Libya, son dönemde içinde olduğu karışıklıklar ve son kertede merkezi hükümetin Ankara’dan yardım istemesi üzerine Libya’ya asker gönderilmesi konusu gündemimizi bir hayli işgal ediyor. Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde geçen uzun zaman boyunca Anadolu ile yakın temaslar kurmuş olan Libya’nın ilk başbakanı sayılan isim bir Türk. Türkiye’de kaymakam ve valilik görevlerinde bulunan Sadullah Koloğlu, emekliliğinin ardından Libya’nın talebi üzerine ülkenin başbakanı oldu.
Osmanlı’nın Trablusgarp dediği Libya’nın, bağımsızlığını kazandıktan sonraki ilk başbakanı olan Koloğlu nam-ı diğer Arap Kaymakam’ın öyküsünü okuyorsunuz…
Yeniçeriler Libya’yı değiştiriyor
Dünyanın çehresinin değiştiği dönemler… Osmanlı Devleti, Akdeniz’deki kontrolünü daimi kılmak adına Turgut Reis’i Libya’ya gönderir. Onun ölümünün ardından ise kara kuvvetlerini de bölgeye göndererek Trablusgarp’ı olası tehlikelerden uzak tutmak ister. Bir süre için de amaç yerine ulaşır ancak İstanbul’dan gönderilen yeniçeriler Osmanlı vilayetinde “Dayılık” rejimini kurarlar. Sonra alışkın olduğumuz darbenin biri geliyor, darbeyle gelen bir sonraki darbeyle iniyor.
Bir süre için Osmanlı’nın da resmi onamasıyla meşrulaşan rejim İstanbul tarafından 17. yüzyılda bir kez daha tarihe gömülmek isteniyor ancak zafer bir kez daha “Dayılar”ın oluyor.
Yeniçeri Torunu Sadullah Bey
Sadullah Koloğlu da Libya’ya yerleşen ve orada evlenip aile kuran bir yeniçerinin torunu. Sadullah Bey’in dedesi Karaman (Konya)’dan Derne’ye göçer.
Zaten “Koloğlu” soyisminin kökeni de dedenin yeniçeri olmasına dayanmaktadır. Malum, yeniçeriler “kuloğlu”dur. Zaman içindeki değişim ile değişen yalnızca “u-o” dönüşümüdür.
Sadullah Bey de Derne’de 1886’da dünyaya gelir.
İyi okullarda başarılı bir öğrencilik yaşamı
Sadullah, tacir olan babası Mebruk Efendi tarafından İstanbul’a getirilir ve dönemin önemli öğretim kurumları arasında olan Aşiret Mektebi adı verilen okula kaydettirilir. Sonrasında Mülkiye Mektebi ve bürokratik yaşama atılan ilk adımlar…
16 yaşında ilk görevine başlayan geleceğin valisi
Takvimler 1902’yi gösterdiğinde Mülkiye Mektebinden parlak bir öğrencilik geçmişiyle mezun olan Sadullah Bey, ilk atama emrini alır ve doğduğu topraklara geri döner; Derne Kaymakamlığındaki memuriyet, onun kariyer basamaklarını tırmanacağı ilk görev yeridir.
Buradaki görevinin ardından yeni atama emrine baktığında haritayı açar ve bakar; yeni görev yeri olan Buldan (Denizli)’ı işaretler.
Sonrasında (21 Ocak 1913) Pınarhisar’a tayin edilir ki bu ilçe, onun hayatının dönüm noktalarından biridir. O günlerde bunu düşünmüş müdür bilinmez ama büyük bir heyecan ve geleceğe yönelik bürokratik hedeflerle dalar, yöre halkını nasıl geliştirebileceğini düşünür durur…
Pınarhisar Kaymakamı Sadullah Bey
Ege’ye yolculuk başlar… Kaymakamlık binasına girdiği andan itibaren sorumluluk alanındaki eksikleri ve sorunları bir bir not eder, bu eksik ve sorunlara çözüm önerileri üretmeye çalışır. Ona göre bölge kalkınmalı, halk refaha eriştirilmelidir. Bu kalkınmanın mümkün olması için de yöreye yol ve okul yapılmalıdır; eğitim şart!
