MS 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile başlayan ve 1300’lerde Rönesans’ın başlangıcına kadar süren Orta Çağ, genellikle zırhlı şövalyeler, mızrak dövüşü, kaleler ve şövalyelik zamanı olarak bilinir. Orta Çağ binalarının kalıntıları, mezarlıklar ve eserler de dahil olmak üzere keşiflerden elde edilen bilgiler, arkeologların ve tarihçilerin o döneme ait daha ayrıntılı bir yaşam görüşü geliştirmelerini sağladı. İşte dönemin altı şaşırtıcı bulgusu ve önemi.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Filmlerde Gördüklerinize İnanmayın! Orta Çağ İle İlgili Doğru Bilinen 15 Yanlış”
1. Bir Haçlı askerinin denizde bulunan kılıcı
Ekim 2021’de, bir fırtına Akdeniz’in dibindeki kumları İsrail kıyıları boyunca kaydırdıktan sonra taş çapalar, çömlekler ve diğer Orta Çağ eserlerinden oluşan bir hazine ortaya çıktı. Hobi olarak dalış yapan bir tüplü dalgıç, kabuklar ve deniz organizmaları ile kaplı, ancak bunun dışında iyi korunmuş olan 99 cm uzunluğunda nadir ve değerli bir demir kılıç keşfetti.
İsrail Eski Eserler Kurumu’na göre, silah 900 yaşında ve Avrupa Hristiyan ordularının Kudüs ve diğer bölgelerin kontrolü için Müslümanlarla savaştığı Haçlı Seferleri’nde savaşmak için Orta Doğu’ya gelen bir şövalyeye ait. Zamanında çok değerli olan kılıcın nasıl su altında kaldığı belli değil. Ancak Londra Üniversitesi tarih profesörü Jonathan Phillips, işgalci Hristiyan güçlerin Müslümanlarla bir sahilde veya denizde savaşırken bu kılıcın kaybolmuş olabileceğini söylüyor.
Bu su altında bulunan tek Orta Çağ kılıcı değil. 2018’de İsveç’te bir gölde yürüyen sekiz yaşındaki bir kız, fark etmeden keskin bir cisme bastı. Daha sonra suyun içinden bir kılıç çıkardı. Yaklaşık 1 metre uzunluğundaki kılıcın, MS 5. veya 6. yüzyıla ait olduğu düşünüldü.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Mızraklardan Baltalara: Bronz Çağı’nda Yaygın Bir Şekilde Kullanılan 8 Silah”
2. Eski bir kralın yaşamış olabileceği mağaralar
Arkeologlar, İngiltere’nin güneyindeki Derbyshire’daki birkaç insan yapımı mağaranın bir zamanlar sürgündeki bir Anglo-Sakson hükümdarına ev sahipliği yapmış olabileceğine inanıyor. Aziz Hardulph olarak da bilinen Kral Eardwulf, MS 806’da Northumbria tahtından indirildi. MS 808’de kısa bir süreliğine tekrar tahta çıktı ve iki yıl sonra tamamen tahttan indirildi. 2021 tarihli bir basın açıklamasına göre, hayatının geri kalanını yumuşak kumtaşı kayalarından oyulmuş Anchor Kilisesi Mağaraları’nda sürgünde yaşayarak geçirmiş olabilir.
Kraliyet Tarım Üniversitesi ve Wessex Arkeolojisi’nden bir araştırma ekibine liderlik eden baş araştırmacı Edmund Simons, The Guardian’a verdiği demeçte, keşfedilen mağarayı “muhtemelen Birleşik Krallık’taki en eski bozulmamış iç mekan” olarak tanımladı. Mağarada üç oda ve Sakson mimarisine benzeyen kapıları ve pencereleri olan bir şapel vardı. Ayrıca, eski krala kutsal bir adam olarak saygı duyan takipçileri onu sürekli ziyaret ettiler.
3. İrlanda’da bulunan sekiz metrelik put
Orta Çağ, manastırlarda kutsal el yazmaları üzerinde çalışan Hristiyan keşişlerin görüntülerini çağrıştırsa da, 2021 yazında İrlanda’da keşfedilen sekiz metrelik ahşap bir put, Orta Çağ’ın başlangıcında paganizmin hâlâ var olduğunu hatırlatıyor.
