1920’li yıllar Amerikan tarihine ülkenin en yaratıcı yılları olarak geçti. Amerika’nın değişimi o kadar çarpıcıydı ki bugün dahi o yıllardan bahsedilirken “kükreyen yirmiler” tabiri kullanılıyor. Kükreme kelimesiyle sadece büyük bir hızla gelişen ekonomi değil radikal bir değişim gösteren yaşam şekli de ifade ediliyor. Bu yıllarda ilk defa şehirlerin nüfusu köy nüfusunu geçti. Ülkenin toplam serveti 1920 – 1929 yılları arasında iki katından daha fazla arttı. Bu durum birçok Amerikalıyı zenginleştirmişti ancak “tüketim toplumu” ismi verilen yeni bir kavram ortaya çıkmıştı. Amerika’nın farklı noktalarındaki insanlar birbirini görmüyordu. Fakat insanlar aynı ürünleri satın alıyor, caz müzik dinliyor, aynı şekilde dans ediyordu. Gelin 1920’li yılların kükreyen Amerika’sına kısa bir yolculuğa çıkalım.
Kükreyen yirmilerin kükreyen yeni kadını
Bu dönemin belki de en tanıdık simgesi kısa saçları ve kısa eteğiyle döneme damga vuran yeni kadın figürüydü. 1920’li yıllarda kadınlar özel alandan çıkıp kamusal alana dahil oldu. Artık cinselliği özgürce yaşıyor, işe gidiyor ve oy kullanabiliyorlardı. Kadınlar ekonomik olarak güçlendikçe şiddete tahammül sınırları düştü. Bu nedenle boşanma oranları arttı. İnsanlar geleneksel Amerikan ailesinin dağıldığını düşünüyordu. Fakat dağılan geleneksel Amerikan ailesi değil, erkek tahakkümüydü. “Hanım hanımcık” tabiri artık tarihte kalmıştı. Kadınlar açık alanlarda sigara içmekten çekinmiyordu. “Asil leydiler”in tamamı naylon çorap kullanmaya başlamıştı. Naylon çorap Amerikan demokrasinin simgelerinden biri kabul edildi.
Doğum kontrol yöntemlerini gizli saklı konuşmak ayıp karşılanmaya başladı. Diyafram gibi doğum kontrol yöntemlerinin kullanım oranı artmıştı. Bu nedenle kadınlar istedikleri zaman çocuk yapmanın keyfini çıkarıyordu. Çamaşır makinesi ve elektrikli süpürge gibi teknolojiler gelişmeye devam ediyordu. Bu nedenle kısa bir sürede ev işlerinin bazı sıkıntıları ortadan kalktı. Böylece kadınlar ilk defa kendilerine zaman ayırmaya başladı. İstatistiklere göre 125 milyon nüfuslu Amerika’nın 100 milyonu her hafta en az bir kez sinemaya gidip film izliyordu. Hollywood dünya devi olma yolunda önemli adımlar atıyordu. Yarı çıplak kadın ve erkek starlar erotizmin dozunu yükseltiyordu. Bu durum muhafazakâr Amerikalıları dehşete düşürürken nüfusun önemli bir kısmı hayatlarından son derece memnundu.
Kitle iletişimi ve tüketim toplumunun oluşması
1920’li yıllarda Amerikan bilim insanları sürekli yeni bir icat gerçekleştiriyordu. Bu icatlar ekonomiye entegre ediliyor, yeni fabrikalar kuruluyor, istihdam yaratılıyor ve insanlar zenginleşiyordu. O yıllarda birçok Amerikalının harcayacak fazla fazla parası vardı. Bu para çoğunlukla giyim, elektrikli ev aletleri ve eğlence için harcanmaktaydı. Özellikle radyo neredeyse tüm evlerin vazgeçilmezi olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk ticari radyo istasyonu olan Pittsburgh, 1920’li yıllarda yayın yapmaya başladı. Üç yıl sonra ülke genelinden 500’den fazla radyo istasyonu vardı. 1920’lerin sonuna gelindiğinde 12 milyondan fazla evde radyo dinlenmekteydi. İnsanlar aynı haberleri, aynı müzikleri dinliyor, her hafta aynı sinemaya gidiyordu.
Kükreyen yirmilerin en önemli tüketici ürünü otomobillerdi. Düşük fiyatlar ve düşük kredi faizleri, arabaları uygun fiyatlı lüks ürünler haline getirdi. Daha sonra otomobiller ihtiyaç hiyerarşisinin üst sıralarına yerleşti. 1929 yılına gelindiğinde her beş insandan birinin arabası vardı. Bu durum yeni bir ekonomik sektör doğurdu. Sürücülerin ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya servis istasyonu ve motel gibi işletmeler çıktı. Dönemin en popüler araba markası Ford’du. Sahibi Henry Ford ise devrim niteliğinde bir karara imza attı. Ford şirketinde çalışan işçilerin günlük kazancı beş dolara çıkmıştı. Maaşlar arttıkça satılan araba miktarı da arttı. Ta ki 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’a kadar.
