Fransız filozof, düşünür, yazar Michel Foucault (1926 – 1984) savaş sonrası dönemin en etkili düşün adamlarından biriydi. Hapishane ve okul başta olmak üzere devlet kurumları, sağlık sistemi ve psikiyatri hakkındaki sarsıcı düşünceleriyle yirminci yüzyılın en özgün isimlerinin başında gelir. 1968 yılında patlak veren öğrenci hareketleri onu müthiş etkiler ve hayatı boyunca politik bir aktivist olarak yaşamını sürdürür. Bu büyük filozof bizi şununla tanıştırır: İktidar, yalnızca siyasette değil toplumun tüm katmanlarında var olan bir aygıttır. Ona göre modern iktidar sistemi, çocuğu okula, suçluyu hapishaneye, askeri koğuşa, akıl hastasını da tımarhaneye kapatarak herkesi denetleme ve gözetim altında tutan bir yapıdır. Ünlü “Hapishanenin Doğuşu” adlı kitabı da, Foucault’nun düşüncesinin özü de buna dayanır. Modern idare herkesi bir yere yerleştirerek onları dışarıda hapis hayatına sürüklemiştir. Yine Cinselliğin Tarihi, Deliliğin Tarihi, Kelimeler ve Şeyler adlı yapıtlarıyla da Foucault’nun kışkırtıcı soruları bugün tüm geçerliliğini koruyor.
Dışarıda bırakılmak içeri kapatılmakla aynı şeydir


Dünya, yöneticileri psikologlar ve halkı da hastalar olan büyük bir tımarhanedir


Zamanın ahlakı ile yüzleşmek için bir kahraman olmanız gerekiyor


Hapishanelerin fabrikalarımıza, okullara, askeri üslere ve hastanelere benzemesi ve aynı şekilde, bunların hepsinin de cezaevlerine benzemesinin şaşırtıcı yanı ne


Modern iktidar büyük gözaltıdır


İktidar her yerdedir. Hapishanede, tımarhanede, hastanede, okulda, bilgide, bilimde ve işyerindedir iktidar


Erdem kendimize karşı sorumluluklarımızdır, topluma değil


İktidar, öncelikle boyun eğdirilmiş bedenler yaratmayı amaçlar


Günümüzün sorunu artık ne olduğumuzu keşfetmek değil, olduğumuz şeyi reddetmektir


Sınav insanları gözetim altında tutmayı sağlayan ve hiyerarşiyle onları standartlaştıran ceza tekniklerini bir araya getirir


Ayrılığın en çok acıtan yanı, onun yüzünden kaybettiğin insanlara yeniden muhtaç kalmandır


Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir


Sanat anlayışını hayatları ile kıyasladığınızda kaç sanatkâr, kaç yazar, kaç şair, aklımızda hayal etmiş olduğumuz şekilde yaşadı ki


Yazmak konuşmaktan çok farklıdır. Artık kendimize ait bir yüzümüz olmasın, yazımızın altına saklanalım diye yazarız aynı zamanda


Yok edilmesi mümkün olmadığından ötürü zorunlu olan fakirlik kesimi, aynı zamanda zenginliği mümkün kıldığı için de zorunludur

