“Gidişinden on bir yıl sonra, sözcüğün tam anlamıyla, Metin Eloğlu gibi, ‘has bir şairin’ böylesine unutulmuş olmasını aklım almıyor. Ama durup biraz düşününce, yaşarken de durumun fazla farklı olmadığını anlıyorum.” (Mehmet H. Doğan)
1. Hadi Uyan
Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin ?
Hadi uyan!
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Mademki iyisin, iyiyi yaşatmak için
Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan!
Denizi dinle, yaşamak desin
Toprağı dinle, barışmak desin
Göğü dinle, sevişmek desin
Bir plak konmuş gibi gramofona,
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor uyansana
Hadi uyan!
Sevdiğim uyan
Ne olur uyan!
Metin Eloğlu 11 Mart 1927’de İstanbul’da dünyaya gelir. Boyabat’ın Perinçek köyünden Hasan Efendi ile İstanbullu Nahide Hanımın oğludur. Çamlıca’da dünyaya gelen şairin çocukluğu burada, gençliği ise Üsküdar’da geçer.
2. Aşklama
Şaraptı, rakıydı, şuydu buydu
Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten
Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem
İçtiğim hep aşktı benim, gerisi tortu
Sevişik bir keçi yumuk göz oğlağına
Özüne aşk sızmış o sütü emziriyor
Yumurtasını bir kovuğa koyarken
Aşkı da koyuyor anaç zargana
Aşk mavisi tükendiyse o boşuna denizde
Bil ki diken diken bir çamurla örtülüdür sığlığı
Niye enez bu zambak, diye sordular mıydı,
Aşksız geçen günlerinde örselenmiş, de…
Aşk bürünmeseydi de… bak hiç şakır mıydı
Şu bi damlacık isketeyi tâ gagadan kuyruğa
Kişi gönlünü yitirdi mi, ne yüzle çıkar sokağa
Yaşamda nesi varsa aşk işte onun adı
Ansıyın aşkla yağdı da sular
Ondan kokulandı ıtır, çiçeklendi elma
Doğayla el ele bizi üreten bir sevgi var
Evrende en soylusu sezdim ki bu çoğalma.
Üsküdar Sultantepe Ortaokulu’nu bitirir. Cumhuriyetin ilanından sonra Belediye Park ve Bahçeler Müdürlüğünde çalışmaya başlayan ve çiçeklerle adeta tablolar çizen babası ressamlığında, çok güzel masal anlatan annesi de edebiyata düşkünlüğünde etken olur.
3. Hadisene
Bir kıyımız mı kaldı bu şehirde, onu da batır hadi
Çiçeğimizi yol, rüzgarımızı bur, suyumuzu acıt
Gökyüzümüz mü, hani nerede? Sahi nerde bizim gökyüzümüz
Hani lokman bulutlarımızda güvercin lekelerimiz?
Gözümüzü körelt hadi, içimiz börtsün ellerimizi yırt
Bak ıslağımız da kurudu, kurumuz yamyaş
Sanki bönüz, sanki debelenen sıpayız çayırda
Yeşili hiç görmemiş, hiç şenlik görmemiş
Ko yarın sabah ortalık da ışımayıversin
Ko buluşmayalım şu kuytu haziranda
O salı gecesi hiç sevişmeyelim mi? Peki
Sevişmeyelim
Ne çıkar?
Ne mi çıkar!
1945’te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne giren Metin Eloğlu; Seyfi Toray, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Zeki Kocamemi gibi ünlü ressamların atölyelerinde çalışır.
4. Çilingir Sofrası
Bu zıkkımın yanında
Arnavut ciğeri ister, bir.
Çiroz salatası ister, iki.
Cacık ister, üç.
Adalet, müsavat, hürriyet demeye
Sadece yürek ister.
1943’de Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer. İki yıl düzenli okur burada. Bu sırada şiirle yakından ilgilenir ve sol eğilimli şairlerle arkadaşlık kurar. İlk şiiri de aynı yıl Kovan dergisinde Mehmet Metin imzasıyla yayımlanır.
5. İnce Elek
İçtikçe içesim geliyor, gayri ne bilgi arar, ne hüner
Beni bu rakıyla baş başa bırakma
Adam olayım çalışıp para kazanayım
Beni böyle işsiz güçsüz bırakma
Beni uslandır, beni yüreklendir
Beni deli edip bırakma
Bilsen nereleri var, kalk gidelim
Beni aç bırak, evsiz, urbasız bırak
Beni sensiz bırakma
Beni ne yap biliyor musun ?
