Geçen hafta gündemimize oturan ve kötü haberlerin arasında nefes almamızı sağlayarak “güzel şeyler de oluyor” dedirten Nehir Onay ile sıra dışı yapıtı ‘Sur Les Pointes’ ve hayatına dair konuştuk.
Kazandığı ödülle dikkatleri üstüne çeken Nehir Hanım’a ulaşmak için sadece Instagram üzerinden bir mesaj atmam yeterli oldu. Alçak gönüllü genç yönetmenimiz, olumlu enerjisiyle ve tüm samimiyetiyle iletişim kurmamı sağladı.
Bu muhteşem sohbetin detayları ve Nehir Onay’ın yürekten verdiği cevapları okumaktan keyif alacaksınız.
Hazırsanız ekran aydınlanıyor ve gurur kaynağımız olan yönetmenimizin öyküsü başlıyor…
1. Klişe bir başlangıç yapmak pahasına öncelikle şunu söylemek istiyorum, geçen hafta aldığınız ödülle hepimiz çok gururlandık. Bunun için size teşekkür etme fırsatını kullanmak isterim. Nehir Onay, ödül aldığı süreç ile ilgili neler söylemek istiyor?
Öncelikle ben ve ekibim ilginiz, desteğiniz için teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz. Bildiğiniz gibi filmimiz daha once New York Kadınları Sinema ve TV Derneği (NYWIFT) tarafından düzenlenmiş olan online bir kısa film yarışmasında ‘İkinci En İyi Belgesel’, ve sonrasında da, 2014’ten bu yana düzenlenmekte olan ‘Cannes Kısa Film Festivali’nde “En İyi Kısa Belgesel” ödülüne layık görüldü. Öte yandan daha önce başvurduğumuz diğer festivallerden yine yakın zamanda iyi haberler alacağımızı umuyoruz.
2. Biz de sizin gibi umutluyuz yeniden güzel haberler alacağınıza. Peki, Nehir Onay ile ilgili bilmek istediğimiz çok şey olduğu bir gerçek. Mesela içinizdeki bu tutkunun nasıl başladığı gibi? Sahi, nasıl bu alana yöneldiğinizi varsa unutamadığınız örneklerle anlatmak ister misiniz?
Henüz küçük yaşlardayken resim ve müzik gibi alanlarda temel bir eğitim görmüştüm. Lise çağımda ise fotoğraf ve edebiyat dalları ile tanıştım. Okulda bulunan kısa film kulübüne girdim. Dışarı çıkıp fotoğraflar çekmeye başladığımı hatırlıyorum. Pek çok sanat dalıyla ve hatta sanatın yanı sıra psikoloji, sosyoloji, tarih gibi alanlar da ilgimi çekiyordu. İlgi duyduğum bütün bu alanları sinemada birleştirebileceğimi fark ettim. Bir hikâye anlatıyoruz ama bunu görsel bir dil ile seyirciye aktarıyoruz. Müzik ile anlamı pekiştirebiliyoruz. Bir karakter yaratıyoruz, kimi zaman psikoloji bilimine danışıyoruz ya da belgesele dair bir çalışma yapıyorsak birçok araştırma aşamasından sonra filmi çekmeye başlayabiliyoruz.
Uçsuz bucaksız bu sanat dalı olan sinema, çok yoğun bir ilgi ve sabır gerektiriyor. Ben de klişe başlangıcımızı klişe ama gerçek bir sözle bitirmek isterim: Sinema ile haşır neşir olduğum her gün ve her an bu alana olan tutkum arttı. Yaptığım her okuma, izlediğim her film, sette geçirdiğim her gün bana bir şeyler kattı ve benim için hayatımda unutulmayacak anlar yarattı.
3. Başarıya giden yol için beylik yöntemlerin yanında bazen de alışılagelmişin dışında yöntemler ve hikayeler duyabiliyoruz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz başarınızı? Başarmak için size göre gerekli olan nedir?
