Albert Einstein dünyanın en büyük bilim insanlarının başında gelir tüm bilim içerikli sohbetlerde. Özellikle son günlerde bir kez daha gündemi haklı olarak işgal etti bu güzel bilim insanı. Bir de “Einstein” lakaplı Türk bilim insanı vardır ki göğsümüzü kabartır ancak çok tanınmaz. Tıpkı yine dünyaca ünlü fizikçi olan Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz ya da Nobel’i almadan önce hiç haberdar olmadığımız Aziz Sancar gibi…
İlklerin ismi, Türkçe’nin delisi, gençliğin yol göstericilerinden biri olarak bilinir. Haklı övgülerin sahibidir ve unutulmaksızın rehber edinilmesi gereken güzel insandır. Karşınızda dünyanın en büyük bilim insanlarından Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu…
İtalya’nın Bari kentinde doğdu
Konsolos bir babanın ve gazeteci bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sinanoğlu, babasının İtalya’da görev yapmasından dolayı bu ülkenin Bari kentinde doğdu. Ancak 1939’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı’na İtalya’nın da dahil olması üzerine ülkesine döndü.
18 yaşında TED Ankara Kolejini, 21 yaşında ise üniversiteyi birincilikle bitirdi
Öğretim hayatının kusursuza en yakın derecede bitirmek istediği gözlenen Sinanoğlu 1953 yılında TED Ankara Koleji’ni birincilikle bitirdi. Üniversite öğretimi için gittiği ABD’de akademik kariyerini parlatmaya başladı ve Kaliforniya Üniversitesinin Kimya bölümünü birincilikle bitirdi. Yıl 1956’ydı. Evet, 3 sene içinde üniversiteden mezun olmuştu. Yirmi bir yaşında uluslararası bir üniversiteyi birincilikle bitirmiş ancak bizim gündemimiz başka olduğundan bunu görememiştik.
Birinciliklere doymayan bilim insanımız MIT (Massachusetts Intitute of Technology-massachusetts Teknoloji Enstitüsü)’i de 8 aylık kısa bir sürede birincilikle bitirerek yüksek lisansını da tamamlamış oluyordu.
Doktorasını da yine Kaliforniya Üniversitesinde tamamlamış ve kurumsal kimya alanında çalıştığı sırada ABD Atom Enerjisi Merkezinde de birçok araştırmaya katılmıştı.
Doktorasını yaklaşık bir buçuk yıllık bir süre içinde saygın bir üniversitede tamamlayan Sinanoğlu, sadece kimyada değil, birçok alanda uzmanlaşmış ve çeşitli bölümlerde kürsü sahibi olmayı alışkanlık haline getirmişti.
Batının “300 yılda en genç profesörü” oldu. Yaşı henüz 26’ydı. Bu arada yine çok bilinmez ama 50 yıldır çözülemeyen bir matematik sorusunu çözerek “tam profesör”unvanını da yine 30’una merdiven dayamışken aldı.
Tüm bu başarısını kendisine değil Atatürk döneminin eğitim sistemine borçlu olduğunu söyledi.
Ülkesine yadsınamayacak katkıları oldu
Yurt dışındayken bizi temsil etmesi, göğsümüzü kabartması bir yana ülkemizde de çalıştı. İdeali olan bir isimdi. Karşısına çıkan her engele karşın o hep anlattı. Doğruyu göstermeye çalıştı. Batının tehlikelerini gösterdi, doğunun karanlık bulutlarını anlattı. Ona göre ne salt doğudan beslenmeliydik ne de salt batıdan…
Türkiye’de kuramsal kimya bölümünü o kurdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için mücadele verdi. Başaramadı belki ama ne yıldı ne sindi… 1964’de Yale Üniversitesinde ikinci kürsüsü için atandığını öğrendi; bu ikinci alan Moleküler Biyolojiydi. 1973’te Almanya’nın en yüksek Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975’te Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı. Daha nice ödül ve başarısı var ancak yazmak için yeterli bir alanımız yok.
Türkiye’de askerlik yapmak için yurt dışındaki görevine ara verdi
Oktay Sinanoğlu, 1975 yılında Türkiye’ye gelip askerliğini yapmıştır. Tezkeresini alınca önlüğünü giydi, laboratuvarına döndü.
Dile önem veriyordu
İngilizce’nin küreselliğini reddetmiyor ancak Türkçe’nin ne kadar zengin bir dil olduğunu, dolayısıyla dilin nimetlerinden faydalanılması gerektiğini öğütlüyordu her defasında; anlayana…
Alanında uzmanlaştığı tüm bilim dallarını ilgilendiren kavramları Türkçe’ye çevirdi, bu konuda sözlük hazırladı, çeşitli kitaplar yazdı. Hiç durmadı, bıkmadı, korkmadı; Ülkenin dört bir yanında verdiği konferanslarda dilin önemine değinmeye çalıştı.