Beni yont, beni arıt, beni ayıkla…
1946 yılında siyasal bir suçlamayla iki ay tutuklu kaldığı için akademideki kaydı silinen Eloğlu, bundan sonra akademideki derslere konuk öğrenci olarak devam eder.
6. Odun
İstanbul’un ortasında bir bahçe
Silme güvercin tavanı
Yeşeren ekinlerin muştusunca
Eylül bitiminin aydınlık günü
Sıcacıktın aşklıydın bence
Sensizlikte bir yoksuldum yavandın
Şuramda saklı o sıcacık ekmeği
Senin doyumluk aşına bandım
Bakmakla doyulmaz çeşniden
Özlemlerle ışımış bir yüzün vardı
Gayrı çil çil düzen yokluğunda kül kesilir
Bunca ömrüm varlığınla uzardı
Salt sana vergi umudu aşılamak
Dipdiri aklın fikrin yüreğince uluydu
İçin dışın boz, ela gümrah gözlerin
Güzeli yeniydi İstanbulluydu
Hayatı bölüşürken güleçtik dobra dobraydık
Sana ekli yaşamak elbet içime sindi
Hani yüzümüzü ağartacak günlere teşne
Yoksun çağlar, dost çağanlar içiydi
Sen vardın, son yaz vardı bitişiğimde
Bambaşka gördüm ülkeyi, halkı, acunu
Gerçekliğin bacasında kopkoyu tüttün
Gürül gürül yanası ocağımın odunu
Kıvancım sensin, ergim sensin, bilgim sen
Kuşandıkça beni ben eden kılık
Barışta, hürlükle sevdayla gelen
O cayılması ayıp mutluluk.
Okulunu tamamlayamadan 1947’de başladığı askerlik hizmetini, disiplinsizlik nedeniyle aldığı uzatma cezaları nedeniyle ancak beş yılda tamamlayabilir.
7. Ömür Törpüsü
Yaşamak istiyorum.
Yaşamak istiyorsun.
Yaşamak istiyor.
Böyle şiir olmaz diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki; katlanıver, diyeceksin.
Ama böyle de yaşamak olur mu?
Edebiyata ilk adımını öyküleriyle atar Metin Eloğlu. 1942’de Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde ilk öyküsü yayınlanır. 1943’te İzmir’de basılan Kovan dergisinde de Mehmet Metin imzasını taşıyan “Sabah Şarkısı” şiirine yer verilir.
8. Sakıncasız
Bir kuş tüyüne değip de
Berelenmeden
Bir güz yelinde örselenmeden hiç
Çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
Hırpalanmadan günışığında
Papatya kokularıyla ırgalanmadan
Sen yine orda mısın demeden
Sen hala
Sen hala gel demeden
Geliyorum ben sana
1951’de ise şiirlerini Düdüklü Tencere adlı kitapta toplar. Kitap, yirmi üç yaşındaki şairin ilk eseridir. Övülür ve övüldüğü kadar da yerilir.
9. Zurnanın Zırt Dediği Yer
Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış;
Ama size kalacak
Olur ya, Sultan Süleyman bilememiş işini;
Ama siz bileceksiniz.
Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;
Öte yanı kör dövüşü.
Bir gün yaşamışsınız, ömrünüze bereket;
Akşam olmuş kendiliğinden;
Bir konağınız var dayalı döşeli;
Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz;
Kadehte kuş sütü var, tabakta minare gölgesi…
Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene,
Eklediniz mi?
Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!
Güzeldir tabii…
Şimdi bir de bir oda düşünün bakalım;
Halı, kilim hak getire.
Ekmeğin, katığın lafı hiç edilmesin,
Otu ocağı bir kalem geçin; beş kişi uzanmış bir sedire,
Basıyorlar küfürü;
Kime?
Ne bileyim ben kime…
Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi mi ne?
Ne olacak, memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?
Ha şöyle, düşünmeye alışın biraz…
Askerliğini bitirdikten sonra 1952 yılında üç buçuk ay babası gibi Yıldız Bahçeler Müdürlüğünde çalışır. Sonrasında bir yandan edebiyat hayatını sürdüren Eloğlu, ressamlık ve süsleme türünde çalışmalarla da geçimini sağlar.
