Bu liste, Doğruluk Payı tarafından hazırlanmıştır, bilginiz ola.
Seçime 20 gün kala meydanlarda parti liderleri seçmen kitlelerine hitap etmeye devam ediyor. Bu anlarda da bir çok iddiayı gündeme getiriyorlar. İşte bu iddialardan bazıları bizim radarımıza yakalanıyor ve veriler ile kontrol ediliyor. İşte size son dönemde dile getirilmiş ve içinde doğruluk payı olmayan 5 iddia;
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: “Bugün her vatandaşımız yabancılara on bin dolar borçludur.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Denizli’de yaptığı seçim mitinginde Türkiye’nin artan dış borç stokuna değindi ve bu borç yüzünden Türkiye’deki her bir vatandaşa düşen payın 10 bin dolar olduğunu iddia etti.
Bu iddiayı analiz edebilmek için Hazine Müsteşarlığı verilerine baktık. Buradaki verilere göre, 2014 sonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stoku 402 milyar dolar.
Bu 402 milyar doların %70’i özel sektörün borcu olurken, %29’u kamu sektöründen gelen borçlar oldu. Toplam dış borcun GSYH’ye oranı ise %50’ye varmış durumda.
Ek bilgi olarak; 2002-2014 arası dönemde ‘kamu borcu stoku’ ise %82 oranında artış göstermiş. Eldeki bu verilere ek olarak, TÜİK’in sağladığı nüfus verilerini alarak bir kişi başına hesap yaptığımızda da, 2014 yılı için kişi başına düşen borç miktarı 5.232 dolar oldu. Ama kişi başına düşen borç olarak bunu almak adil olmaz, bize ne canım özel sektör borçlarından, değil mi? Sadece kamu sektörünün dış borcu üzerinden hesap yapıldığında ise kişi başına düşen borç 1.530 dolar oluyor.
Kurtuluş yok arkadaşlar, herkes 1.500 dolar versin kapatalım bu işi.
Sonuç olarak, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu iddiasında doğruluk payı yoktur.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: “Türkiye tarım alanında AR-GE çalışmaları açısından dünyanın öncü ülkelerinden biridir.”
Son dönemlerde özellikle iktidar cephesinden, tarım sektöründe çok iyi olduğumuza dair açıklamalar duyuyoruz. Bunlardan bir tanesi de Başbakan’dan geldi, iddiaya göre tarıma ayrılan AR-GE payında dünyanın öncülerinden biriyiz. Güçlü bir iddia, güçlü bir analiz gerektirir.
TÜİK verilerine baktığımızda, 2013 için kamunun yaptığı AR-GE harcamalarının %20’si tarım sektörüne gittiğini görüyoruz. Bu %20 ise, 309 milyon liraya denk geliyor. Fena bir para değil gibi? Değil mi? Ancak bir kaç ufak pürüz var, birincisi bu 309 milyonun, sadece %22’si yatırım amaçlı kullanılıyormuş. Kalanı personel giderleri ve diğer cari giderlere ayrılıyor yani.
Ayrıca tek başına Türkiye’nin harcaması değil, diğer ülkelerin ne harcadığına da bakmak gerekiyor çünkü ‘öncü ülke’ iddiası mevcut. Bu alanda öncü ülkeler 2000-2008 yılları arasında 5,6 milyar dolarlık harcama yapan Çin, Hindistan, A.B.D., Brezilya, Arjantin gibi ülkeler.
Bizim tarım sektörüne yaptığımız AR-GE harcamaları artıyor, doğru, ancak dünyanın öncü ülkelerinden biri olmamıza daha çok var. Bu nedenle de Başbakan’ın iddiasında doğruluk payı yok.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural: “Diğer partilerin 30 Mart seçimindeki oylarını koruması, HDP’nin de seçime bağımsız girmesi halinde AK Parti tek başına iktidar olamıyordu.”
Malum, bu seçim döneminin en çok konuşulan partisi HDP. Geçtiğimiz günlerde bir haber kanalının canlı yayınına katılan MHP’li Oktay Vural da, tüm partiler 30 Mart 2014 yerel seçimlerindeki oylarını alsa ve HDP önümüzdeki seçime bağımsız adaylar ile girse, AK Parti’nin tek başına iktidar olamayacağını iddia etti.
Şimdi öncelikle 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde partilerin aldıkları oy oranlarını bir hatırlayalım; AK Parti %43,3 alırken, CHP %25,6, MHP %17,6 ve BDP+HDP %6,6 oy almışlardı. Vural’ın iddiasına göre partiler bu oy oranlarını alacak ve HDP bağımsız adaylar ile seçime girecek, böyle bir durumda da AK Parti tek başına iktidar olmak için gereken 276 milletvekilini kazanamayacak.
