Yıkımından önceki son iki yüz yıla yakın bir süre boyunca bilimden, sorgulamaktan korkarak şeyh eteklerine sığınanların yönetimde söz sahibi olmaya başladığı Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreci oldukça karışık geçmiş, Dingo’nun ahırı misali özellikle Avrupa devletlerinin ve nasibini bırakmak istemeyen Rusya’nın açık hedefi ile doğrudan müdahalelerine sahne olan devleti olmuştu. Çünkü Osmanlı Devleti Hasta Adam’dı, parçalanmalıydı, yıkılmalıydı. Anlayış bu doğrultuda ilerlerken “memleket dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hiyanet içinde” olmayı marifet sayıyordu.
İttihat Terakki Fırkası’nın vatansever olduğundan şüphe duyulmayacak isimlerin hataları ve özellikle Enver Paşa’nın hayalleri peşinde koşması felaketin zeminini hazırlamış ve Birinci Dünya Savaşı sonrası ülke topraklarının emperyalistlerin isteği doğrultusunda bölüştürülme süreci başlamıştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan tam 6.5 ay sonra,15 Mayıs 1919’da Yunan askerlerini taşıyan gemiler İzmir Limanı’na girmiş, bu askeri birliklere destek amaçlı limanda demirli olan İngiliz, Fransız ve Amerikan savaş gemileri destek vermişti.
15 Mayıs 1919 tarihinde İşgal edilen İzmir ve olayın perde arkasının detaylandırılması bugünlere ışık tutacak türden.
1. Osmanlı Devleti bitmiş ama saltanat tahtını kaybetmemek uğruna işgalcilerle iyi geçinme derdine düşmüştü
İzmir’in işgali oldukça önemli ve bir o kadar hassas bir konuydu.
Avrupa’nın Hasta Adamı emperyalistlerin ağzını sulandıran, iştahını kabartan bir coğrafyanın üstündeydi ve 6 asrı devirmişti. Dolayısıyla yaş haddidden emekli edilmeli, toprakları da bölüşülmeliydi.
2. Onlar Konseyi ve Dörtler Konseyi’ni Üçler Konseyi takip etti
Mondros Mütarekesi’nin 7. ve 24. maddeleri Osmanlı Devleti’nin parçalanması için istenilen tüm bahanelere kılıf bulacak türdendi. Bu nedenle anlaşmaya dahil edilmiş ve Rauf Orbay’ın da aralarında bulunduğu heyetçe imzalanmıştı.
Otuzdan fazla devletin katılımıyla batan gemilerin mallarına hücum etmek isteyen Avrupa’nın istediği doğrultuda şekillendirilen Paris Konferansı başlamıştı. Burada önce “Onlar Konseyi” kurulmuş, ardından “Dörtler Konseyi” oluşturulmuş ancak İtalya’nın doymaması nedeniyle saha dışında kalmasıyla son olarak “Üçler Konseyi” işgallerin sinyalini en net şekilde vermişti.
3. İstanbul Hükümeti ve Saltanat aylar öncesinden yoklanmaya başlandı
İtilaf Devletleri işi sıkı tutmak istediğinden Kasım 1918 itibariyle İstanbul yönetimiyle irtibatlarını güçlendirmiş ve işgallere uygun zemin yaratılması için çabalarını güçlendirmişti. İstanbul ise direnç göstermek bir yana tahta dokunulmaması sözü karşılığında elde ne var ne yok babasının malıymışçasına Avrupa’nın önüne sermekteydi.
4. İşgalden üç gün önce Paris’te verilen işgal kararı
İzmir’in işgal edilmesi kararı resmen 12 Mayıs 1919 Pazartesi günü verilmiş ve detaylar ilk kez bu tarihte kesinleştirilmişti.
İzmir’e çıkacak Yunan Birinci Tümeni Selanik Limanı’ndan yola çıkmış ve kendilerine verilen destek ile İzmir’e varmıştı.Yunan birliklerine İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe da “Iron Duke” adlı amiral gemisiyle eşlik etmişti.
5. Kambur İzzet ve Ali Nadir Paşa’nın kente atanması
Dirençle karşılaşılacağının farkında olan İstanbul Hükümeti, İzmir’de bu direnişin başı olarak gördüğü bölge komutanını kızağa çekerek yerine Ali Nadir Paşa’yı kentin valiliğine de Kambur İzzet’i atamış ve böylece direncin kırılmasını amaçlamıştı.
Ancak onlar yerel direnci yenmeye çalışıp ihanete bulanırken Yunan erlerinden dipçik yiyerek haysizetsizliklerini ortaya koymuşlardı.
6. 14 Mayıs gecesi
İşgal haberinin yayılmasıyla İzmir karışmış ve Reddi İlhak Cemiyeti ile birlikte vatanseverler olası işgali protesto etmek amacıyla geç saatlere kadar sokaklardan çekilmemişti. Buna karşılık bir kesim Yunan işgalini hoş karşılamaktaydı.
15 Mayıs sabah, saat 7.30’da 1. Yunan Kolordusu’na bağlı Larissa Tümeni olarak adlandırılan 1. Tümen İzmir’e çıkmaya başladı. Emperyalist devletlerin savaş gemileri de işgale bekçilik yapmak üzere İzmir Limanı’nda topların ağızlarını kente çevirmiş olarak bekliyorlardı. Saat 08:40 sularında birlikler İzmir’de işgale resmen başlamıştı.
7. Türkler öfkeli Rumlar sevinçli
Türkler işgale karşı protesto gösterilerinde tepkilerini ortaya koyarken işgali olumlu gören Rumlar var olan bir işgalden özgürlüğe koşarcasına karaya çıkan Yunan birliklerini sevinç gösterileriyle karşılamıştı. Bu sırada Yunan birliklerini daha yakından görmek isteyenlerin yarattığı izdihamda dokuz kişi hayatını kaybetmiş ve ölen Rumlar için sorumlu görülen Türk yetkililer linç edilmeye çalışılmıştı.
8. Hasan Tahsin ve Bağımsızlığın İlk Kurşun’u
Gazeteci Hasan Tahsin, işgalin gerçekleşeceği sabah saat 07:30’da bulunduğu kıraathaneden koyu takım elbisesiyle yoldan geçen birliklerin yanına yanaşmış ve belindeki silahını çıkararak ard arda ateşlemişti. Yunan askerlerine açtığı ateşle dört kişiyi öldürmüş ancak diğer askerlerin açtığı ateşle yere yığılmıştı. Yunan askerlerinin öfkesi dinmemiş olacak ki, yerde cansız yatan Hasan Tahsin’in naaşını dipçik darbeleriyle delik deşik etmeye çalışmışlardı.
9. İzmir’in işgali İtilaf Devletleri’nin hatasıydı
Askeri birlikleri Mondros Ateşkes Antlaşması gereği dağıtılmış olan ve valisine kadar peşkeş merakında boğulan ihanet düşkünü sözde yöneticilere inat sivil bir direnişe yol açan İzmir’in işgali ülke genelinde büyük tepki yaratmıştı.
10. İzmir’in işgal edildiği tarihte Kurtuluş Savaşı için yola çıkmaya hazırlanan Mustafa Kemal
15 mayıs’ta Padişah Vahdettin ile görüşen Mustafa Kemal, bu görüşmenin ertesi günü Bandırma Vapuru ile yola çıktı.
Ulu Önder, İzmir’in işgaline dair gelişmeleri yakından takip etmiş ve son Yunan birliklerinin yut dışına itildiği 9 Eylül 1922 tarihine dek devam edecek olacak istiklal mücadelesinin detaylarını planlamaya koyulmuştu.