Cumhuriyet tarihimizin eğitim alanındaki en önemli atılımlarından biri olan Köy Enstitüleri çok nitelikli çalışan bir müessese olarak geride kaldı. Enstitü 17 Nisan 1940’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kabul ettiği özel bir kanunla kuruldu. Amaçsa eğitim alanında köy okullarında görev alacak öğretmenlerin yetiştirilmesiydi. Dönemin milletvekili, yazar, doktor, tıp tarihçisi Osman Şevki Uludağ da bu projenin amacıyla ilgili şu cümleleri sarf etmiştir:
Şehir hayatına, lüks hayata alışmış insanı köyün yoksullukla dolu çevresine atmak mümkün olmuyordu. Doğu illerimizde çalışmak söz konusu olduğu zaman biz daima fedakârlık isteminde bulunuyorduk. Fedakârlık gerekçesini hükümetin kanun tasarısının gerekçesinde de görmekteyiz. Öğretmenleri köylere, yoksunluk çevrelerine atmaya hükümet de imkân görmemektedir. Böyle olunca, buradan yola çıkınca, köy öğretmenlerinin ve köy ustalarının kendi yaşadıkları çevrelerden yetiştirilmelerinde zorunluk vardır. Kanun bu zorunluktan doğmaktadır. Köy Enstitüleri bildiğimiz gibi köyde yaşayan insanlar için bir eğitim yuvası oldu olmasına, ancak daha da fazlası oldu: Burada kültürle sanatla ilgilenen gençlerin yetiştirilmesi enstitünün bir kültür sanat merkezi olmasını da sağladı. Bu alanda enstitünün en önem verdiği noktalardan biri de müzik oldu.
Köy çocuklarına köyde eğitimi amaçlayan enstitü çocuklara örgün eğitim vermenin yanı sıra onların velilerine de yaygın eğitim veriyordu
Kültür – sanata verilen önem çocukların eğitimden geri kalmaması için çabalayan enstitünün sanata, daha da özelinde müziğe yer açmasını sağlıyordu
İşte bu düşünceden hareketle Köy Enstitüleri yalnızca matematik, Türkçe gibi derslerden oluşmuyor, öğrencilerin sanatla buluştuğu bir platform da oluyordu
Köy Enstitüleri bu bağlamda bir kültür sanat merkezi de oluyor ve özellikle müziğe çok değer veriliyordu
Genç cumhuriyetin istikbali olan gençlerin yetiştirilirken bu sayede tek ses tek yürek olmaları amaçlanıyordu
Sanata verilen değer içerisinde müziği ayrıca kıymetli bulan Enstitü bu sayede Batı ile Doğu’yu, Kuzey ile Güney’i tek çatı altında toplayabiliyordu
Tüm bu sebepler gereğince Köy Enstitüleri eğitimi içerisinde bir müzik programı da veriliyordu. Bu programa göre her öğrenciye minimum on iki marş, yirmi bir tatbikat şarkısı, otuz beş halk türküsü ve yöresel oyun havaları öğretiliyordu
Marşların içinde; “İstiklal Marşı”, “Cumhuriyet Marşı”, “Akdeniz Marşı”, “Türklük Marşı”, “Gençlik Marşı”, “Köy Enstitüsü Marşı” gibi milli duygulara hitap eden örnekler yer alıyordu
Tatbikat şarkıları arasında; “Bebeğin Dansı”, “Yalancı Çoban”, “Yaşasın Okulumuz”, “Türk Yemişi Yiyelim”, “Anadolu” gibi genellikle Batı ülkelerinin çocukluk şarkılarından uyarlanan, bazıları da Türk bestecileri tarafından hazırlanan çocuk ve gençlik şarkıları yer alıyordu
Halk türküsü ve oyun havaları repertuarı ise; “Mecnunum Leyla’mı Gördüm”, “Çanakkale İçinde”, “Topal Koşma”, “Hayrano”, “Eşimden Ayrıldım”, “Burçak Tarlası”, “Sarı Zeybek”, “Tuna Havası” gibi Anadolu’daki çeşitli yörelerin ezgilerinden oluşuyordu
Kaynak: 1