Fransız esintisi ve diplomatik temaslarıyla güzeller güzeli bir şehir Cenevre. Ayrıca doğadan sanata, lezzetten mimariye oradan tarihe derken gezilecek, görülecek müthiş yerlere sahip. Bugün canımız gezmek istediği için düşündük, düşündük Cenevre’de karar kıldık ve gidildiğinde neler yapılabilir derleyelim istedik.
1. En eski ve görkemli yapılardan Saint-Pierre Katedrali’ni görmek
İnşası 16. yüzyıla dayanan gotik mimari yapı, şehrin kilit noktalarından birini oluştururken kendine özgü çekiciliğiyle isteseniz de istemeseniz de gidilecek ilk yer olmayı kapıyor. Girişi ücretsiz olan bu katedral aynı zamanda alt katında İsviçre’nin geçmişi ve yaşayanların hayatlarının anlatıldığı arkeolojik bir kazı alanı bulunduruyor. Yukarı, kuleye çıktığınızda ise şehrin manzarasını hangi açıdan çekeceğinizi şaşıracağınız fotoğraflar için uğraşacaksınız.
2. Uğruna intihar edilmiş Jet d’Eau fıskiyesi altında biraz ıslanmak
Cenevre’nin simgelerinden biri olan Jet d’eau, Cenevre Gölü’nün tam ortasında yer alıyor. Bildiklerinize pek benzemeyen bu devasa fıskiye 140 metreye kadar çıkabiliyor. Trajikomik bir hikayesi olan bu fıskiye, yapıldığı dönemde mühendisi suyun 140 metreye kadar çıkacağını iddia eder. Çalışmalar sonunda, açılış günü geldiğinde su sadece 70 metreye kadar çıkabilir ve mühendis o gece intihar eder. Ancak ertesi gün fıskiye yeniden çalıştırıldığında görülür ki su 140 metreye çıkabiliyordur.
3. Reform anıtı ve müzesi önünde küçücük kalmak
Cenevre Üniversitesi‘nin bahçesindeki bu dev heykeller 1909 yılında protestan reform hareketlerinde yaşananların anısına yapılmış. John Calvin, William Farel, Théodore de Bèze and John Knox’un 5 metre yüksekliğinde heykelleri bulunan anıt, eski şehrin duvarlarının üstünde duruyor. Heybetinden sual olunmayan bu yapının hemen yanındaki Reform Müze’sinde de o döneme ait bilgiler bulunuyor.
4. Farklı çiçeklerle, farklı zamanlara kapılmak
Her mevsim farklı çiçek ve bitkilerle değişen 4 metrelik koca çiçek saat 1955 yıllarında Cenevre’de çalışan bahçıvanlar tarafından tasarlanmış. Leman Gölü yakınlarındaki ‘İngiliz Bahçesi’nde görülebilecek dev tik tak aynı zamanda güneş enerjisiyle çalışıyor.
5. Kısaca sanat ‘Neuve Meydanı’nda atla göz göze gelmek
Rath Müzesi, Büyük Tiyatro, Cenevre Müzik Konservatuarı ve Victoria Konser Salonu gibi sanat merkezlerine ev sahipliği yapan meydan tam ortasında 1787 – 1875 yılları arasında yaşamış General Guillaume Henri Dufour’un atlı heykeliyle karşılıyor gelenleri. Generalliğinin yanında mühendis ve profesör olan Dufour, İsviçre Dağlarının haritadaki son halini vermiş kişi.
6. Arada kalmış Cenevre Gölü’nün arasında kalmak
Le Mans diğer adıyla Cenevre Gölü, İsviçre ile Fransa arasında yer alarak 581 kilometrelik bayağı büyük bir alan kaplıyor. Gemiler, yatlar, yelkenlilerle etrafı çevrilen gölde isteğe göre tekne turları yapılabilir.
7. Şıklığın merkezi Rue de Rhone’da nereye gireceğinizi şaşırmak
Modasız nefes alamayanlar için seçenekler genişliyor; işte burası kentin alışveriş cenneti ya da cehennemi diye adlandırılan noktası. Hiçbirini bilmediğim ama şu an çok ünlü olduğunu öğrendiğim markaları bulunduran bu alan kürklerden mücevherlere varana kadar her şeyi barındırıyormuş. Bunun yanında cadde üzerinde zaman zaman eğlence ve aktiviteler düzenleniyormuş.
8. Uluslararası Kızıl Haç Müzesi’ne gidip dokunaklı bir gün geçirmek
Kurulduğu günden beri savaş ve şiddet mağdurlarına yardım eden Uluslararası Kızıl Haç Müzesi’nin (International Red Cross and Red Crescent Museum) kurulumu 1863 yılına dayanıyor. Üç bölümden oluşan müzede Kızıl Haç ve Kızıl Ay’ın nasıl kurulduğunu, şimdiye kadar yapılan faaliyetleri, fotoğraf ve belgeli görmek mümkün.
9. Sandalyenin altında durmak
Tamı tamına 5.5 ton ağırlığında 12 metre uzunluğunda bir sandalye… Nations Meydanı’ndaki bu kırık sandalye anıtı 1997 yılında Daniel Berset tarafından savaş sırasında mayınla ayağını kaybeden ‘Kara Mayını Kurbanları’ anısına yapılmış. Yepı, insana düşündürdükleriyle boyundan daha büyük şeyler yapıyor.
10. CERN görmeden gitmemek
Döndüğünüzde etrafınızdan ‘ne demek CERN’e gitmedim?’ haykırışlarını duymak istemiyorsanız, buranın adresini öğrenseniz iyi olur. 12 ülkenin katılımıyla 1954 yılında kurulan 3000 kişilik personeli ve yüzlerce binası ile dünyanın en büyük parçacık fizik laboratuvarı. Yeterince doğa, sanat, tarih gördük dediğiniz noktada kapısına dayanabileceğiniz Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi, sizi evrenin temel yapısı hakkında düşündürtebilir.
11. Neoklasik ve barok stildeki Ariana Müzesi’ni adımlamak
Ariana Parkı içinde yer alan Gustave Revillioad tarafınca 1877 yılında inşa edilmiş. Müze koleksiyonunda, dünyanın dört bir yanından gelen ve 2000 parçadan oluşan cam, çömlek ve seramik gibi sanatsal önemi olan parçalar bulunduruyor.
12. Birleşmiş Milletler binasını arşınlamak
Buralara kadar gelmişken bir de Birleşmiş Milletler binasına gireyim derseniz kimse size engel olmayacaktır. Kimliğiniz yanınızda olduğu müddetçe rehber eşliğinde binayı istediğiniz gibi gezebiliyorsunuz.
13. Şehrin en büyük Sanat ve Tarih Müzesinde gezinmek
1910 yılında kurulan müze şehrin en büyük sanat binası olma şerefine nail. Antik zamanlardan bugünlere uzanan batı medeniyetleri tarihini anlatan eserleri görmek için müze girişindeki el kitapları veya sesli kitaplardan yararlanılabilir.
14. Parc des Eaux-Vives’te yuvarlanmak
60 hektarlık alanıyla Leman Gölü kenarındaki yeşiller yeşili park insana göle karşı yuvarlanmaktan başka çare bırakmıyor.