Küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre kirliliği ve daha pek çok faktör gelecekte insanlığı oldukça tehlikeli bir durumla karşı karşıya bırakabilir: Gıda krizi! Ancak gelecekteki muhtemel bir gıda krizine neden olabilecek faktörler bunlarla sınırlı değil. Günümüzde ciddi boyutlara ulaşan “gıda israfı” da üretim ve tüketim zincirinde önemli bir sorun haline gelmiş durumda. Her yıl, özellikle “saklama” konusundaki zorluklar nedeniyle başta sebzeler ve meyveler olmak tonlarca gıda ürünü, bozuluyor, çürüyor, tüketilemez hale geliyor. Gıdalardaki bozulmanın ve çürümenin önlenebilmesi ise muhtemel gıda krizinin önlenebilmesi adında büyük bir önem taşıyor. Peki, bu doğrultuda hangi adımlar atılıyor? Meyve ve sebzelerin raf ömrü, insan sağlığını tehlikeye sokmayacak şekilde uzatılabilir mi? Detaylara birlikte bakalım…
İnsanlık tarihinde gıdaların saklanması, gıdaların üretilmesi kadar önemli bir yer tutuyor
Günümüzden binlerce yıl önce yaşayan toplumların kendilerine özgü gıda saklama yöntemleri geliştirmelerinin sebebi de bu. Örneğin Antik Yunan’da yaşayan insanların, inciri deniz suyuyla yıkadıkları ardından güneşte kuruttukları, Çin medeniyetinin yüzlerce yıl öncesinden limon ve portakal gibi gıdaları mumla kapladıkları biliniyor.
15. yüzyıl Japonya’sındaki sebzeler soya sütüyle, 16. yüzyıl İngiltere’sindeki meyveler domuz yağı ile kaplanıyordu. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki bu benzer yöntemlerin tek bir amacı vardı, gıdaların raf ömrünü uzatmak. Yani insanlığın gıdaların raf ömrünü uzatma çabası bugün de tarihin her döneminde olduğu kadar önemli ancak yeni bir durum değil.
Günümüzde gıda israfını önlemek geçmiş yıllara kıyasla çok daha zor!
Çünkü günümüze değişen üretim, nakliye ve tüketim biçimlerine bağlı olarak “israf edilen” gıda miktarında inanılmaz bir artış var. Artan gıda israfı ise doğaya sanılandan çok daha büyük zararlar veriyor. Örneğin yalnızca küresel gıda atıklarının neden olduğu sera gazı salımları, Birleşik Krallık’taki salımlardan 10 kat daha yüksek.
Her yıl, dünya genelinde yarım milyar ton sebze ve meyve çöpe gidiyor!
Çünkü meyve sebzeleri bozulmadan muhafaza etmek hiç de kolay değil. Buna karşın uzun yıllardır gıdaların raf ömrünü uzatmaya yönelik çeşitli çalışmalar yürütülüyor, çeşitli yöntemler uygulanıyor…
Gıda israfını önlemeye yönelik geliştirilen yöntemlerin büyük çoğunluğunda yoğun olarak plastik ve kimyasal kullanılıyor
Pek çok sebze ve meyve, “plastiğe sarılarak” satışa sunuluyor. Ancak 2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre bu yöntem, iklim değişikliği için plastiğin kendisinden bile çok daha tehlikeli!
Öte yandan günümüzde gıdaların bozulmasını önlemek ve raf ömrünü uzatmak için klor, hidrojen peroksit ve trisodyum fosfat gibi kimyasallar da yoğun olarak kullanılıyor. Ancak bu maddelerin insan sağlığı üzerinde ciddi anlamda olumsuz etkileri olabileceğini gösteren pek çok çalışma var. İşte bu nedenle gıdaların raf ömrünü uzatabilmek için yeni yöntemler geliştiriliyor.
