Şimdi sizinle beraber Cumhuriyet kültür tarihimizin nevi şahsına münhasır bir ismini tanımaya çalışacağız. Aslında yalnızca kültür – sanat dünyamız değil, tıp ve siyasî tarihimiz için de türlü ilkleri gerçekleştiren bir ismini öğreneceğiz. Bilimci merakı sayesinde Keşiş Dağı’na nasıl çıktığını, Cumhuriyet tarihinde ilk tırmanışı gerçekleştirmesiyle bu dağın adının nasıl Uludağ’a dönüştüğünü ve daha nicesini… Osman Şevki Uludağ, buradan bakınca namütenahi bir denize benziyor. Hadi bu denizin türlü derinliklerine inelim…
1. İlk yıllar
Osman Şevki Uludağ 1889 yılında Bulgar göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Bursa’da dünyaya gelir. İlk ve orta eğitim hayatını Bursa’da tamamlayan sanatkâr ve hekimin babası Mahmud Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. 1905’te girdiği İstanbul’daki Mekteb-i Tıbbiyye’den 1913’te yüzbaşı rütbesiyle mezun olur. Musikiyi öğrenmesi de buradaki öğrencilik yıllarına rastlar. Askerî doktor olarak cephelerde görev alan Uludağ; Balkan, I. Dünya ve İstiklâl Savaşı’na katılır. Birinci Dünya Savaşı’nda yer aldığı cephelerden biri de Çanakkale’dir.
2. Savaş doktorluğu
Pek çok savaşta ve cephede askerî hekimlik yaptıktan sonra Edirne merkez hekimliği görevini üstlenir. 1918’de İstanbul, 1921 senesinde de Ankara’da tıp alanında kâtiplik, muavinlik işlerinde rol alır. Meşhur Büyük Taarruz sırasında Kütahya, İnönü, Bozüyük, Bursa, Kayancı savaşlarına katılır.
3. İsviçre dönemi
Büyük Taarruz’da katıldığı bu savaşlar esnasında göz ve akciğerlerinde peyda olan hastalık nedeniyle tedavi amaçlı İsviçre’ye gönderilir. Bugün bilim, tıp sahasında en nitelikli ülkelerden biri nasıl ki İsviçre olarak bilinirse o gün de vaziyet bunun gibidir. Bu da Osman Şevki Bey için bir avantaja dönüşür ve İsviçre’de bulunduğu sırada Cenevre’de Eugène Pittard’dan antropoloji dersleri alır. Peki Eugène Pittard kimdir? İsviçreli meşhur bir antropologtur. Yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü üzere İstanbul’a gelip Atatürk’le tarih üzerine çalışmalara da girişir.
4. Cumhuriyet tarihinin ilk tırmanışı
İsviçre’de aldığı derslerin ardından yurda dönen Osman Şevki Uludağ, çeşitli görevlerde bulunmayı sürdürür. Coğrafya Encümeni üyesiyken ilmî araştırma ve bilimci merakı onun bir ilki gerçekleştirmesini sağlar. Döneminde Keşiş Dağı olarak bilinen, bugünse tırmanışıyla isim babası olduğu Uludağ’ın zirvesine çıkar. Bu dağın yüksekliği 2454 metredir. Bu faaliyet Cumhuriyet tarihimizin ilk tırmanışı olarak kayda geçer. Zirveye çıktığındaysa şu ifadeleri kullanır: ‘’Ne ulu dağ!’’ İstanbul’a dönünce de Keşiş Dağı’nın adının Uludağ olarak değiştirilmesini talep eder. 1934’te Soyadı Kanunu çıktığı zaman da Uludağ soyadını alır.
5. İlkleri
Osman Şevki Uludağ isminin tarihe geçmesinin yegâne sebebi bu muazzam tırmanış değildir. Kendisi ülkenin ilk radyologlarından biri olup Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun da kurucularındandır. Osmanlı Tababet Tarihi (1918) ve Beş Buçuk Asırlık Türk Tababet Tarihi (1925) eserleriyle Türkiye’de tıp tarihiyle alakalı yazılar yazan ilk kişi olarak bilinir. Bir diğer özelliği de kendi ilki değil ama Osmanlı’daki ilklerden birini ispatlaması olur: Bursa’daki Yıldırım Darüşşifa Hastanesi’nin, Osmanlı’nın Anadolu’da kurduğu ilk hastane olduğunu ortaya koyar.
