Kim bilir, birilerinin, ülkemiz tarihindeki küçük(!) dokunuşları olmasa, bugün nasıl bir yerde yaşıyor olurduk? Küçücük şeyler, ülkemizin kaderini değiştirmiş olabilir; ve yine aynı küçük şeyler, belki de bu kaderi değiştirebilirdi.
Şimdi size muhtemelen daha önce duymadığınız bir isimden bahsedeceğiz: Kirkor Divarcı. Bakın onun hikayesi, nasıl tarihin tozlu sayfalarına hapsedilmiş ve hatta o sayfalar yakılmış…
1959 yılında, Bandırma’da lise öğrencileri tarafından, Türkiye’de eşi benzeri görülmeyen bir kulüp kurulur: Bandırma Füze Kulubü
Bu gençler, oldukça kısıtlı imkanlara rağmen hemen işe koyulurlar, hesaplar kitaplar yapılır ve ardından da pratik denemelere başlanır. Liseli gençlerin kurduğu kulübe katılanların sayısı da giderek daha fazla artmaktadır.
Ve kulüpteki gençler arasında her şeyden vazgeçecek kadar kararlı bir isim vardır: Kirkor Divarcı
Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı olan Divarcı, sırf bu uğurda birçok fırsatı elinin tersiyle itmiştir.
Divarcı, nişanlısı ile biriktirdikleri 400 lirayı, füzenin ilk hali için, hiç düşünmeden kullanacak kadar gönül vermiştir bu işe…
Divarcı, projesini önce İstanbul Teknik Üniversitesi’ne onaylatır. Ardından da Türk Silahlı Kuvvetleri ile temasa geçer. Ordunun da desteğiyle, ilk füze fırlatışını gerçekleştirir.
19 Eylül 1962… Divarcı’nın, ordunun da desteğiyle hayata geçirdiği projesi, “Marmara 1” adı verilen ve üzerinde ay yıldız olan 1 metre 33 cm’lik, 1.5 kiloluk ilk Türk füzesi, semaya çıkar…
Deneme atışında 10 bin metre yükselip 150-200 metre uzağa düşer. Bu da, denemenin başarılı olduğu anlamına gelir.
Bazı teknik başarısızlıklar ve şanssızlıklar olsa da Marmara-I, gökyüzünü zorlayan “ilk gerçek füzemiz” olarak tarihe geçer. Ve bu başarı füze çalışmalarını sürdürenlere de cesaret verir…
Divarcı’nın başka füze denemeleri de olmuştur(Marmara-II). Zaman içerisinde giderek daha da başarılı bir hale gelen füze çalışmaları sonucunda, Bandırma Füze Kulübü’nün İstanbul ve Ankara’da şubeleri açılır. Sonra da hiç durmadan füze gönderilmeye başlanır. Marmara-I ve Marmara-II’yi Hürriyet-I ve Hürriyet-II takip eder…
Divarcı’nın umut vadeden çalışmaları ve bu işe gönül vermiş idealist gençler sayesinde, zamanla daha da güzel gelişmeler yaşanır…
Örneğin “Aktrüs” isimli bir proje üzerinde çalışılmıştır. Buna göre 4 m, 500 kg ağırlığında olması planlanan füzeyle birlikte, uzaya ilk kez bir canlı gönderilecektir(fare).
Sonra görünmeyen bir el, füze çalışmalarını yapanlara “bitti” der. Ve Kirkor Divarcı’nın evinde çıkan ani bir yangınla, tüm projeler kül olur…
Bu olayın üzerine gidilmez ve hala da aydınlatılabilmiş değildir. Deneme alanları kapatılır ve çalışmalar birden bire sonlandırılır.
Kısacası, 1959 yılında umut verici bir şekilde başlayan ve 1963’te zirveye çıkan çalışmalar, faili meçhul bir bıçakla kesilir.
İster istemez insan düşünüyor; bilinen ama bilinmezlikten gelen bu karanlık süreç, eğer böyle olmasaydı; bugün hava savunmamız için milyonlarca dolar harcar mıydık yine?
Peki hiç bilinmeyen, hatta bugün bile araştırmak istediğimizde sağlıklı ve yeterli bilgiye ulaşamadığımız bu hikayeye, şaşırdık mı? Hayır.