Bunu ölçebilmek için de güzel bir simülasyon var, Demokrasi Denetçileri isimli oluşumun, Seçim Simülasyonu. Bu tekniği kullanarak yukarıdaki oy oranlarını sisteme girdiğimizde ve HDP’nin bağımsız yarışacağını eklediğimizde, bize verdiği sonuç; AK Parti’nin 283 milletvekilinden aşağıya inmeyeceği yönünde.
Bu veriler ışığında, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın iddiasında doğruluk payı bulunmuyor.
AB Bakanı Volkan Bozkır: “Maastricht kriterlerine (Avro’ya geçmek için gerekli olan) Avrupa’da iki ülke uyuyor, birisi Almanya birisi Türkiye.”
Avrupa’da bir ülkenin Avro bölgesine geçebilmesi için uyması gereken bir takım kriterler var, işte bunlar Maastricht kriterleri. Genel hatları ile incelersek bu kriterleri;
- Topluluk içinde en düşük enflasyona sahip 3 ülkenin enflasyon ortalamasının 1,5 puan fazlasından yüksek bir enflasyona sahip olmamak.
- Devlet borçlarının GSYH’ye oranının %60’ı geçmemesi.
- Bütçe açığının GSYH’ye oranının %3’ü geçmemesi.
- Uzun vadeli faiz oranları açısından topluluk içinde en düşük faize sahip 3 ülkenin ortalamasını 2 puandan fazla aşmamak.
- Son iki yıl içinde ülkenin parasının, devalüe edilmemiş olması.
Bakan Bozkır’a göre AB içinde bu şartlara uyan tek ülke Almanya. Bir de biz tabi. Ancak maddelere tek tek baktığımızda, durumun pek de böyle olmadığını görüyoruz.
Öncelikle AB içinde en düşük enflasyona sahip ülkeler Macaristan, Polonya ve İsveç. Bu üç ülkenin ortalaması ise, sıkı durun, %0,2. Yani kriterlere göre bizim enflasyonun %1,7 falan olması lazım en fazla. Ama gelin görün ki, enflasyon oranımız Ocak 2015 itibariyle %7,9.
Zaten daha ilk maddede gitti kriterler ama devam edelim biraz daha. Devlet borçlarının ve bütçe açığının GSYH’ye oranları kriterlerini karşılıyoruz. Ancak bu sefer de faiz oranlarından patlıyoruz. AB içinde uzun vadeli faiz oranlarında en düşük değerlere sahip ilk 3 ülke İsveç, Litvanya ve İtalya olarak görünüyor. Bunların ortalaması ise %2,47. Peki bizim? 7,94.
Dolayısı ile, Maastricht Kriterlerine uymuyoruz. Yani AB Bakanı Volkan Bozkır’ın demecinde doğruluk payı yok.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Cumhuriyet tarihinde ilk kez işsiz sayısı çalışan işçi sayısını geçti.”
Yine güçlü bir iddia ve yine Kemal Kılıçdaroğlu. Bu seçim döneminde iddiaları ve vaatleri ile resmen gündemi belirliyor CHP lideri. Ağırlıklı olarak yaptığı gibi yine ekonomik alandan vurmaya çalışmış hükümeti ama bu kez pek olmamış. Neden mi?
Öncelikle hemen TÜİK verilerine gidiyoruz, zira işsizlik rakamlarını onlar açıklıyor. Şimdi, 15 yaş ve üstü 57,4 milyon insanın bulunduğu Türkiye’de, bu nüfusun yarısı çeşitli sebeplerle (eğitim, ev işleri, emeklilik, çalışamaz durumda olmak vb.) çalışmıyor ve bu grup iş gücüne dahil olmayan grup olarak sayılıyor, dikkatinizi çekiyoruz, işsiz değil. Kalan diğer yarının ise %88,7’si iş sahibi. Yani net olarak ‘işsiz’ sayılan nüfus 3,2 milyon kişiden oluşuyor.
Bu ‘3,2 milyon işsiz’ tanımı biraz problemli ve dar bir tanım, kabul ediyoruz. Bir takım çalışmalar ve çıkarımlar sonucu Türkiye’de gerçek işsiz sayısının 6 milyon civarında olduğu da özellikle Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen bir iddia. Ancak bu bile durumu kurtarmıyor, bu veriyi kabul etsek dahi değişen bir şey olmaz, işsizlik oranı %20-21 seviyelerine çıkar.
Dolayısıyla, CHP liderinin bu demecinde doğruluk payı yok diyoruz ve listemizi sonlandırıyoruz.