Öncelikle başarının öznel bir kavram olduğunu düşünüyorum. Benim için başarının tanımı, kişinin kendi belirlediği hedeflere ulaşmasını ifade etmesidir Henüz hedeflerime giden yolun başındayım. Ama belirlenen nokta ne olursa olsun başarılı olmak araştırma yapmaktan ve istikrarlı olmaktan geçiyor. Verimli olamadığımız, istediğimiz hızda ilerleyemediğimiz zamanlarda da kendimize karşı yumuşak ve nazik olmanın çok önemli olduğuna inanıyorum.
Aslında önemli olan pes etmemek. Ben yorulduğum, bıktığım zamanlarda hemen pes etmek yerine kendime vakit ayırmaya ve dinlenmeye çalışıyorum. Ailemle, arkadaşlarımla ve doğayla vakit geçiriyorum. Bazen bu şekilde duraklamak olaylara dışarıdan daha objektif gözlerle bakmayı da sağlıyor. Ama sonra toparlanıp işime yüzde yüzlük enerji ve odak ile geri dönüyorum.
Başarmak için kaldığımız yerden devam etmeyi bilmek gerek.
4. ‘Sur Les Pointes’’, profesyonel bir bale kurumunu anlatıyor. Konuya farklı bir gözle değinmek istediğinizi belirtmiştiniz. Bu belgeseliniz ile ilgili detayları paylaşmak ister misiniz? Yapıtınız sizin için ne ifade ediyor ve neden böyle bir konuda belgesel çektiniz?
Baleye her zaman bir ilgim oldu. Orlando’ya taşındıktan sonra da Orlando Ballet adlı kurumun programlarını takip etmeye başladım. Bir film öğrencisi olarak etrafımda olup biten her şey zaten, “bu konu üzerinde çalışabilir miyim, bu konu hakkında film yapabilir miyim?” şeklinde akıl süzgecimden geçiyor. Bir süre sonra aklımda “Sur Les Pointes” projesi oluştu ve şirket ile e-mail üzerinden iletişime geçip onlarla bir görüşme ayarlamayı başardım.
Fikirlerimi şirketin kurul üyelerine sundum ve onların onayını aldım. Sonra şirketin Sanat Yönetmeni Robert Hill ile tanıştırılmam proje için bir dönüm noktası oldu. Hill’in vizyonu, çok eskilere dayanan bale sanatını günümüz seyircilerine hitap eder nitelikteki koreografileri yaratmaya olanak tanıyor. Benim için bu oldukça etkileyici bir yaklaşımdı. Ve sonuç olarak filmimize bir dansçının değil, bir sanat yönetmenin gözünden yaklaşmak istedik. Böylece daha nadir tercih edilmiş bir yoldan gitmek istedik. Filmimizi oditoryum koltuklarından değil, sahnede ve sahne arkasında çektik.
5. Bu belgeseli tek bir sözcükle ifade edebilir misiniz?
Harmoni…
6. Örnek aldığınız, idol olarak benimsediğiniz isimler var mı?
İdolden ziyade “rehber” diyebileceğim, çalışmalarını takip ettiğim ve incelediğim kişiler mevcut. Bu, hem ülkemizden hem diğer ülkelerden, farklı tarzlardan bana ilham veren filmcileri kapsıyor. Bu soruyu çok alıyorum. O yüzden burada olabildiğince çok isim sayacağım ilgilenenler için.
Sinemaya özel bir ilgi duymamı sağlayan isimler arasında Tarkovski, David Lynch, Jeanne-Pierre Jeunet, Wong Kar-Wai, Pedro Almodovar, Bernardo Bertolucci, Jim Jarmusch gibi farklı ülkelerden farklı tarzlarla ilgilenen isimler geliyor. Kendi ülkemizden ise Nuri Bilge Ceylan (tabii ki), Reha Erdem, Zeki Demirkubuz, Onur Ünlu, Tolga Karaçelik, Deniz Gamze Ergüven gibi isimleri takip ediyorum.
Belgesel alanında ise Ron Fricke, Errol Morris, Michael Moore, Joshua Oppenheimer, Werner Herzog’un filmlerini izliyorum. Agnes Varda’nın da belgesel filmleri ilgimi çekiyor. Bunun dışında belgesel film ile yakından ilgilenenler için; Dziga Vertov, Robert J. Flaherty, Frederick Wiseman gibi isimleri öneririm.