Bu zihniyeti ve çalışmaları nedeniyle “İttihatçı” olarak anılır. Bu noktada herhangi bir tarihi doküman ya da benzeri kanıt yok ancak dönemin güçlenen oluşumu İttihat ve Terakki de genel hatlarıyla bu tip çözümlere odaklanmaktaydı.
Halkın “angarya” serzenişleri
Göreve geldiği ilk günden itibaren kolları sıvayan Genç Kaymakam Sadullah Bey, sokak sokak, kapı kapı dolaşır ve kahvehanede oturan, evde vakit öldüren halkı, halkın geleceği için zorla çalıştırır. Halkın ilk tepkisi oldukça sert olur çünkü onlara göre Sadullah Bey’in yaptığı angaryadır. İstanbul’a ulaşan şikayetin bini bir para…
İdealist bürokrat ise bu şikayetlere kulak asmak bir yana çalışmalarını daha şevkle sürdürür.
“Angarya” itirazlarının sahibi olan Pınarhisar halkı, bir süre sonra Kaymakam Sadullah’a inanır, gönül verir. “Arap Kaymakam” lakabını burada alan Genç Sadullah, Çalıkuşu misali görevini büyük bir aşkla yürütmeye kararlı olduğunu gösterir. Ancak yine de şikayetlerin ardı arkası kesilmeyince İstanbul tarafından bugünkü Kırklareli’nin Vize ilçesine atanır.
Sadullah artık Pınarhisar’ın doğusunda kalan Vize’nin mülki amiridir ama işini yarım bırakmayı bir an olsun düşünmez. Pınarhisar’daki okulun yapımını yakından takip eder. Okul inşaatı, bazı zorluklar nedeniyle ancak 1920’de bitirilebilir ve kurum Sadullah Bey’e saygı gereği “Koloğlu İlkokulu” adını alır.
Sadullah Bey, Vize’ye atanma (bir anlamda sürülme) tarihi 1917’ye kadar Pınarhisar’da yaklaşık 4 yıl görev yapar ve bu süre içinde Rüştiye Mektebi, Akşam Kız Sanat Okulu, Ziraat Fidanlığı gibi yapıları ilçeye kazandırır.
Saray Kaymakamlığı ve buradaki ihanet
Yıllar sonra Libya Başbakanı olacağından habersiz olan Sadullah Bey, Vize’deki görevi sırasında Saray’a atandığını öğrenir. Bölgeye vardığında çok farklı bir sorunla karşı karşıya kaldığını anlar. Bölgede Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle Trakya’nın genelindeki Yunan işgali hız kazanmış ve bundan cesaret alan Bulgar çeteleri, halka kan kusturmaya yemin etmişçesine mezalim peşinde koşarlar.
Genç Kaymakam; atına bindiği gibi elinde silahı, yanında yaverleriyle eşkıyanın peşinde, kelle koltukta, dört nala köşe bucak dolaşır.
Şimdi “Vurun Kahpeye”deki ihaneti aratmayacak bir sahne geliyor… İlçedeki imamlardan biri topladığı zevatla Yunan işgalini çiçekle böcekle karşılarlar. Yani, günümüzde yaşanan kırmızı halı sermeler, bayrak adı verilen paçavraları gönderlere çekmeler o dönem de vardı.
Sadullah Bey, bu durumda sinmek yerine Kaymakamlık binasında karakol komutanı, ilçenin hakimi ve birkaç memurla birlikte yeterli olmayan cephanelerine rağmen tam anlamıyla son kurşunlarına dek mücadele verirler. Son kurşunla cephaneyi bitirirler ve Yunan kuvvetlerince idam edilecekleri günü bekleyecekleri hapishaneye götürülürler. Yolda o malum sözde imam ile zevat ise bu kahramanlara taşla sopayla saldırır ve Kaymakam Sadullah da yanındaki cesur insanlar da bu güruhun yumruklarına muhatap olurlar.
