Evrenin gizemlerini çözmeye çalışan bilim insanlarının karşısına çıkan en ilginç bilmecelerden biri, karanlık madde nedir sorusudur. Yıldızlar, gezegenler, toz bulutları ve gazlar… Bildiğimiz her şey aslında evrenin yalnızca küçük bir kısmını oluşturur. Geriye kalan büyük bir bölüm ise gözle göremediğimiz, ama etkilerini açıkça hissedebildiğimiz gizemli bir maddeye aittir: karanlık madde. Peki bu görünmez karanlık madde nedir, ne işe yarar, nasıl oluşmuştur ve neden bu kadar önemlidir? İşte bilim insanlarının ortaya koyduğu 5 çarpıcı gerçek…
1. Evrenin büyük kısmı görünmez: Karanlık madde nedir, neye denir?
Öncelikle karanlık madde ne demek sorusuna açıklık getirelim. Karanlık madde, ışık yaymayan, yansıtmayan ve doğrudan gözlemlenemeyen bir madde türüdür. Ancak kütleçekim etkisiyle varlığını hissettirir. Galaksilerin nasıl döndüğünü, kümelerin nasıl bir arada kaldığını ve evrenin neden bu kadar düzenli olduğunu açıklamak için bu görünmez bileşene ihtiyaç duyulur.
Evreni oluşturan enerji bütçesine baktığımızda tablo şaşırtıcıdır: normal madde yalnızca yaklaşık %5’lik bir yer kaplar. Geriye kalan kısmın %27’sini karanlık madde, %68’ini ise karanlık enerji oluşturur. Yani, evrende gördüğümüz her şey aslında buzdağının görünen kısmı gibidir. Bilim insanları karanlık maddeyi doğrudan tespit edemese de galaksilerin hareketleri ve ışığın uzayda bükülme biçimi gibi dolaylı kanıtlar bu maddenin varlığını güçlü biçimde destekler. Öyle ki, karanlık madde ne işe yarar dendiğinde, cevabı basittir: Evrenin iskeletini oluşturarak her şeyin bir arada kalmasını sağlar.
2. Normal madde yeterli değil: Karanlık nasıl oluşur?
Evrenin doğum anına, yani Büyük Patlama’ya dönersek, orada yalnızca protonlar, nötronlar ve elektronlardan oluşan bir karışım vardı. Ancak yapılan ölçümler, bu normal maddenin evrendeki toplam yoğunluğun yalnızca %4,9’unu oluşturduğunu ortaya koydu. Geri kalan kütle nerede? İşte bu noktada karanlık madde devreye giriyor. Karanlık madde nedir kısaca özetlemek gerekirse: Evrenin kütle dengesini sağlayan, görünmez ama devasa bir bileşendir. Eğer yalnızca bildiğimiz atomlardan oluşan madde olsaydı, galaksiler birbirinden çoktan kopmuş olurdu. Yani karanlık madde, galaksilerin dağılmasını önleyen kozmik yapıştırıcı gibidir.
Bilim insanları karanlık maddenin neyden oluştuğunu kesin olarak bilmiyor. Bazı teoriler, Standart Model’in ötesinde yeni parçacık türlerinin varlığını öne sürüyor. Diğerleri ise kara deliklerin ya da nötrinoların bu rolü oynayabileceğini savunuyor. Ancak yapılan ölçümler, karanlık maddenin sıradan baryonik maddeden (yani atomlardan) oluşmadığını net biçimde ortaya koydu. Bu da onu, evrendeki en gizemli bileşenlerden biri haline getiriyor.
3. Karanlık madde olmadan evren bu hâlde olamazdı
Karanlık madde olmasaydı, evren bugünkü şeklini alamazdı. Karanlık madde ne işe yarar sorusunun cevabı tam da burada yatıyor. Büyük Patlama’dan sonra evren genleşirken, madde ve radyasyon arasındaki etkileşimler galaksilerin oluşumunu şekillendirdi. Ancak yalnızca normal maddeyle bu yapı mümkün olmazdı; çünkü radyasyonun basıncı, yoğunluk artışlarını sürekli dengeleyerek madde kümelerinin büyümesini engellerdi.