10. Arif Olan Anlasın
Arif olan anlasın
Bahar gelir gelmez
Sokağa çıkar çıkmaz
Elif’i görür görmez…
Metin Eloğlu, “eşyayı, olayları hınzırca yakalayan bir şair” olarak tanımlanır. Şair ve ressam olarak ortaya çıkardığı işlerde şiirle resmi sıcacık bir ortamda, duyarlılık ve ince bir zekâyla birleştirdiği görülür. Kızına “Şiir” adını veren Eloğlu, ‘Hey Karanfilli’ ve ‘İrkilişler’ şiirlerinde yer verdiği kızıyla ne yazık ki pek az görüşebilir. Bugün Berlin’de oyunculuk yaparak yaşamını sürdüren ve kendisi de şiirler yazan Şiir Eloğlu babasının şair yanıyla çok sonraları tanışır.
11. Buzlu Cam
Camı kırmak çok kolay
Göğü hep göğertmek
Unu hiç acıtmamak
Çölü tez çimlemek
Eri dişilemek
Piçi babalamak
Sonu ilklemek hemen
Zor olanı sen
Garip akımının etkisinde kalarak şiire başlayan Eloğlu, Garipçilerin kurallarını kendine göre uygular ve Garipçileri çarpıcı bir şekilde değerlendirir: “Onları hep aynı mahallenin aynı kahvehanesinde aynı nargileyi fokurdatan tiryakilere benzetiyorum.” der. Kendine özgü bir dil kuran şair olarak Garip ve İkinci Yeni ile ilişkilendirilir
12. Gökyüzü
Bu ne bu
Bu noksan gökyüzü ne
Bu mavi ne menem mavi
Neyin nesi bu bulut
Erkeklik öldü mü be!
Onun kendine özgü bir adam olduğunu söyleyen dostları, “onda şeytan tüyü var” diye anlatırlar onu. Genizden gelen kahkahaları, yılbaşlarında kendi yaptığı resimli kartları arkadaşlarına postalayışı yer eder hafızalarda. Mehmet H. Doğan, ‘reis’ sözcüğünü sık sık kullanırken hatırlar onu. “Reis, iş yok bu şiirde! Unut bunu sen!”. Yine Doğan’ın anlattığına göre, ziyarete gittiği evlerde sehpanın üzerinde bir vazoda yapma çiçek gördüğünde, bulduğu ilk fırsatta pencereden atmadan rahat edemezmiş çiçeği; çünkü ona göre çiçek saksıda ve doğal olmalıymış.
13. Pastırma Yazı
Dedim ya benim aşklarımın doğusu bura
Bura benim yarınımdan sakınan tel tel
Bura işte ilkyazından irkilip huylandığım
Dedim ya gün batmadan gunnamaz çakal
Işıtmaz solutmaz bir aşkın doğusu bu
Köpeklenmiş havuzda boğum boğum kediler
Hoşundu be İstanbul, hoşundu savsak günler
Çöl dünümle ikizlenen ne yavan olgu
Bu çağandan kalacak bir sünepe bildiri
Öncelenmiş yalanlarla yaka paça gidiyor
Olmaz olaydı bu yaz, demez olaydı şiir
Dedim ya aşkımızın en firavun günleri
…
Eloğlu ilk kitabıyla, lümpen çevrelerin, kenar mahalle insanının dilini, sözcüklerini, duyarlılığını, çok başarılı bir konuşma dili, edası ve özgün bir ironiyle yansıtmayı başarır. Orhan Veli’de dilsel alanda kalan bir tutumu geniş bir alana çıkararak şiirimize yeni bir ufuk kazandırdığı söylenir.
14. Xavier Cugat
Amma da yaptın şıllık kız,
Dağlıysak, insan değil miyiz yani?
Koyunları sattık, vurduk üç bini;
Öküzleri sattık, vurduk beş bini;
Bu parayı mezara mı götüreceğiz?
Hele gel, seni vizon pöstekilere saram;
Koluma takıp Kervansaray’a gidem;
Sana Chat-Noir’lar alam mı;
Koklayanın burnu düşsün.
Joze İturbi’den, Xavier Cugat’tan
Sana pilâk alam mı?
O çalsın, sen tepinedur…
Seni eşek sütünden banyolara yatırıp,
Camel’ini binliklerle yakam mı?
Naylon’una ne verem?
Metin Eloğlu, yaşamının sonlarına doğru sıkıntılı ve yalnız günler geçirir. Özellikle ikinci eşinden ayrıldıktan sonra Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde uzun aylar yatar. Hastaneden çıktıktan sonra kendisine bakıcılık yapacak bir kadın bulur ve son günlerini onunla geçirir. 11 Ekim 1985 tarihinde İstanbul’da yaşama veda eder.
Kaynak:http://mithatsarcan.blogspot.com.tr/2012/11/metin-eloglu.html