6. Milletvekilliği dönemi
1930’da binbaşı rütbesiyle askerlikten emekli olan Osman Şevki Uludağ 1935’te Atatürk tarafından milletvekilliği görevine atanır. 11 sene Konya milletvekilliğini sürdüren sanatkâr ve tıpçı araştırmalarıyla ülkesine hizmet etmeyi de son sürat sürdürür: 1945’te İstanbul’un susuzluk sorununu çözmek amacıyla arşivleri araştırmaya ve bir hal çare bulmaya koyulur. 1946 – 1953 yılları arasında da İstanbul’da çeşitli kurumlarda tabipliğini sürdürür.
7. Müzisyenliği
Çok yönlü bir isim olan Osman Şevki Bey’in eğitim yıllarında Türk müziğiyle tanıştığını ve onu sevdiğini belirtmiştik. Bunun bir tezahürü olarak; Balkan Savaşı yıllarında askerî hekimliğini sürdürürken harpten sonra Tıbbiye’nin musiki topluluğunda şef olarak görev alır. İlk Devlet Konservatuvarının kabulü esnasında Türk Musikisi’nin de ders olarak okutulması gerektiğini söyler ve bu bahiste ateşli tartışmalara girerek Türk müzik tarihinde dikkat çeken bir kişilik olarak öne çıkar. İstiklâl Marşı’nın günümüzde icra edilen Osman Zeki Üngör’e ait bestesinin “Carmen Silva” adlı bir şarkıdan, Cemal Reşit Rey’in bestelediği Cumhuriyet Onuncu Yıl Marşı’nın Jean Jacques Rousseau’nun “Le Devin du Village” adlı operasından alındığını, dolayısıyla bu marşların millî olmadığını öne sürer. Müzikte de üretken ve meraklı olan Uludağ Aydın yöresinden derlediği “Genç Osman” adlı türkü haricinde bir kısmının güftesi kendisine ait 120’ye yakın eser besteler.
8. Torununun Osman Şevki Bey üzerine kitapları
Grafik tasarımcı olan Sayın İrem Ela Yıldızeli, Osman Şevki Bey’in torunlarındandır. Büyükdedesi hakkında da iki mühim kitap çıkarır. Bunlardan biri Büyük Dedem Dr. Osman Şevki Uludağ
Çanakkale Savaşı ve Viyana Seyahati Günlükleri bir diğeri de Bir Kültür Savaşçısı Dr. Osman Şevki Uludağ Musıki Yazıları adlı kitaplardır. Okunması lazım olan bu iki çalışma, İrem Ela Yıldızeli’nin eline geçen aile arşivleri nedeniyle de birincil elden kaynak vasfı taşır.
9. Osman Şevki Uludağ’ın bir bestesi
Osman Şevki Bey’in müzisyenlikte de son derece üretken bir sanatkâr olduğu su götürmez bir gerçek. Bunun bir yansıması olarak yukarıdaki görseli de paylaşmak istedik. Osman Şevki Uludağ’ın kendi el yazısının yer aldığı bu notalar bütünü kendisinin bir bestesi olup eser hicaz makamında bestelenir. Hatta 10 Kasım 2017’de Atatürk’ü anmak için İstanbul Sarıyer’deki Mirgün Köşkü’nde yapılan bir programda da bu beste icra edilir. İcra edense Osman Şevki Uludağ’ın hayattaki tek kızı Ela Yıldızeli, oğlu Tayf Yıldızeli ve torunu Sinem Yıldızeli olur.
10. Son sözler
Osman Şevki Uludağ profesyonel hekimliği sırasında Batı ülkelerinden de teklif alan ama bunları reddederek ülkesinde kalmayı yeğleyen bir isim. Bilimci, hekim, tıp tarihçisi, milletvekili ve müzisyen. Onu belki daha da dikkate değer kılan şey tüm bu alanlarda ses getiren atılımlarda bulunmuş olması. Bugün artık Kağıthane Belediyesi’nin kullandığı, Osmanlı zamanının meşhur saraylarından Sadabad üzerine, Mısır Çarşısı’ndaki eczacılık üzerine, İstanbul’daki su sorunu üzerine ve daha nice sosyal hadiseye dair yankı bulan yazılar yazmış bir şahsiyet. Osman Şevki Bey tüm bu vasıflarıyla kültür tarihimizin içinde bir hekim, tıp tarihimizin içinde de bir sanatkârdır. 1964’te bu dünyadan göçüp giden bu ilim ve ilklerin adamının mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır. Işıklar içinde uyusun…