Ekipçe çok sevdiğimiz Kadıköy‘de her geçen gün biraz daha yok olan, çevreye zarar veren hatta yaydığı kötü kokularla nefes bile almamızı zorlaştıran eski güzelliklerden, Kurbağalı Dere ve Kuşdili Çayırı’nın dünden bugüne gelen acıklı hikayesinden bahsetmek istiyoruz bugün sizlere. Buyrun hep beraber Anadolu yakasına geçelim.
Kadıköy’ün en uzun deresi
Aslında Kurbağalıdere, Fikirtepe, Kızıltoprak, Feneryolu ve Bahariye semtlerinin arasında yer alan bölgeye adını veren, 67 bin 680 metrelik uzunluğuyla Kadıköy çevresinin en uzun deresidir.
Kayışdağı’ndan Moda’ya uzanan çöp yolu
Kayışdağı eteklerinden başlayarak Moda’ya kadar uzanan bir güzergahı takip eden Kurbağalı Dere’ye; Sazlıdere, Acısu Deresi, Ayvacık Deresi ve Kargadere gibi sayısı onun üzerinde küçük dere de bağlanır.
Bir zamanlar şehzadelerin paşaların mekanı olan yer
Kurbağalıdere 1700’lü yıllardan sonra çevresi geniş yeşil alanlarla kaplı, çoğunlukla şehzade ve paşa konaklarının bulunduğu cennete benzeyen bir bölgeymiş. İlerleyen yıllarda, Kadıköy’ün içlerinde yer alan köşklere, sahilden ulaşım için Kurbağalıdere’nin Kızıltoprak tarafına kayıkhaneler yapılmış.
Kuşlara ötmeyi öğreten kurbağalar
Kurbağalıderedeki kurbağaların sesini, üzeri örtülü kafeslerdeki saka, iskete, florya kuşlarına dinleterek, onların kanarya gibi “makara çekmesini” sağlayan kuşbazların, bu olaydan dolayı “Kuşdili” adını verdikleri bu çayırın Kadıköy’ün tarihinde ve eğlence hayatında önemli bir yeri vardır.
Kuşlar susunca kurbağalar ötmeye başladı
1900’lü yıllar Kurbağalıdere’de ve Kuşdili Çayırı’nda eğlencelerin yoğun olduğu bir dönemmiş. Özellikle Kuşdili Çayırı, zamanının ünlü bir mesire ve eğlence alanıymış. Yazar Sunay Akın, bakın nasıl anlatmış o günleri:
Kurbağalı Dere yıllar öncesinde, içinden geçtiği çayırın adıyla anılırdı. Kuşdili Çayırı’ndan dolayı “Kuşdili Deresi” denilirdi bu güzel dereye. Güneşli İstanbul günlerinde kıyısında toplanan insanlar azaldıkça, şarkılar, türküler kurbağa seslerine bıraktı yerini.
Biz Kurbağalıdere’de her gece mehtaba çıkardık
Bir eski Kadıköylü olan Adnan Giz ise şöyle anlatıyor buraları:
Kurbağalı Derenin kıyıları 1950’lere kadar kır kahveleri ve gazinolarla doluydu. İstanbulluların en çok rağbet ettikleri mesire yerlerinden biriydi. En güzel elbiseler giyilir, en güzel kokular sürünülür ve dere kenarına gidilirdi. Kiralanan kayıklarla dere boyunca gezinenler birbirine selam verir, aileleriyle gelen aşıkların gözleri birbirini görme umuduyla etrafta fır dönerdi.
Bir Bahar Akşamı Rastladım Size
İşte o aşklardan biri de Afife Jale – Selahattin Pınar aşkı idi. Afife Jale ile Selahattin Pınar “bir bahar akşamı” rastlaşırlar Kadıköydeki Kuşdili Çayırında düzenlenen Hafız Burhan konserinde… Uzun zamandır saz salonlarının en sevilen besteci ve icracılarından biri olan Selahattin Pınar, Hafız Burhan’ın arkasında tanbur çalmaktadır. Afife Jale ise konseri izlemeye gelmiştir. İkisi de 25 yaşındadır ve görür görmez birbirlerine aşık olup “Daha önceleri neredeydiniz?” diyerek evlenmeye karar verirler.
