“Boğulacak gibi oluyorum… Bişeyler yapmak istiyorum yapamıyorum… Dünya başka bir yer oluyor, kurtulamıyorum… Böyle yani nasıl anlatsam ölecek gibi hissediyorum…”
Yakın çevremizde sıkça duyduğumuz, arkadaş grubumuzdan, ailemizden ya da kendimizden bildiğimiz ama tam olarak tarifi mümkün olmayan durumlar bunlar. Bu yüzden panik atak durumunda hissedilenler ve tüm o karabasanlar bir çok araştırmacının ilgi alanına giriyor.
Bu tip bozukluklar kişiyi hayli yıpratıyor ve yaşama motivasyonuna darbe vurabiliyor. Boston Üniversitesi’nde ankasiyete ve panik bozukluklar üzerine çalışan Todd Farchione, panik atak sahipleriyle çalışmalar yapıyor. Onun çıkarımları da hayatın normal akışı içerisinde yeri olmayan bu hislere karşı normal tepkilerle mücadele etmenin korkutuculuğu yönünde.
Panik atak etkilerinin tartışıldığı Facebook ve Twitter hesaplarını takip eden huffingtonpost, bu rahatsızlıktan muzdarip kişilerin tasvirlerinden ve anlatımlarından yola çıkarak bir illüstrasyon çalışması yapmış.
Ayağa kalkamama ve konuşamama. Yoğun acı. Sanki bir şey kişiyi minik bir topun içine sıkıştırmak istiyor.
Zirve noktasında nefes kesilmesi ve bir anda başlayan derin nefesler sonucu kusma. Panik atak vakalarının en kötü yanı her hangi bir zaman ve durumda aniden ortaya çıkabilmeleri. Uykuda bile beliren bu sevimsiz duygu halinin zirvesi genelde 10. dakikada ortaya çıkıyor; ama geride bıraktığı etkilerin geçmesi çok daha fazla zaman alıyor.
En berbat haliyse tamamen bitmiş bir şekilde yerde öylece kalakalma
Sanki bir terör saldırısı var ya da bir dinozor sizi kovalıyor, kaçmak istiyor ama kıpırdayamıyorsunuz… Modern yaşam vesvesesinin bizlere armağanı olan ankasiyete ve diğer panik bozukluklar arasında en sık rastlananı panik ataklar.
Vücut karıncalanmaya başlıyor ve sersem gibi hissediyorsunuz. Damarlarınızdan sanki buz parçaları geçiyor
Vücudumuzu bırakıp gitmek isteme ama tabii ki bunun mümkün olmaması. Nefes daralması, kalp çarpıntısı ve tamamen panik durumu… Panik atak, insanların üzerinde farklı etkiler bıraksa da, bunu yaşayan hemen hepsinin ortak bir noktası var: Çok korkutucu bir deneyim.
Duvarların üzerimize gelmesi, görüş alanının kaybolması ve ortamın bulanıklaşması. Tünel efekti etkisi gibi gittikçe küçük, dar bir noktaya sürüklenme
“Çığlık atmak istiyorum ama atamıyorum” demek, o dehşet anının kim bilir ne kadarcığına karşılık gelebilir?
Uçağın kalkış anı ama itici güç olan motorlar aslında korkunun ta kendisi ve ona durmasını söyleyemiyorsunuz
Lunaparklardaki hızlı trenlerde yaşanan adrenalin ve orada öylece bekleme zorunluluğu… Tariflerini kelimelerle net yapamıyoruz; çünkü günlük yaşamda alışık olmadığımız daha çok gerilim filmlerinde yaşanan hislere benziyorlar.
Yanan bir binanın içinde kapana kısılma hali. Acilen çıkmanız gerek ama çıkış yok
Türkiye Psikiyatri Derneği panik atak durumunu, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri olarak açıklıyor.
Boğazınız tıkanıyor sanki sıkılıyor gibi. Kollar uyuşmaya başlıyor çünkü oksijen alamıyorsunuz. Bu durum tabii ki panik halini daha da kötüleştiriyor
Ataklar tekrarladıkça kişide huzursuz bir bekleyiş başlıyor. “Bir sonraki atak ne zaman gelecek” duygusunun yarattığı endişeye “beklenti anksiyetesi” adı veriliyor.
Hızla koşarak kaçmak zorunda hissetmek, eğer bunu yapmazsa, ölebileceğini sanmak
Hastaların, yalnız başlarına panik atak geleceğini sandıkları yerlere gidememe hallerine “Agoragobi” adı veriliyor.
Aniden çevrenizdeki her şeyin sizi gözlediği ve varlığınızı bildiği hissine kapılmak
Ayağınız altındaki zeminin kayması, içinizden nefesinizi çekmek istercesine korkunç bakışlara maruz kalmak… Çoğunlukla 20-35 yaşları arasında başlayan hastalık kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülüyor.
İlk seferinde sanki bir felç anı gibi kafaya iğne ya da çivilerin batması hissi
Panik bozukluğu, kesinlikle ölüme, çıldırmaya ya da felç olmaya yol açan bir hastalık değildir.
Türkiye Psikiyatri Derneği, doktorlar önermedikçe korkular ile baş etmek için kalp, tansiyon, çarpıntı ilacı, vitamin, sakinleştirici ya da alkol kullanılmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor. Bu hastalığın tedavisinin olduğunu ve durumun dünyanın sonu olmadığını bilerek bilinçli davranmak her şeyi daha kolay hale getiriyor.