Ramazan ayı, sadece oruç tutulan bir dönem olmanın ötesinde, toplumsal dayanışmanın, paylaşmanın ve birlikteliğin zirveye ulaştığı bir zaman dilimidir. Geçmişten günümüze uzanan bu kutsal ay, toplumun ihtiyaçlarına ve yaşam alışkanlıklarına göre sürekli evrilmiş, bazı gelenekler ise zaman içinde unutulmaya yüz tutmuştur. Günümüz modern dünyasında pek çoğumuz Ramazan’ın başlangıcını telefonlarımızdan öğreniyor, yardımseverlik için internet üzerinden bağış yapıyor, eski Ramazan eğlencelerinin yerine televizyon ve sosyal medyadaki etkinlikleri tercih ediyoruz. Ancak geçmişte Ramazan, çok daha farklı ve derin anlamlar taşıyordu. Gelin, Osmanlı’dan günümüze Ramazan gelenekleri neler birlikte göz atalım.
Hilali gözlemek
Ramazan gelenekleri listemize başlıyoruz. Hicri takvime göre belirlenen Ramazan ayının başlangıcı, geçmişte tamamen Ay’ın hareketlerine dayanarak tespit edilirdi. Osmanlı döneminde hilalin görülmesi büyük bir olaydı ve bu önemli görevi dürüst, güvenilir ve suç işlememiş kişiler üstlenirdi. Hilali gören kişi, şahitler huzurunda kadıya giderek gördüğünü bildirir, ardından ulaklarla bu haber halka duyurulurdu. Ramazan’ın başladığını müjdeleyen kişilere ise çeşitli hediyeler verilirdi.
Günümüzde teknolojinin gelişimi sayesinde, Ay’ın hareketleri artık önceden hesaplanabiliyor ve Ramazan ayının ne zaman başlayacağı yıllar öncesinden belirlenebiliyor. Eskiden hilalin gözlenmesiyle başlayan bu heyecanlı süreç, günümüzde takvimlerdeki hazır bilgilerle karşılanıyor. Ancak hala bu geleneği sürdürerek gökyüzünü izlemeye devam edenler de yok değil.
Zimem defteri
Mahalle esnafının müşterileri için tuttuğu veresiye defteri anlamına gelen zimem defteri, bir dönem yardımlaşma kültürümüzün en önemli unsurlarından biriydi. Ramazan ayında varlıklı kişiler, esnafın tuttuğu bu defterleri satın alır ve içindeki borçları kapatırdı. Bu yardımlaşma öyle gizli yapılırdı ki, borçlu kimin hesabını ödediğini bilmez, yardım eden kişi de kimin borcunu kapattığını öğrenmezdi. Bugün artık geleneksel anlamda zimem defterleri pek kullanılmasa da, “askıda fatura” gibi sosyal yardımlaşma projeleri ile bu eski geleneğin modern versiyonları yaşatılmaya devam ediyor.
Sadaka taşları
Osmanlı döneminde özellikle cami avlularında, mezarlıkların yakınında veya vakıf bahçelerinde yer alan sadaka taşları, son derece işlevsel ve zarif bir yardım yöntemi olarak kabul edilirdi. Hayırseverler, bu taşların içine para veya erzak bırakır, ihtiyaç sahipleri ise sadece ihtiyaçları kadarını alırdı.
Bu sistemin en önemli özelliği, kimsenin kimin yardım ettiğini ya da kimin yardım aldığını bilmemesiydi. Bu sayede ihtiyaç sahipleri kendilerini minnet altında hissetmez, yardımseverler de gösteriş yapmadan iyiliklerini yerine getirirdi. Günümüzde birebir sadaka taşları olmasa da, online bağış sistemleri ve gıda yardımları benzer bir işlevi sürdürüyor.
Eskiden varlıklı kimseler, Ramazan ayında iftar sofralarına misafir davet eder ve misafirlerine yemekten sonra diş kirası adı verilen hediyeler verirdi. Bu hediyeler, kadife keseler içinde gümüş, altın ya da değerli taşlardan oluşurdu. Amaç hem yoksullara yardım etmek hem de misafirlerin iftara katıldıkları için teşekkür etmekti.
Zamanla ekonomik koşulların değişmesi ve toplumsal alışkanlıkların dönüşmesiyle diş kirası geleneği unutulmaya yüz tuttu. Günümüzde ise iftar sofralarında misafirlere hediyeler vermek yerine, toplu iftar organizasyonları ve hayır yemekleri düzenlenerek bu geleneğin modern versiyonları yaşatılmaya çalışılıyor.
Semai kahvehaneleri
Ramazan ayının ilk gününde açılan ve arife günü kapanan semai kahvehaneleri, geçmişte Ramazan gecelerini renklendiren önemli mekanlardı. Aşıklar burada mani atışmaları yapar, bilmeceler duvarlara asılır, halk şairleri şiirler okurdu.
Günümüzde kahvehaneler hâlâ var, ancak semai kahvehanelerindeki gibi geleneksel eğlenceler yok denecek kadar azaldı. Artık insanlar kahvehanelerde kitap okumak, sohbet etmek veya televizyon izlemekle yetiniyor.