Popüler kültür etkisi: Caz çağı
Elektriğin evlere girmesi 1920’li yıllar için zaten başlı başına bir devrimdi. Hal böyle olunca radyolar her evin baş köşesinde yerini aldı. Radyolarda Afrika ve Avrupa müziğinin bir karışımı olan caz müziği çalıyordu. Amerika’da ortaya çıkan bu müzik türü, çarpıcı kültürel değişimlerde önemli roller oynadı. Artık caz müzik, kükreyen yirmilerin sesiydi.
New York’taki Cotton Clup ve Chicago’daki Aragon gibi mekanlarda çalan caz grupları kayıt yapmaya başlamıştı. Bu kayıtlar ülke genelindeki radyo dinleyicilerine ulaştı. Bazı muhafazakar Amerikalılar caz müziğin “bayağılığına” ve “ahlaksızlığına” dikkat çekiyordu. Ancak gençler pistte özgürce dans etmekten kendilerini alamıyordu.
Özgürlüğün de bir sınırı var! Büyük alkol yasağı ve yaşananlar
Kükreyen yirmiler döneminde özgürlükler genişlerken bazıları kısıtlanmaktaydı. Örneğin 1919 yılında 18. Anayasa değişikliğinde sarhoş edici likörlerin üretimi ve satışı yasaklanmıştı. 16 Ocak 1920 tarihinde çıkan Volstead Yasası’yla ise ülkedeki taverna, bar ve birahane gibi mekanlar kapatıldı. O tarihten itibaren yüzde 0,5’ten fazla alkol içeren herhangi bir alkollü içeceği satmak yasa dışı oldu. Bu yasaklar içki ticaretini yer altına itti. Artık insanlar herkesin gözü önündeki barlara değil yasa dışı faaliyet gösteren mekanlara gidiyordu. Kaçakçılar, haraççılar ve komisyoncular gibi yeni meslek dalları ortaya çıktı.
Şehirler, ganster gruplar ve diğer organize suç örgütleri tarafından yönetilmeye başladı. Bu yıllarda yasaklar büyük ölçüde göz ardı edilmekteydi. Ancak çok iyi bir şekilde organize olmuş suç örgütleri, kısa bir sürede ülkedeki alkol tedarikini kontrolü altına aldı. Amerikan halkını sarsan bir suç dalgası hükümetin gözleri üzerinde büyüyordu. Bu yasak Beyaz Saray’a çok pahalıya mal olmuştu. En büyük zarar hiç kuşkusuz insanların suç örgütlerine katılmasıydı. Diğeri ise milyonlarca dolarlık vergi kaybıydı. Neyse ki bu durum çok uzun sürmedi. 1933 yılında alkol üretimini, satışını ve tüketimini yasaklayan tüm yasalar yürürlükten kalktı.
Toplumsal gerilim ve kültürel savaş
Kükreyen yirmilerin tek toplumsal gerilimi alkol yasağı değildi. Bu yıllardaki anti komünizm (Kızıl korku) göçmen karşıtı histeriyi üst seviyeye çıkardı. Bu histeri son derece kısıtlayıcı bir göçmen yasasının çıkmasına yol açtı. Doğu Avrupalılar ve Asyalılar gibi “bazı insanların” Amerika’ya gitmesi oldukça zordu. Kükreyen yirmiler döneminde sadece Doğu Avrupa ve Asyalı göçmenler değil Afrikalı Amerikanlar da hedefteydi. Caz müzik, tüketim kültürü, kadın özgürlüğü ve zenginleşme gibi kavramlar sadece beyaz insanlara özgü görülmekteydi. Bu durum Afrika kökenli göçmenlerin varoluş mücadelesini körükledi. Çünkü kükreyen yirmilerde siyahi vatandaşların sosyal hiyerarşideki yeri tehdit altındaydı.
Böylece 1920’li yıllarda Afrika kökenli Amerikan vatandaşlarının mücadelesi daha görünür olmaya başladı. Bu on yıl boyunca siyahi Amerikalılar daha iyi yaşam koşulu, siyasi katılım ve istihdam aradılar. Ancak endüstrileşmenin içine dahil olduklarında sömürülüyorlardı. Beyaz bir insanın maaşıyla siyahların maaşları hiçbir zaman bir olmadı. Çeşitli ırkıçı uygulamalar bu dönemde üst düzeye çıkmıştı. Siyah aktivistler ayrımcı yaşam koşullarına karşı sendikalar ve dernekler etrafında örgütlenmeye başladı. Siyahlar örgütlendikçe beyazlar onları kendi mahallelerinin dışına sürükledi. Böylece sağlıksız yaşam koşullarının hüküm sürdüğü gettolar ortaya çıktı. Kısacası kükreyen yirmiler sadece beyaz Amerikalı vatandaşlar için kükrüyordu.