Bulgar çeteci Sadullah Bey’in hapisten kaçmasını sağlar
Saray Kaymakamlığı sırasında yakalanan bir çeteci, askerlerin süngüsüyle öldürülmek istenince devreye Sadullah Bey girer ve çetecinin oracıkta infaz edilmesini uygun bulmaz; adalete teslim edilmesi gerektiğini belirterek Bulgar çetecenin hayatını kurtarır. O çeteci, yanında getirdiği kara çarşafla Sadullah Bey’in özgürlüğünü iade eder.
Libya’nın gelecekteki ilk başbakanı Milli Mücadele Kahramanı
Sadullah Bey, daha önce hayatını kurtardığı Bulgar çeteci tarafından esareti geride bırakır ve Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçer. Yunan işgali sırasında Saray Kaymakamı olması ve bu sırada yeterli direnci gösterip göstermediğinin anlaşılması için
İstiklal Mahkemesi’nde yargılanır ve beraat kararı ile masum olduğuna karar verilir.
Karadeniz’in Arap Kaymakamı
Gösterdiği başarıdan dolayı Ankara’nın gözüne giren Arap Kaymakam, 11 Aralık 1920’de Trabzon’un Maçka ilçesine atanır.
Sadullah Bey’in benimsediği taktik halka zarar verenleri teşhir etmek üzerine kurulu bir anlayıştır. Nitekim, bölgede azıtan Rum çetecileri yakaladığı gibi don atlet sokaklarda gezdirir. Hatta bir defasında bu çetecilerden Laz Hüseyin olarak anılan eşkıyanın evin birine silah zoruyla girdiğini öğrenir öğrenmez yanına aldığı birkaç askerle kapıya dayanır ve kapı açılır açılmaz eşkıyanın üstüne atlar. Sonrası malum; Laz Hüseyin, don atlet sokaklarda teşhir edilir.
Erkeklerin oturup kadınların çalışmasına içerleyen Sadullah Bey, emrini verir ve erkekleri çalıştırmaya başlar. Kadınların ilginç bir şekilde “erkeklerimizin onuru kırılıyor” diyerek direnç göstermesi Kaymakam’ı üzse de o, bu adımları atmaktan geri durmaz. İdealisttir, korkusuzdur. Dediğini yapar. Silahlanmasıyla ünlü Karadeniz halkına silah bıraktırır, getirdiği huzur ve güven ortamında kan davaları bitme noktasına gelir. Halkıyla el ele kol kola imece örneğini sunan Sadullah Bey, taş ocağında ayağını kırar ama çalışmalarını yine de sürdürür. Rüşveti engeller, iltiması ortadan kaldırır. Arap Kaymakam, kendini bir şekilde burada da sevdirir….
Bir sonraki sürgün yeri Konya Kadınhan olur
Sürgün mü dedik? Af edersiniz; tayin… Tranzon’da sivrilmesi ve doğru işler yapması yine bir kesimin gözüne batar. Artan şikayetler sonrası görev yeri değiştirilir. Büyük dedesinin Libya yolculuğu öncesi yaşadığı Konya’ya gönderilen Sadullah Koloğlu Bey, Kadınhan’ın yolunu tutar.
Burada da aynı idealist tavırları sergileyen Sadullah Koloğlu, takıyyeden nefret ettiğini burada bir kez daha gösterir. Din kisvesi altında sarık sakal karışmış bir yobazın meali okumaksızın Kuran-ı kerim’den ayetler okuması Kaymakam’ın kafasının tasını attırır. Kalabalık bir yerde yakaladığı bu yobaza okuduğu ayetlerin meallerini de okumasını emreder. Sözde din adamı olan zat, okuduğu Arapça sözlerin Türkçe karşılığını veremeyince Kaymakam’dan tokadı yer. Herkesin içinde…
Sonrasında İznik, Karacabey, Çatalca derken ülkenin her yerinde layıkıyla görev yapılabileceğinin canlı örneği olur Sadullah Koloğlu.