Ramazan eğlenceleri
Televizyon, internet ve sosyal medyanın olmadığı dönemlerde Ramazan ayı, aynı zamanda büyük eğlencelerin yaşandığı bir zaman dilimiydi. Teravih namazından sonra kahvehanelerde toplanan halk, Karagöz ve Hacivat, meddah gösterileri, ortaoyunu gibi geleneksel eğlencelerle vakit geçirirdi. İstanbul’daki Direklerarası eğlenceleri, Ramazan gecelerinin en renkli etkinliklerindendi.
Bugün bazı şehirlerde Ramazan etkinlikleri düzenleniyor olsa da, eski geleneksel eğlencelerin ihtişamını yakalamak zor görünüyor.
Ramazan ayı hazırlıkları
Ramazan öncesinde yapılan hazırlıklar, bu kutsal aya duyulan saygının ve heyecanın bir göstergesidir. Evler baştan aşağı temizlenir, ibadethaneler düzenlenir ve Ramazan boyunca ihtiyaç duyulacak malzemeler özenle temin edilir. Ramazan temizliği sadece fiziksel mekânlarla sınırlı kalmaz; insanlar da ruhlarını bu aya hazırlamak adına kötü alışkanlıklarını bırakma, daha fazla ibadet etme ve iç huzura kavuşma çabası içine girerler.
Bununla birlikte, Ramazan sofraları için alışveriş yapmak da önemli bir gelenektir. Özellikle sahur ve iftar için hazırlıklar önceden yapılır. Mahalle pazarları ve çarşılar bu dönemde daha da hareketlenir, Ramazan’a özgü gıda ürünleri raflarda yerini alır. Güllaç, hurma, pide gibi lezzetler sofralarda eksik olmaz.
Sıcacık iftar sofraları
Ramazan’da en çok beklenen anlardan biri iftardır. Oruç boyunca sabırla beklenen bu an, sadece bir yemek yeme vakti değil, aynı zamanda sevdiklerle bir araya gelmenin, paylaşmanın ve bereketin sembolüdür.
İftar davetleri, Türk misafirperverliğinin en güzel örneklerinden biridir. Aileler, dostlarını ve komşularını sofralarında ağırlayarak Ramazan ruhunu birlikte yaşarlar. Bunun yanı sıra, hayırseverlerin ihtiyaç sahiplerine iftar vermesi de önemli bir gelenektir. Belediyeler ve sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen geniş katılımlı iftar organizasyonları, toplumsal dayanışmayı güçlendirir.
Geçmişte teknolojinin olmadığı dönemlerde, oruç açma vaktini duyurmak amacıyla iftar topu atılırdı. Bu gelenek, Osmanlı döneminde Sultan II. Mahmud zamanında başladı ve zamanla bir kültürel mirasa dönüştü. İstanbul’da her yıl Ramazan ayının ilk iftar topu Sultanahmet Meydanı’nda atılır. Günümüzde ses sistemleri yaygınlaşmış olsa da bazı şehirlerde bu gelenek hâlâ yaşatılıyor.
Ramazan davulcuları
Ramazan davulcuları, sahur vaktinde insanları uyandırmak için maniler söyleyerek sokak sokak dolaşır. Bu gelenek yaklaşık 150 yıl öncesine dayanır. Geçmişte saatlerin yaygın olmadığı dönemlerde büyük bir ihtiyaç olan bu gelenek, günümüzde nostaljik bir değer taşır. Davulcular, Ramazan ayının sonuna doğru bahşiş toplamak için evleri dolaşır ve halk arasında bu durum da bir gelenek hâline gelmiştir.
Mahyalar
Mahyacılık, sadece Türkiye’de uygulanan özel bir Ramazan geleneğidir. Çift minareli camilerin arasına gerilen ipler üzerine zeytinyağlı kandillerle yazılar yazılır veya semboller oluşturulur. Bu gelenek Osmanlı döneminde büyük bir ustalık gerektirirken, günümüzde elektrikli ampullerle devam ediyor. “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” gibi yazılar, Ramazan gecelerini süsleyen manevi ışıklardır.
Ramazan sofralarının geleneksel lezzetleri
Osmanlı’dan günümüze Ramazan ayı gelenekleri listemizin sonuna geldik. Ramazan ayının en keyifli yanlarından biri hiç şüphesiz sofralarda bir araya gelmek ve birbirinden lezzetli yemekleri paylaşmaktır. Ancak bazı yiyecekler vardır ki, onlar olmadan Ramazan tam anlamıyla yaşanmış sayılmaz.
Ramazan pidesi: İftar saatine yaklaştıkça fırınlardan yükselen mis gibi Ramazan pidesi kokusu, herkes için bu ayın en büyük mutluluklarından biridir.
Zeytin ve hurma: Peygamber Efendimiz’in sünnetine uygun olarak iftarı açmak için en çok tercih edilen yiyeceklerdir.
Peynir ve kuru yemişler: Uzun süre aç kalan mideyi rahatlatır ve sindirimi kolaydır.
Kuru meyveler: Enerji verir ve gün boyu düşen kan şekerini dengeler.
Güllaç: Ramazan denince akla gelen tatlıların başında güllaç gelir. Hafif yapısı ve sütlü olması nedeniyle iftardan sonra rahatlıkla tüketilebilen bu tatlı, Osmanlı saray mutfağının en önemli lezzetlerinden biridir.