Akademik alanda kaleme aldığı makaleler ve kitapların yanı sıra “Bye Bye Türkçe” ve “Türkçe Giderse Türkiye Gider” eserlerini kaleme aldı.
“Yıllar sonra ilk kez Türkiye’de bir konuşma yapacaktım ‘orada kalmış şivesi bozulmuş’ demesinler diye ödüm patlıyordu. Ön sırada pek çok siyasetçi ve makam sahibi insan oturuyordu. Tanıttılar, kalktık, Türkçe anlatmaya başladık. Ön sıradakiler mosmor oldu. Kalktı biri yanıma geldi, kulağıma eğildi ‘burada Türkçe yasak İngilizce anlat’ dedi. Yok dedim buraya Türkçe konuşmaya geldik. Ben kendi ülkemde, kendi dilimde konuşmaya hasret içindeyim…” diyordu bir röportajında… Sanırım dile verdiği değeri biraz olsun açıklığa kavuşturacak bir konuşma…
Oktay Sinanoğlu’nun Japonya ve Japonca’ya olan düşkünlüğü
Yüzü batıya dönük olsa da her zaman doğuyu da öğrenmek gerektiğinin bilincini taşıdı. Bu bilinçle Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne sık sık gitti. Yolunu uzattı ve rotayı Japonya’ya çevirdi. Sonra Japonca öğrendi. Öğrendiği yabancı diller arasına Japonca’yı eklemek onun için özeldi. Çünkü ona göre Japonca ile Türkçe birbirine oldukça benziyordu.
“Dilin matematiği vardır” diyen Sinanoğlu bakın Japonca ile olan tanışıklığını nasıl ifade ediyor:
“Japonca’yı biraz öğreneyim dedim. Bana bir öğrenci buldular, onunla birlikte Japonca öğrenmeye başladım. Hayretle gördüm ki Japonca Türkçe’ye çok benziyor. Bir hafta sonra çocuğu gönderdim kendim çalışmaya ve incelemeye başladım. Gözlemlediklerimi, yaptığım konuşmalarda da anlattım. İpek Yolu’nun iki ucunun birbirine benzerliğinden söz ettim.”
Politik Duruşu
Sadece bilimsel bir profil çizmeyen Sinanoğlu ülkemiz için tehlikeli gördüğü bazı yapılara karşı da cesurca tespitlerde bulunuyor ve geri adım atmak bir yana sürekli olarak bu güçleri deşifre etmenin yollarını arıyordu.
Samanlıktan kaldıramadım samanı da Zühtü…
Kemal Sunal’ın başyapıtlarından biri olan Meraklı Köfteci filminde zevkle dinlediğimiz “Zühtü” şarkısı var ya… İşte onu söyleyen Esin Sinanoğlu Afşar, Oktay Sinanoğlu’nun kız kardeşi.
Bizlere olan tavsiyelerinden bazıları
Başkasını taklit etmeyin, kendi yolunuzu çizip azimle yürüyün.
Eğitimde önce bir meslek, gerçek bir beceri, bir altın bilezik sahip olmaya bakın.
Ne yaparsanız yapın, en iyisini yapın. Siyasetçinin, bilimcinin en kötüsü olunacağına; tamircinin parmakla gösterilen en iyisi olmak iyidir.
Türk okuluna, yani derslerim Türkçe olarak verildiği okullara gidin. Konuları ezbere değil derinini sorgulayarak, çözerek öğrenin.
En sevdiğiniz işlerle uğraşmanızı sağlayacak bir meslek bir dal seçin.
O meslekte yararlı olacak bir yabancı dili ayrıca öğrenin. Ancak yabancı dili Türkçe kitaplardan anlayarak öğrenir.
Bilim dili matematiktir, matematiğe ağırlık verin.
Türk edebiyatının her türlüsünü, ulusunu ve ülkesini sevenlerin yazdığı Türk tarihini okuyun. Unutmayın ki Türk olmak bir kafa ve gönül meselesidir.
Türkçe; kültürü ile dili ile Ata sevgisi ile Türk’tür. Soy sop meselesi karıştırarak o her şeyimizi borçlu olduğumuz şerefli atalarımızı karalamaya çalışan düşmanların kitaplarına, yargılarına, karalarına kulak asmayın. Kültür genleri ırk genlerinden daha önemlidir.
Bu büyük bilim insanımızı 2015’te kaybettik.