Önce Hakkari ardından Bingöl Valisi olur
1938’de yolu, köprüsü olmayan Hakkari’ye şehrin mülki amiri olarak atanır. Özveriyle çalışır Koloğlu. Beklenenin ötesinde başarılı olur, bölge halkının sevgilisi haline gelir. Ardından 1940 yılında Bingöl Valisi olarak tayin edilir. Yine benzer tablo, yine aynı canhıraş mücadele. Asla ödün vermeden, ilkelerden sapmadan…
Emeklilikte gelen yoksulluk ve Libya yolculuğu
Koloğlu, yaş haddinden emekli edilir. Rüşvet yememesi hatta görev yaptığı yerlerde öğrencilere harçlık dağıtması, bütçenin yeterli gelmediği tüm projelerde yine elindekini avucundakini vermekten çekinmemesi birikim yapmasını engeller.
Çare arayışları içinde Libya yolları gözükür. Burada babasından kalan mirasın peşinde düşer ki çocuklarını okutabilsin. Malum, orası Arap Kaymakam’ın doğduğu topraklardır.
Libya bedbaht bir haldedir
Libya, bağımsızlık yolunda adım atmaya gayret ederken İngilizler bu adımları engelleme çabası içindedir. Nitelikli bir nüfusun yokluğu, ekonomik darlık, siyasi sorunlar derken Libya, içinde bulunduğu koşullardan bir çıkış yolu arar.
Tam bu dönemde Libya biletini alan Koloğlu’nun, ziyareti sırasında dönemin Bingazi Emiri olan ve babasının arkadaşı Sunusi ile görüşmesi gerekir. Görüşmede Koloğlu’na Emir’in yardımcılığı önerilir ancak o bu teklifi reddeder.
Emekli Vali, Türkiye’ye döndükten sonra Emir Sunusi ısrarını sürdürür ve Ankara ile temasa geçer. Ankara iki toplum arasındaki tarihi ve kültürel geçmişe dayanarak 1950 yılında özel bir emir çıkararak Emir’in talebini yerine getirir; Sadullah Koloğlu, Libya’da resmi görevlerde bulunabilir.
Hemen ardından yeniden Libya’ya dönen Koloğlu önce Sağlık Bakanı olarak görevlendirilir. Bakan’ın bu görevi sırasında İngilizler ile sert tartışmaları dünya gündeminde kendine yer bulur. Tartışmaların belkemiğini ise İngiltere’den gelmesi gereken ilaçların kasıtlı olarak geciktirilmesidir. İngilizler, Sadullah Koloğlu’nu ciddi bir tehlike olarak görmeye başlar.
Libya, ilk Başbakan’ına kavuşur
Bağımsızlığını kazana Libya, siyasi karışıklıkların ardından ilk Başbakan olarak yerel politikacılardan birini koltuğa oturtur ancak görev süresi o kadar kısa olur ki, ardından o koltuğa oturan Koloğlu, Libya başbakanları listesindeki ilk kabul edilir.
Başbakanlık görevi süresince de İngilizler rahatsız olurlar çünkü Koloğlu alışılmışın dışında bir liderdir; ülkenin milli çıkarlarına uygun olmadığını düşündüğü tüm girişimlere tek başına engel olur.
Koloğlu, yaşamı boyunca zorlukları yenmesini bilir ancak yaşının da ilerlemesine bağlı olarak hastalıklar baş gösterir.
Sağlık durumunun kontrolü ve gerekli tedavilerin yapılması için geçici olarak Türkiye’ye dönmeye karar verir. Yola çıkmadan bir gece önce yatağına uzanır ancak o uykudan bir daha uyanmaz.
Sadullah Koloğlu’nun vefatı, sadece anavatanda değil Libya’da da derin bir hüznün sebebi olur. Libya halkı, onu uzun süre anmaya devam eder, Arap Kaymakam, Türk Başbakan olarak bilinen Sadullah Koloğlu’na saygı gösteren ve adının yaşatılmasını isteyen Libya, Bingazi’deki hastaneye onun adını verir.