19. yüzyılın Türk astronomi bilginlerinden Hoca Tahsin Efendi şöyle der: “Ey efendi Paris’e git akl u fikrin var ise/ Âleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris’e!” Bilindiği üzere, Paris 19. yüzyılda ve 20. asrın yarısına kadar sanatın merkezi olarak ön plana çıkan bir kenttir. Ressamlardan yazarlara, tiyatroculardan müzisyenlere kadar pek çok sanatkârın, aydının yolu özellikle bahsettiğimiz bir önceki yüzyıllarda Paris’e düşmüştür. Bugün gidilse yine aynı havayı koklayabilir miyiz bilinmez ama Paris’in hala sanatın başkenti olmaya göz kırptığını söylemek de yanlış olmaz herhalde. Bu bahisle, ülkemizden ve dünyadan Paris’e adım atmış olan pek çok sanatçıyı sıraladık. Zevkle okumanız dileğiyle.
1. Charles Baudelaire (1821 – 1867)
Adettendir; Paris’ten ve sanattan dem vurulacaksa Fransız büyük şair Charles Baudelaire’den bahsetmemek olmuyor. Hem bu yalnızca adet de değil; onun adı, şiirleri Paris’in kimi sokaklarını kuşatmış bir kara bulut gibidir. Paris’te doğan – ölen yazar inşa edilmekte olan modern Paris’e de tanıklık eder ve özellikle meşhur eseri Elem Çiçekleri’nde bunu eleştirir. Charles Baudelaire, yolunun Paris’e düşmesinin ötesinde, kentin bir parçasıdır.
2. Albert Camus (1913 – 1960)
‘’Saçma’’nın ve ‘’absürt’’ün en öndeki temsilcilerinden olan Fransız yazar Albert Camus, İkinci Dünya Savaşı sıralarında Fransız Direnişi’ne katılır. 1940’ların başında savaşa başkaldıranlardan biri olan yazar, 1942’de Cezayir’e gider ve ardından Paris’e döner. Camus ayrıca, 1945’te Paris’teki bir dergi için de yazmaya başlar.
3. Ahmet Hamdi Tanpınar (1901 – 1962)
Cumhuriyet’imizin ilk öğretmenlerinden, eserlerinde Doğu – Batı ikilemini derinlemesine işleyen yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da rotasını Paris’e çevirdiği zamanlar olur. Tanpınar, gençliğinden itibaren bir Avrupa seyahatine çıkmayı hayal eder ve 1953’te bu hayalini gerçekleştirir. İlk durağıysa Fransa olur. Hatta yazarımızın günlükleri de 21 Nisan 1953’te Paris’te başlar. Burada Türk sanatkârlardan da kendisine bir çevre oluşturur. Ahmet Hamdi Bey, daha sonraki yıllarda da birkaç defa Paris’e gider ve oradaki sanat çevresiyle içli dışlı olur.
4. Nâzım Hikmet Ran (1902 – 1963)
Dünya şairi, Türk şiiri denilince hemen herkesin birkaç satır da olsa ezberinde dizeleri olan Nâzım Hikmet de pek tabii ki Paris’ten payına düşeni alır. Mahkumiyet, hapis, muhtemel suikast, hasretler derken Nâzım 1958’de Paris’tedir. Kentin sokaklarıysa, dönemin Fransa Başbakanı De Gaulle’ü reddeden protestocularla doludur. Şair babaysa doktorunun yasak koymasını dinlemeden, tabiatına yaraşır bir şekilde hayattan saklanmayıp on binlerin gösterisine katılır. Tabii onun için Paris yalnızca bununla sınırlı değildir; son aşkı Vera ile evlendiklerinde balayını da burada yaparlar. Bu kente dair meşhur şiirinin girişini de vermeden geçmeyelim:
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam’a
çiçeğini seyretmeliyiz onun…
5. Jean Paul Sartre (1905 – 1980)
Kimilerince ‘’son entelektüel’’ olarak adlandırılan, varoluşçuluğu kendine özgü bir şekilde geliştiren Fransız yazar Paris’te doğar ve ölür. Lise eğitimini Paris’te gören Sartre burada öğretmenlik de yapar. Bütün dünyayı kasıp kavuran ve tarihe ‘’68 Kuşağı’’ ve de ‘’68 Olayları’’ şeklinde geçen protestolara da Paris’te katılır. Hatta 1970’de katıldığı bu gösterilerde kısa süreliğine de tutuklanır. Bir sonraki maddede anlatacağımız Simone de Beauvoir ile de bir evlilik yaşar.
6. Simone de Beauvoir (1908 – 1986)
Feminist yazar ve düşünür Simone de Beauvoir, kadın hareketlerinin dünya çapında en önemli temsilcilerinden biridir. O da sevdiceği, yol arkadaşı Jean Paul Sartre gibi gözünü Paris’te açar ve kapar. 68 olaylarında Paris’teki gösterilere Sartre ile katılan yazarın adı, buradaki Seine Nehri üzerine yapılan bir köprüye de verilir.
7. Mîna Urgan (1915 – 2000)
İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında yetişen en büyük profesörlerimizden Mîna Urgan, seyahati oldu olası seven bir yazarımızdır. Gerek Anadolu gerek dış ülkelerde yaptığı yolculukları ‘’Bir Dinozorun Anıları’’ ve ‘’Bir Dinozorun Gezileri’’ şeklinde kitaplaştıran Urgan “eski Paris’e” tanıklık edip de neredeyse günümüze değin yaşamış nadir isimlerdendir.
8. Tezer Özlü (1943 – 1986)
‘’Erken giden güzellikler’’den biri olan Tezer Özlü, Paris’i çok seven yazarlarımızdandır. Hatta öyle ki 1963’te kardeşiyle beraber Paris’e otostopla giderler. Tezer Özlü hakkında her ne kadar “Gamlı Prenses” gibi bir nevi pamuk şeker misali tanımlamalar yapılsa da aslında buna katılmak mümkün değildir, zira Özlü gamlıdır ama prenses olacak kadar da uysal başlı değildir. Neyse… “Tam bize göre bir yer” dediği Paris’e daha sonra da defalarca giden Özlü, Avrupa seyahatinde tanıştığı tiyatrocu Güner Sümer’le de 1964’te Paris’te evlenir.
9. Güzin Dino (1910 – 2013) Abidin Dino (1913 – 1993)
Nâzım Hikmet’in yakın arkadaşları olan ve şairi Paris’e geldiğinde karşılayan ikiliden Güzin Dino; Türk dilbilimci ve akademisyendir. Edebî eserlerinin yanı sıra bize ‘’Türk Romanının Doğuşu’’ gibi bir çalışmayı da bırakan yazar, Paris’e yerleşen eşi Abidin Dino’nun yanına 1954’te gider. Paris’te Ulusal Bilim Merkezi’nde çalışan Güzin Hanım yüz yaşını geçkin bir sanatkâr olarak hayatını Paris’te noktalar. Gelelim parçanın diğer kısmına. Nâzım’ın ‘’Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin’’ diye atıfta bulunduğu ressam, Abidin Dino’dan başkası değildir. Sol görüşlerinden dolayı Türkiye’de bir süre sürgün olarak yaşamasının ardından 1952’de Paris’e giden ve buraya yerleşen Abidin Bey 1968’deki öğrenci hareketlerine eşi Güzin Hanım’la beraber katılır. Bu büyük kültür insanı, ressam, film yönetmeni de Paris’te yaşama veda eder. Nâzım’ı anlattığımız maddede yer alan fotoğrafta da ikiliyi görebilirsiniz.