İstanbul, bilhassa Suriçi bölgesi nelere tanıklık etmiş! Ardında yatan sayısız kültürel, siyasi, sosyal tarihi öğrenince insan hayrete düşüyor. Tanpınar’ın İstanbul’unu bilmesine biliriz de yaşayamadığımız zamanlar, göremediğimiz mekânları öğrenince iç geçirmemek elde mi? Aslında bugün bile hâlâ o tarihi cıvıltısından esintileri görebildiğimiz Suriçi özelinde Beyazıt’tan, sonra daha da daraltıp meşhur Küllük Kahvesi’nden söz edeceğim size. Öyle bir kahvehane düşünün ki; devrin tüm ileri gelen sanatkârları, edebiyatçıları, Sait Faik’ten Reşat Nuri’ye, Yahya Kemal’den Nâzım Hikmet’e burayı bir toplanma alanı bellesin. Orada kültürden, sanattan, edebiyattan dem vursun. Orada sürdürsün edebi toplantılarının birçoğunu ve orada yeşersin yeni yazarlar, ustalarını dinleyerek. Merak da etmiyor değilim, günün birinde “Küllük Kahvesi’nde buluşalım” diyebileceğimiz gayri resmi bir edebiyat akademimiz olur mu bizim de?
1. Beyazıt Meydanı
Evet, semtimiz Beyazıt. Asırlardan bu yana her devrin siyasi, sosyal, kültürel yaşantılarına tanıklık eden Beyazıt Meydanı. Suriçi İstanbul’un gözbebeği kesimlerinden biri. Onun merkezi bir yer olmasındaysa belki de en çok Sahaflar Çarşısı ve Kapalıçarşı’nın payı var. Yerlilerin Beyazıt’a gider gitmez, turistlerin de İstanbul’a adım attıkları gibi Kapalıçarşı’ya uğramaları, semtin her daim kültürel gelişmelere de önayak olmasını sağladı. Tabii dahası da var: Bölge halkının ahır olarak kullandıkları yapının 1884’te Beyazıt Umumi Kütüphanesi’ne dönüştürülmesi, civar bölgelerde sıklıkla akademisyenlerin oturması, Beyazıt Medresesi’nin Belediye Kütüphanesi’ne dönüştürülmesi sanatın kalbinin bir yanını da elbette burada attıracaktı.
2. Mecanin-i Kütüpler
Sahaflar Çarşısı ve açılan kütüphaneler edebiyatçıların ve sanatçıların Beyazıt’a sıklıkla gelmesini sağlayan vesilelerden biri olur. Buradaki mekânlar günden güne edebiyatçıların, sanatla iştigal eden kimselerin toplantı alanlarına dönüşmeye başlar. Tüm bu gelişmeler özellikle “Mecanin-i Kütüp” yani “Kitap delisi” denilen kimselerin tüm günlerini buralarda geçirmelerine vesile olur. Beyazıt ve özelinde Küllük Kahvesi, edebiyat toplantıları için bir potansiyel olmaya artık başlamıştır.
3. Küllük Kahvesi
Sanat ve edebiyatseverlerin, farklı meslek dallarındaki yazarların, her yaştan akademisyen ve hocanın uğrak mekânıysa Küllük Kahvesi’dir. Önem kazandığı ve sükse yaptığı yıllarsa Cumhuriyetin ilanının sonrasıdır. Küllük, Beyazıt Camisi’ne bitişik ve yazları daha işlek olan bir kahvehanedir. Küllük’ün hemen yanındaki meşhur Emin Efendi lokantası da kahvehaneyle birlikte anılması gereken bir mekân. Şöyle ki; edebiyatçılar, öğrenci ve öğretmenler, kalem oynatanlar önce lokantada yemek yer, ardından Küllük’te çay, kahve içip edebiyat toplantıları, tartışmaları gerçekleştirirler. Küllük Kahvehanesi’nin kuruluş yılı tam olarak bilinmez; ancak yirminci yüzyılın başlarında açıldığı tahmin edilir. Özellikle baharla beraber yoğun trafik başlar, yaz aylarında zirveye çıkar. Kestane ve çınar ağaçlarının altına kurulan masalarla kahvehane sokağa taşarak bir şenlik havasına bürünür. “Küllük” adıyla ünlenen mekânın iki adı daha vardır: Akademi ve Muallimler Bahçesi.