Karanlık madde ise ışıkla etkileşime girmediği için bu baskıdan etkilenmez. Bu sayede, evrenin erken döneminde ilk yoğunluk düzensizlikleri karanlık madde tarafından korunmuş, daha sonra bu bölgeler yıldızların ve galaksilerin doğduğu çekim merkezlerine dönüşmüştür. Kozmik mikrodalga arka plan ışıması yani Büyük Patlama’nın fosil parıltısı bize bu sürecin izlerini sunar. Bu ışımanın detaylı analizi, evrende karanlık madde olmadan gözlenen desenlerin açıklanamayacağını gösterir. Kısacası, karanlık madde olmadan ne galaksiler, ne yıldızlar, ne de biz var olabilirdik.
4. Karanlık madde neyden oluşur? Parçacık mı, alan mı?
Peki, karanlık madde neyden oluşur? Bu soru hâlâ fiziğin en büyük gizemlerinden biri. Çoğu bilim insanı karanlık maddenin, Standart Model’in dışında kalan yeni bir parçacık türü olduğuna inanıyor. Bu parçacıklar ışıkla etkileşime girmiyor, dolayısıyla görünmezler; ancak kütleçekimi sayesinde etkilerini fark edebiliyoruz. Buna karşılık bazı araştırmacılar, karanlık maddenin bir alan gibi davranabileceğini, hatta kütleçekim yasalarındaki küçük değişikliklerle açıklanabileceğini savunuyor. Ancak gözlemler, karanlık maddenin bir parçacık gibi davrandığını gösteriyor.
Çünkü karanlık madde, enerji alışverişine girmeyen, çarpışmayan ve galaksiler arasında serbestçe hareket eden bir madde tipi gibi davranıyor. Eğer bu doğruysa, evrenin dört bir yanına dağılmış, sayısız görünmez parçacık aslında uzay dokusunun temel bir parçası olabilir. Bu durumda karanlık madde ne kadar sorusu da önem kazanıyor: Mevcut kozmolojik verilere göre, evrende normal maddeden beş kat daha fazla karanlık madde bulunuyor. Başka bir deyişle, evrenin ağırlığının büyük kısmı görünmeyen bir madde denizinden geliyor.
5. Karanlık madde ne zaman keşfedildi?
Karanlık maddenin hikâyesi, aslında 1930’lu yıllara dayanıyor. İsviçreli astronom Fritz Zwicky, galaksi kümelerinin hareketini incelerken, gözlemlenen hızların görünür maddeyle açıklanamayacak kadar yüksek olduğunu fark etti. Bu, eksik kütle problemi olarak adlandırıldı. İşte o noktada bilim dünyası karanlık madde ne zaman keşfedildi sorusuna yanıt aramaya başladı.
Yıllar boyunca yeni gözlemler yapıldı, teoriler geliştirildi. Vera Rubin’in 1970’lerde galaksi dönüş hızlarını ölçmesiyle tablo netleşti: Galaksiler, sahip oldukları görünür maddeyle bu kadar hızlı dönerken dağılmıyorlarsa, görünmeyen bir madde onları bir arada tutuyor olmalıydı. Bu, karanlık maddenin varlığına dair en güçlü kanıtlardan biri oldu. Bugün hala bu gizemli bileşeni doğrudan tespit edemedik. Ancak yerçekimi merceklenmesi, kozmik mikrodalga arka plan analizi ve bilgisayar simülasyonları sayesinde karanlık maddenin etkilerini açıkça gözlemliyoruz. Kısacası, onu göremiyoruz ama evrenin her yerinde izlerini taşıyor.