“Kıyamet senaryolarının yazılmasına sebep olan küresel ısınma, insanlığın karşısındaki en büyük tehdit olarak duruyor.”
“Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir.” Bu önermeyi ve gerçeği, yaklaşık 2500 yıl kadar önce dile getiren Herakletios’a saygı duyuyoruz. Ancak bununla birlikte ilgili değişimin niteliklerini belirleme şansının da ellerimizde olduğunu biliyoruz. Ne var ki, azınlığın kendi oligarşik çıkarları doğrultusunda yaptıklarını da görüyoruz. Misal, o azınlığın çoğunluğu tehdit altında bırakması gibi bir gerçeği de görüyoruz. Ve ayrıca bireyin kapısının önünü süpürmekten bile imtina ettiği uzun yıllar boyunca küresel ısınmanın katbekat arttığını ve bu yüzden her geçen yıl daha büyük bir tehdit oluşturmaya başladığını da inkar edemiyoruz.
Gezegenimizin karşılaştığı bu tehlikeli iklim değişikliği, bir değişim habercisi durumunda. Ayrıca iklim değişikliği, hayatımıza bazı sözcük ve kavramların da girmesinin dayanağı oldu. Söz konusu yazımızda kısaca o sözcüklerin anlamlarını anlatmaya çalışacağız.
Küresel ısınma nedir?
Öncelikle küresel ısınmanın kısaca bir tanımını yapmakla başlayabiliriz.
Söz konusu kavram, karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşuyor. Çünkü atmosfere salınan sera gazların neden olduğu düşünülen sera etkisi mevzubahis sonucu doğuruyor. İşte sera gazına bağlı olarak yıl boyunca ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa küresel ısınma diyoruz.
Küresel ısınma sürecindeki en büyük etkenlerden biri: Sera etkisi ve sera gazı
Sera etkisi, güneşten gezegenimize yansıyan ışınların bazı gazlar tarafından tutulmasıyla ortaya çıkan sonucun ta kendisi. Buna sebep olan gazlar ise Su buharı, Karbondioksit, Metan ve Ozon olarak açıklanıyor.
Sürdürülebilirlik
“İnsanlık; doğanın gelecek nesillerin gereksinimlerine yanıt verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin edebilir. Ve ayrıca bu şekilde kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir.” İfade ettiğimiz tanım, sürdürülebilirliği anlatıyor.
Bizler, adı geçen kavram ile 1987 yılında yayımlanan bir rapor ile tanıştık. O raporu, Birleşmiş Milletler’in bünyesinde faaliyet yürüten Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu yazdı. Rapor, “Ortak Geleceğimiz” ismini taşıyor.
Raporda, sürdürülebilirliğin önemine dikkat çekiliyor. Ayrıca sanayileşmeye bağlı olarak artan nüfusun ciddi etkileri beraberinde getirerek çevreye verdiği zararlar anlatılıyor. Aynı zamanda konusu geçen zararların giderilmemesi sonucu yıkım etkisi yaratabilecek sonuçlardan bahsediliyor. Ve buna dayalı uyarılar da yine raporda yer alan kısımlar oluyor. Bu uyarıların yer aldığını gördüğümüz rapor, özetle, ozon tehlikesi konusunda bağırmamız gerektiğini ifade ediyor.
Küresel ısınma ile birlikte ortaya çıkan başka bir tehdit: Greenwashing yöntemiyle aldatma
Aldatmaca. Evet, söz konusu İngilizce kökene sahip olan bu sözcüğün dilimizdeki karşılığının özeti bu aslında. Peki nasıl bir aldatmaca?
Son yıllarda markaların yeşil dostu davrandığına yönelik halkla ilişkiler (pr) kampanyalarına ve reklam çalışmalarına rastlıyoruz. Bunun amacı ise markanın, bizimle, yani tüketiciyle kendi arasındaki duygusal bağı güçlü tutmak. Peki bu türden vaatler ile karşımıza çıkıp bizde iyi niyet algısı yaratmak isteyen markalar ne kadar dürüst? İşin esası, o markaların büyük bir çoğunluğu bize yalan söylüyor. Başka bir deyişle yeşil dostu olduklarını söyleyerek bizi kandırıyorlar.
İşte küresel ısınmanın hayatımıza soktukları sözcüklerden, kavramlardan biri olan greenwashing işte bu anlamı taşıyor.
Wastespresso girişiminin bu listede ne işi var?
Wastespresso, aslında bir ticari zeka ve doğaya katkı sunma potansiyeli taşıyan bir girişim. Peki bir girişimin adını neden küresel ısınma ile ilişkilendirdik? Çünkü bu işletme şimdilik bir marka. Ancak yoluna devam etmeyi sürdürebilirse durum değişebilir. Yani, şimdilik yurt çapında belki sonrasında uluslararası anlamda operasyonlar yürüterek yeni bir kavram olabilir…
Peki bu girişim ne yapıyor? Henüz şimdiden milyonlarca değerlemeye ulaşan söz konusu girişim, bir yöntem geliştirdi. Ve bu yöntem ile kahve atıklarını kompostlamayı sağlıyor. Başka bir ifadeyle; mekanlar için doğada 60 günde çözünebilen tek kullanımlık biyo pipetler ve plastikler üretiyorlar. İşte bu sayede mekanların ve işletmelerinin atık yönetimini yapan girişim, aynı zamanda mekanların çevresel değer yaratmalarına da olanak tanımış oluyor.
