Edebiyat tarihi, birbiriyle kıyaslanan şairler, yazarlar, romancılarla doludur. Tolstoy – Dostoyevski, Nâzım Hikmet – Necip Fazıl bunun en popüler yerli ve yabancı örnekleridir. 1922 Mayıs’ındaki bir davette iki ölümsüz yazar James Joyce ile Marcel Proust’un karşılaşmaları da edebiyatseverler için iştah kabartıcı bir olaydır. Bir tarafta 20. yüzyıl edebiyat dünyasını dipten sarsan, Ulysses gibi okunabilmesi en zor, en karmaşık eserlerden birini veren İrlandalı Joyce (1882 – 1941), diğer yanda hayatının yaklaşık son yirmi yılını 7 ciltte bir araya getirerek aynı yüzyılın en sağlam külliyatlarından birini yazan Fransız Proust (1871 – 1922). Gelgelelim, birbirlerine tesadüf eden bu iki yazarın sohbetleri pek de iç açıcı ya da esinlenilecek bir şekilde ilerlemedi.
Hastalığının iyice artmaya başladığı 15 Mayıs 1922’de Proust, Ballets Russes dansçılarının şerefine düzenlenen bir ziyafet için Hotel Majestic’e doğru yola çıkar. Bu bir “post performans” partisidir


Parti gece saat on ikiden sonra başlar. Hastalığı nedeniyle bir süredir ortalarda görünmeyen Proust için, bu saatler yaşamak için en uygun saatlerdir


İleri boyutlarda hasta olan ve zaten bu partiden yaklaşık altı ay sonra ölen Proust, içerisi ne kadar sıcak olursa olsun üstündeki kürk paltoyu çıkarmaz


James Joyce, partiye Proust’tan sonra ve geç gelir. Bir davete katılmasına karşın smokin giyinmeyi unutur


İrlandalı yazar bu durumundan dolayı utanıp yerin dibine girer ve utancını gizlemek adına yoğun bir şekilde içki içmeye başlar


Partinin ilerleyen saatlerinde iki büyük yazar tanıştırılır. Aralarında geçen diyalogla ilgili farklı söylentiler varsa da biz Joyce’un bir arkadaşına yazdığı mektupta bu bölümle ilgili kısma bakalım


“Diyalogumuzun büyük bölümü sadece ‘Hayır’ kelimesinden oluştu. Proust bana şu ve şu asilzadeyi tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben ‘Hayır’ dedim”


“Daveti veren ve bizi tanıştıran kişi, Proust’a Ulysses kitabını okuyup okumadığını sordu, o da ‘Hayır’ dedi


Parti sonrasında Proust ve arkadaşları bir taksiye binerler. Araç tam kalkacakken kapının önünde James Joyce belirir


Birden ve kimseden davet beklemeyerek kendisini taksiye atan Joyce, herhalde kitabının Proust tarafından okunmadığına içerlemiş olacak ki birtakım kasıtlı hareketlere girişir


Sağlığı yerinde olmayan Proust’un yanında taksinin camını açan Joyce, daha da ileri giderek bir puro yakar


Proust ise astımla başı dertte olmasına rağmen ona bir şey söylemez ve arkadaşlarıyla kesintisiz olarak sohbet etmeye koyulur


Taksi Proust’un evinin önüne geldiğinde yazar araçtan iner ve bu sırada Joyce’a herhangi bir vedada bulunmaz


Marcel Proust’un arkadaşlarından Sydney Schiff taksinin Bay Joyce’u da eve bırakmasını söyler ve Joyce da bu teklifi kabul eder


Taksi uzaklaşır, Proust evin yolunu tutar ve böylece yirminci yüzyılın iki deha yazarı birbirlerinden yavaş yavaş uzaklaşırlar