Son dönemde yenilebilir kaplamalar, gıdaların raf ömrünü uzatmaya yönelik çalışmaların temelini oluşturuyor
Aslında sebze ve meyveler üzerinde yenilebilir kaplamaların kullanılması, 1930’lu yıllarda başlayan bir uygulama. Yenilebilir yapay kaplamalar, günümüzde elma, portakal ve limon başta olmak üzere pek çok sebze ve meyve üzerinde uygulanan bir yöntem. Ancak bilim insanlarına gre bu yöntemin de geliştirilmesi gereken bazı yönleri var.
“Mükemmel yenilebilir kaplamalar” geliştirmek isteyen bilim insanları ipek böcekleri tarafından salgılanan “ipek fibroin” proteinine ve kabuklu deniz hayvanlarının dış iskeletinden elde edilen “kitosan” isimli şekere yöneliyor. Bununla birlikte yeni çalışmalarda kaju sakızı, balık jelatini, çemen proteini, soya proteini, selüloz ve alg türevleri gibi doğal yapılar da kullanıyor. Bu yeni ve doğal malzemelerin uzun raf ömrü olan gıdaların ortaya çıkmasında son derece önemli olduğu ifade ediliyor.
Kitosan ismi verilen doğal şeker sayesinde, çileklerin raf ömrü yüzde 60 oranında uzayabilir
Öte yandan kitosan ve yeşil alg ile kaplanmış domateslerin hasattan 30 gün sonra bile “neredeyse ilk günkü kadar” taze kaldıkları keşfedildi. Bu nedenle yeni malzemelerle doğal yenilebilir kaplama çalışmalarına ağırlık veren pek çok şirket var. Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir şirket, bitki yağlarından ürettiği yenilebilir kaplamalarla sebze ve meyvelerin raf ömrünü iki kata kadar uzatmayı başardığını ileri sürüyor.
Yenilebilir gıda kaplamaları üzerindeki çalışmaların dikkat çeken bir başka unsuru ise nanoparçacıklar
Bazı bilim insanları “parçaları küçültmenin” kaplamaların koruyucu özelliklerini artıracağı kanaatinde. Bu doğrultuda gerçekleştirilen bir deney bu iddiayı güçlendiriyor. Buna göre oda sıcaklığında bir hafta içerisinde küflenen çileklerin kitosan ve nanogümüşle kaplandığında 70 gün bozulmadan kaldığı ortaya çıkarıldı. Buna bağlı olarak son dönemde, gıda kaplaması olarak kullanılma amacı taşıyan farklı nanoparçacıkların üretiminde gözle görülür bir artış var.
Ancak bazı bilim insanlarına göre özellikle belli başlı nanoparçacıklar, insan sağlığı için oldukça zararlı. Örneğin gümüş nanoparçacıkları insan hücrelerinde zehirlenmeye neden olabiliyor.
Virüsler de gıdaların raf ömrünü uzatmak için yaygın olarak kullanılıyor
Bu alanda en yaygın olarak kullanılan virüslerin başında bazı bakterileri yok eden “bakteriyofaj” isimli virüs geliyor. Günümüzde bazı şirketlerin havuç ve yeşil yapraklı sebze ve meyvelerin raf ömrünü uzatmak için bakteriyofaj virüsü içerikli ürünler ürettiği biliniyor. Öte yandan bakteriyofajların ucuz, uygulaması kolay ve insanlar için zararsız olması da onları cazip hale getiriyor. Bu nedenle bakteriyofaj kaplı gıdaların birkaç yıl içerisinde market raflarına egemen olması, bazı bilim insanlarına göre hiç de şaşırtıcı olmayacak.
Teknoloji, gıdaların raf ömrünü uzatmak için tek başına yeterli değil
Güney Afrika’da yapılan bir çalışmaya göre sebze ve meyvelerin nakliyesi için kullanılan kötü yollar da gıdaların normalden kısa sürede bozulmasına neden oluyor. Öte yandan küresel ölçekteki gıda israfının azaltılabilmesi için saklama koşullarının iyileştirilmesi ve tüketimin azaltılması da oldukça önemli.
Kaynak: 1