Küresel ısınma tehdidine önlem olarak imzalanan Kyoto Protokolü
İklim değişikliği karşısında neler yapılması gerektiğine dair görüşlerin ortaya atılıp birtakım önlem önerilerinin dile getirilmesi kaçınılmaz oldu. Bu kapsamda pek çok girişime şahit olduk. Bir de Kyoto Protokolü adı verilen bir metin hayatımıza girdi. Daha detaylı bakmamız gerekirse, Kyoto Protokolü, sera gazının salınımına bir sınırlama getiriyor. Ve böylece ortaya çıkan çevre düşmanı etkenlerin etkilerini biraz olsun azaltmayı hedefliyor.
Kyoto Protokolü, aynı zamanda küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olarak biliniyor. Bu metin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalandı. Ve adı geçen protokolü imzalayan ülkeler, karbondioksit ile sera etkisine neden olan öteki gazların salımını azaltmayı öngörüyor. Ancak bu salınımın azaltılmasını sağlayamayan tarafların ise karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya yönelik kısımları içeriyor.
Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli görüyor. Taraf ülkelerce 1997 yılında imzalanan protokol, ancak 8 yıl sonra, yani 2005 yılında yürürlüğe girdi. Çünkü, protokolün yürürlüğe girebilmesi için onaylayan ülkelerin 1990’daki emisyonlarının, bir başka ifadeyle, atmosfere saldıkları karbon miktarının yeryüzündeki toplam emisyonun %55’ini bulması gerekliliğiydi. İşte bu kapsamda belirtilen bu orana aradan geçen 8 yılın sonunda Rusya’nın katılımıyla ulaşılabilmesi, bu sözleşmenin yürürlüğe girmesini sağlayabilmiştir.
Kyoto Protokolü şu anda yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı salımının %55’inden fazlasını kapsıyor. Kyoto Protokolü ile aksiyon sürecine dahil edilebilecek önlemlerin, yüksek bedelli yatırımlar gerektirdiği de bilinmeli.
Protokol neler içeriyor?
- Tüm bunlara ek olarak, adı geçen sözleşmeye göre;
- Atmosfere salınan sera gazı miktarı %5’e çekilecek,
- Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek,
- Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak,
- Atmosfere bırakılan metan ve karbon dioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinmesi sağlanacak,
- Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt kullanılacak,
- Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek,
- Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokulacak,
- Güneş enerjisinin önü açılacak, nükleer enerjide karbon sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak,
- Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.
Kyoto Protokolü temel aldığı ilkeler ise şu şekilde açıklanıyor:
Kyoto Protokolü devletler tarafından desteklenir ve BM şemsiyesi altında küresel kurallar ile belirlenir
Devletler iki genel sınıfa ayrılmıştır: gelişmiş ülkeler ki, bu ülkeler Ek 1 ülkeleri olarak anılıyor. Ve ayrıca gelişmekte olan ülkeler, bu ülkeler ise ‘Ek 1’de yer almayan ülkeler olarak anılıyor.
Ek 1 ülkeleri sera gazı salımlarını azaltmayı kabul etmişlerdir. Diğer grup olan Ek 2 ülkeleri ise gelişmiş ülkelerin alt kümesidir. Ek 2 ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin masraflarını ödemekle yükümlüdürler. Öte yandan Ek 2’de yer almayan Ek 1 ülkeleri 1992’de geçiş ülkesi olarak tanımlanan ülkelerdir. Ek 1’de yer almayan ülkelerin ise sera gazı sorumlulukları yoktur ve her yıl sera gazı envanteri raporu vermelidirler.
Kyoto Protokolündeki hedeflerine uymayan herhangi bir Ek 1 ülkesi, ilgili uluslararası kuruluşların bir sonraki dönem azaltma hedeflerinin %30 daha azaltılması ile cezasına maruz kalacak.
2008 ile 2012 arasında, Ek 1 ülkeleri sera gazı salımlarını 1990 yılı seviyesinden ortalama %5 aşağıya çekmek zorundadırlar (pek çok AB üyesi ülke için bu 2008 için beklenilen sera gazı salımlarının %15 aşağısına denk gelmektedir). Ortalama salım azalmasının %5 olarak belirlenmesine rağmen AB üyesi ülkelerin salım hedefleri %8 azaltma ile İzlanda tarafından hedeflenen %10 artırıma kadar değişmektedir. Yetkili kurullar, bu azaltma hedeflerini 2013 yılına kadar belirlemiştir.
Peki esneklik var mı?
Gayet tabii…
Bilinen en geniş kapsamlı çevre sözleşmesi olan Kyoto Protokolü, Ek 1 ülkelerinin sera gazı salımı hedeflerine ulaşmak için başka ülkelerden salım azalması satın alabilmeleri esnekliğine imkân tanımıştır. Bu, çeşitli borsalardan (AB Salım Ticaret Sistemi gibi) veya Ek 1’de yer almayan ülkelerin salımlarını azaltan Temiz Gelişim Tekniği (TGT) projeleri ile veya diğer Ek 1 ülkelerinden satın alınabilinir.
Sadece TGT Yönetim Kurulu tarafından onaylanmış Onaylı Salım Azaltımları (OSA) alınıp satılabilir. BM çatısı altında, Kyoto Protokolü Bonn merkezli Temiz Gelişme Tekniği Yönetim Kurulu’nu Ek 1’de yer almayan ülkelerde gerçekleştirilen TGT projelerini değerlendirip onaylaması için kurmuştur. Bu projeler onaylandıktan sonra OSA verilir.
Pratikte bu kurallar Ek 1’de yer almayan ülkelerin sera gazı sınırlamalarına tabi olmadıklarını ama sera gazını azaltan bir projenin bu ülkelerde uygulanması durumunda elde edilen Karbon Kredisinin Ek 1 ülkelerine satılabilineceğini anlatır.