Yol inşaatçılarıyla çalışan arkeologlar, 1.600 yıllık putu Gortnacrannagh kasabasındaki bir bataklıkta buldular. Clare Herald’a göre, bir meşe gövdesinden oyulmuş olan put, insan benzeri bir kafaya ve gövdesi boyunca oyulmuş çentiklere sahip. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde din profesörü ve tarih profesörü olan Lisa M. Bitel, keşfedilen putla ilgili kendisini büyüleyen üç şeyi açıklıyor:
“Birincisi, İrlanda’daki Hristiyanlaştırmanın hemen öncesine ya da muhtemelen en başlangıcına tarihleniyor. Beşinci yüzyılda, putun yapılmasından yaklaşık yüz yıl sonra Aziz Patrick, bunun gibi “pagan” figürleri kınadı. İkincisi, bu putun bir bataklıkta bulunmasıydı. Bataklıklar, insanların öldürdükleri kişilerin ve idam edilen kurbanların cesetlerini attığı, ne su ne de toprak olan özel yerlerdi. Bu figür, hayvan kalıntıları ve bir hançerle birlikte bulundu, bu nedenle açıkça bir ritüelin parçasıydı. Üçüncüsü ise, tüm bunlar, İrlanda’daki insanlar Hristiyan olmadan önce ülkedeki dini uygulamalar hakkında birçok şey anlatıyor.”
4. Orta Çağ Londrasının Afrikalı sakinleri
Kara veba sırasında ölen ve 1300’lerin ortalarında Londra’ya gömülen 41 yetişkinin kemiklerinden ve dişlerinden alınan DNA analizi, şehrin bir zamanlar inanıldığından daha etnik ve ırksal olarak çeşitli olduğunu buldu. Michigan Eyalet Üniversitesi insan osteoloji küratörü Rebecca Redfern ve antropoloji yardımcı doçenti Joseph Hefner, “Analiz edilen DNA örneklerinin %30’u beyaz kökenli değildi ve 19 kadından üçü Afrika kökenliydi, diğer dördü ise etnik açıdan karışık mirasa sahipti.” dedi.
Wellesley College’da İngilizce doçenti ve 2019 tarihli Black Metaphors: How Modern Iracism Emerged from Medieval Race-Thinking adlı kitabın yazarı olan Cord J. Whitaker, bu tür araştırmaların, Orta Çağ İngiltere’si ve Avrupa’nın ırksal olarak homojen olduğu görüşünü çürüttüğünü söylüyor.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Veba, Kıtlık ve Ani Ölüm: Orta Çağ Döneminde İnsan Hayatını Tehdit Eden 9 Tehlike”
5. Hapishane bahçesinin altında bulunan kale
2015 yılında arkeologlar, güneybatı İngiltere’de bir şehir olan Gloucester’daki eski bir hapishanenin içindeki basketbol sahasının altında bir Norman kalesi buldular. Hapishane 1700’lerin sonlarında inşa edildi, ancak altındaki kalenin kalıntıları 1110 yılına kadar uzanıyor.
Cotswold Archaeology tarafından hazırlanan bir rapora göre, kale, Gloucester’da taştan inşa edilmiş ilk kaleydi ve üç şapele, iki açılıp kapanan köprüye ve kral ile kraliçe için bir kraliyet odasına sahipti.
Kale, 1100’lerin ortalarında İngiltere’de bir iç savaş olan Anarşi’de rol oynadı ve 1200’lerde Henry III’ün saltanatı sırasında kraliyet ikametgahıydı. Kalenin tasarımı, Canterbury Kalesi ve Londra Kulesi’ne benziyordu.
6. Orta Çağ’daki zombi korkusu
Ölümsüzlere olan hayranlığın televizyon ve korku filmleriyle başladığını düşünebilirsiniz, ancak arkeologlar, Orta Çağ’daki İngiliz köylülerinin ölülerin canlanıp mezarlarından çıkmalarından korktuklarına dair kanıtlar buldular.
Uzun zaman önce terk edilmiş Wharram Percy köyünde, MS 1000 ile 1300 yılları arasında ölen sakinlerin kemiklerinin analizi, kafataslarında ve vücutlarının üst kısımlarında ölümden sonra açılmış yanık izleri ve kesikler olduğunu ortaya çıkardı. İskeletlerin dişlerinin analizi, onların yerel sakinler olduğunu gösterdi. Bunun üzerine bilim adamları, o dönemin insanlarının ölüleri mezarlarında tutmak için onlara böyle bir hasar verdikleri sonucuna vardılar.
İnsan iskeleti biyoloğu ve Southampton Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olan Simon Mays, 2017’de The Guardian’a yaptığı açıklamada, “bu keşif bize Orta Çağ inançlarının karanlık tarafını gösterdi.” dedi.
Kaynak: 1