bir süre yazabilecek gibi durmuyor. Çünkü Tubman’ın da değindiği gibi “…köle olduklarını bilselerdi..”