Sandalların dolaşırken eski zaman sevdalarını
Bir zamanlar sandal sefalarının yapıldığı derede, mehtabın olduğu güzel akşamlar birçok kişi yiyeceğini, içeceğini alıp binermiş sandallara. Sandal sefasında hem yenir, içilir hem de hanende ve sazendelerin içinde bulunduğu bir iki sandala yanaşılıp bağlanılırmış. Bir yandan o kişilerin çalıp söylediği müzikler dinlenir bir yandan da dostlar birbirleri ile sohbet edermiş…
Muhtemelen Münir Nurettin de “Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın” derken böyle bir sefadan bahsediyordu.
Orta Oyunu ve Naşit Bey
1926’dan sonra dansın moda oluşuyla, Kuşdili Çayırı’nda gazinosu bulunan Hamdi Bey, kocaman bir dans pisti yaptırmış buraya. İçinden derenin geçtiği Kuşdili Çayırı’nın en önemli yapılarından biri de Kuşdili Tiyatrosu’ymuş. Alaturka temaşanın ve bir halk sanatı olan Orta Oyunu’nun merkezi konumundaki tiyatroda film gösterimleri de yapılmaktaymış. Naşit Bey’in gösterisi öyle ilgi görürmüş ki izleyenler oturacak yer bulamazmış.
İstanbul’un en büyük pazarı: Salı Pazarı
1970’li yıllardan itibaren Kuşdili Çayırı’na pazar yeri kurulma kararı alındı. İlk zamanlar Cuma günleri kurulan pazar, zamanla Salı günleri de kurulmaya başlandı ve tüm İstanbul’da “Salı Pazarı” diye ünlü oldu. Kuşdili Çayırı o yıllarda koruluk ve çayırlık özelliğini henüz kaybetmemişti. Pazar yeri kurulmaya başlandıktan sonra, ağaçların yok olduğu ve tabanının da betonlaştığı bu alan, giderek çayırlık ve koruluk özelliğini kaybetti. Tabii ki burada yoğunlaşan insan kalabalığı Kurbağalı Dere’yi de olumsuz etkileyerek kirlenmesine katkıda bulundu.
Yürüyüş yolunda yürüyememek
Zamanla Kurbağalıdere, yanlış yapılaşma ve eksik alt yapı sonucu kirli bir görünüme büründü. Zaman içinde birtakım ıslah çalışmaları yapıldı ama hep yetersiz kaldı bunlar. Daha sonraları derenin çevresi doldurularak, bir sahilinden Kalamış’a, diğer sahilinden Moda Koyu’na yürüyüş alanları düzenlendi, bisiklet yolları yapıldı.
Islah olmayan uslanmaz dere
Bütün bu yapılan çalışmalara karşın dere bir türlü ıslah olamadı (!) Özellikle yaz aylarında yoğun kanalizasyon kokusu ve kirlilik nedeniyle şehrin en göz önü mekanında çağ dışı manzaralar yaşanıyor ne yazık ki. Şiddetli yağan kısa bir yağmurda bile taşarak etrafı kaplayan dere, yaydığı kötü koku nedeniyle de Kadıköylülere hayatı zindan ediyor.
Kanayan yara iyileşecek mi?
Geçtiğimiz yaz aylarını da camlarını bile açamadan ağır lağım kokusu ile geçiren Kadıköylüler, son yılların kanayan yarasının geride kalacağı, Kuşdili Çayırı’nın en azından nefes alınabilir yeşil ve yeşillik kokan bir alana dönüşeceği günleri iple çekiyor.
Doğanın intikamı acı olur
Bir gün Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın önünden geçip Kadıköy’e gitmek isterseniz, derenin üstünde sözüm ona çöplerin denize gitmesini önlemek için yapılan bariyere ve çöp toplama motoruna takılırsa gözünüz, aslında doğayı yok etmek için insanoğlunun ne kadar da acımasız davrandığına, orada birikmiş çöplere bakarak şahit olabilirsiniz. Kim bilir, belki de Kurbağalıdere kendini yok etmeye çalışan insanoğlundan, onun nefesini kesecek kötü kokular yayarak intikamını almaya çalışıyordur…