7. Nehir Onay’ın hayattaki en büyük ideali nedir?
Hayatta olduğum her gün bir şeyler öğrenmek. Her kültürden, ülkeden, dilden… Öğrenmeye sınır tanımamak.
8. “8. Belgeselde profesyonel bir bale kursunu anlatıyorsunuz. Neden bir bale kursu? Size bale kursunu mekânsal olarak seçtiren sebebi nasıl özetleyebilirsiniz?”
Bale kurumlarının hem okulları hem de şirketleri mevcut. Biz bale şirketi ile çalıştık. Ekranda görmüş olduğunuz, Hill’in birlikte çalıştığı bütün Orlando Ballet dansçıları profesyonel, elit, atlet niteliğindedir. Bir sanatsal yönetmenini anlatmak istiyorsak, bu kişinin nasıl bir süreçten geçtiğini, dansçıları ile nasıl bir iletişim kurduğunu görmek ve göstermek istedik. Filmdeki prolog niteliğindeki girişi saymazsak, mekanlar röportaj sahnelerine paralel bir biçimde kronolojik bir sırada ilerliyor. Önce stüdyo çalışmalarını görüyoruz. Ardından ise sahneler prova ve gösteri gün arasında gidip geliyoruz.
Mekanları, işlediğimiz konunun ve kişinin özünü en iyi şekilde yansıtacak yerlerden seçtik.
9. Bale, Nehir Onay için ne ifade ediyor?
Yaklaşık yedi yaşlarında iken bir piyano resitalim oldu. Bu resitalde Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü balesinden çesitli parçalar çaldım. Baleyle ilk o zaman tanıştım diyebiliriz. O zamandan beri de hayatımın bir parçası oldu. Tıpkı Hill’in çalışmaları gibi klasik baleyi modern dans ile birleştiren koreografiler benim için oldukça ilginç. Kelimelerle tam olarak ifade edemediğim güzel hisler uyandırıyor bende.
10. Ödülün ardından “işte başardım” dedirten bir tepki aldınız mı?
Henüz “başardım” demek için çok erken bir aşamadayım. Fakat ailemden, akrabalarımdan, arkadaşlarımdan ve kendi halkımdan güzel yorumlar ve tebrik mesajları almak beni çok mutlu etti. Çıktığım bu yolda yalnız olmadığımı bilmek benim için önemli.
11. Bu yolda karşılaştığınız ve vazgeçmeyi düşündüren engelleriniz olmuştur mutlaka. Sizi yoran en önemli, en unutamadığınız engel neydi?
İnsanın kendi ülkesinde, kendi insanları arasında, kendi dilinde başarılı olması bile zorluklarla doluyken dünyanın öbür ucunda bambaşka bir kültürde kendini kanıtlamaya çalışması kolay değil. Mümkün ama kolay değil. Fakat beni en çok yoran şey, sanırım burada öğrenci olarak bulunduğum için vizenin getirdiği yasal kısıtlamalar ve işlemler.
12. ‘Nehir Onay’ gibi başarılara imza atmak isteyen öğrencilere, gençlere neler söylemek istersiniz?
Siz ne istediğinizi bildiğiniz, başarmak için neler yapılması gerektiğini bildiğiniz, bu süreçte elinizden geleni yaptığınız sürece istediğiniz şeyleri başaramamanız için bir sebep yok.
Film öğrencileri için de; etrafınızda çeşitli hikayeler bulun, kameranızı alın, okuldan ya da dışardan kişiler bir araya getirip çekimler yapın. Önemli olan biraz girişken olmak ve o ilk adımı atmak. Sonrası zaten çorap söküğü gibi geliyor. Çalışmalarınızı paylaşın, festivallere gönderin. Bütün bunlar benim kendime hatırlattığım şeyler. Önceden de söylediğim gibi istikrar çok önemli, sabır önemli ve eleştirilmekten de korkmamayı bilmek de önemli. Yapıcı eleştirinin de gelişim için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.