4. Sıtkı Akozan
Fotoğrafta şair Asaf Hâlet Çelebi’yi görüyorsunuz. Kahvehanenin tadını almış, oranın atmosferinde yetişmiş pek çok yazarın satırlarında Küllük’ten bir şeyler bulursunuz. Şair Sıtkı Akozan: “İstanbul’da Küllük Beyazıt Camisi’nin türbe kapısı dışında, körfez şeklinde ve bahçemsi bir yerdir. Burası Beyazıt semtinin mütevazı, fakat çok güzel bir köşesidir. Bilhassa yaz tatilinde üniversite ve lise hocalarıyla memleketin birçok fikir ve sanat adamlarının uğrağıdır. Bu köşenin üç adı var: Muallimler Bahçesi, Akademi, Küllük, en meşhuru Küllük’tür.” der ve meşhur Küllüknâmesi’nde kahvehanenin müdavimlerini çeşitli söz oyunlarıyla aktarır:
Takmadık şîrin henüz kır saçm a elmas tarak
Gerçi tuttuk Hâmid’e mazmun için hayli çanak
Biz ne Yahyâ’dan Kemâl umduk, ne Mithat’tan Cemâl
Hikmet’i Nazm eyleyen şâirde kaldı ihtimâl
5. Salah Birsel
Yazar, denemeci Salah Birsel’in de “Kahveler Kitabı”nda Küllük’e dair anlatıları vardır: “Küllük Kahvesi Beyazıt Camii’nin Aksaray’a bakan kapısı altında, kuytu, koltukaltı bir yerdir. Çınar ve atkestanelerinin serinliği altına sığınmıştır. Ortadan bir yol ikiye böler burayı. Sağda Emin Efendi Lokantası ve kahvenin kışlık salaşpurluğu vardır.”
6. Müdavimler
Devrin ileri gelenleri, dedik ama “İsim ver!” dediğinizi duyar gibiyim. Liste biraz uzun: Hilmi Ziya Ülken, Peyami Sefa, Avni Başman, Mehmed Fuad Köprülü, Neyzen Tevfik, Agâh Sırrı Levent, Fatih Gökmen, Muhsin Ertuğrul, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Nâzım Hikmet, Vâlâ Nurettin Vâ-Nû, Refik Ahmet Sevengil, Yaşar Nabi Nayır, Orhan Veli, Abidin Dino, Arif Dino, Sait Faik Abasıyanık, Oktay Akbal sayabileceğimiz başlıca müdavimlerdir.
7. Müdavimlerin ayrı grupları
Saydığımız isimler ve daha niceleri buradaki tartışmalara katılan isimler. Ayrıca katılanlardan bazıları da belli gruplar oluşturuyorlarmış. Türk öykücü ve deneme yazarı Rasim Özdenören’in aktardıkları Küllük’te üç ayrı grup olduğunu gösteriyor:
1) Nizam-ı âlem taifesi (Dünyaya nizam verenler)
2. Esafil-i Şark taifesi (Yoksul, sefil entelektüeller)
3. Şiş taifesi (Küllük’e yalnızca çay, kahveye ya da tavla keyfi için gelenler)
8. Küllük Dergisi
Kahvenin müdavim kitlesi arasındaki yaş farkı kaçınılmaz olarak “eski – yeni” çatışmasını da beraberinde getirir. Genç yazarlar, kalem erbapları eski kuşağın vaktinin artık geçtiğini düşünür ve sıranın kendilerine geldiğinde hemfikir olurlar. Abidin Dino gibi pek çok sanatçının bulunduğu yeni kuşak bu anlayıştan yola çıkarak bir dergi çıkarma teşebbüsünde bulunur. Derginin ismi için Yahya Kemal “Kayık” adını önerir, fakat sonuçta “Küllük” olur. Dergide Abidin Dino, Orhan Veli, İlhan Berk, H. İzzettin Dinamo, Asaf Hâlet Çelebi gibi yazarların yazı ve şiirleri yayımlanır. Derginin ikinci sayısında Küllük Beyannamesi yer alır, birkaç örnek vereyim:
-Küllük bir kahvedir.
-Kahve deyip de geçmeyelim.
-Kahve er meydanıdır
-Filan vuruldu kahvede duyulur.
-Kızlar kahve önünde kahkahalar atar, şarkılar mırıldanır.
-Küllük bir kahve ismi demiştik, küllük bir istikamettir de.
9. Yıkım kararı
Gördüğünüz üzere Sait Faik de ekibin bir parçası. İhtişamlı yıllarını 1920’lerle 1950 arasında yaşayan Küllük Kahvesi, yirminci yüzyılın ikinci yarısında maalesef ayakta kalamaz. Beyazıt Meydanı’nı genişletme çalışmaları gereği 1950 sonrası başlayan yol çalışmaları esnasında yıkılır.