Halk arasındaki söyleyişte “bakar kör” olmakla suçlandınız mı hiç? Bu suçlamayı hak ettiğinizi düşünmenize sebep olacak davranışlarda bulundunuz mu peki? Örneğin, aradığınız herhangi bir eşyayı, o eşyanın gözünüzün önünde olmasına karşın göremediğiniz oldu mu? Halk arasında amiyane bir tabirle “bakar kör olmak” diye karşımıza çıkan bu durumun literatürdeki karşılığı ise istem dışı körlük. Peki nedir istem dışı körlük? Bu durumun hayatımızdaki ciddiyeti ve oluşma sebepleri nelerdir? Buyurun, birlikte detaylara inelim.
İstem dışı körlük: Inattentional blindness
Bilimsel açıdan yaklaştığımızda karşımıza çıkan tanımlarda genellikle; söz konusu durumun gruplarda, şirketlerde, devlet kurumlarında, karar alıcılarda ve politika yapıcılarında (sistem yürütücülerinde) görüldüğünden söz ediliyor. Aslında bu saydığımız kitlelerde görülmesi önemli hale geliyor. Ancak deneyimlerinizi düşünün lütfen. İşte o zaman fark edeceğiniz üzere hepimizin başına gelen bu durumun her birey için geçerli olabileceğini anlıyoruz.
İstem dışı körlük durumunun bir diğer adı ise ‘algısal körlük’ yani ‘perceptual blindness’tir.
Bakmakla görmek arasındaki farkı ayırt etmemize odaklanalım. Bu felsefi sayabileceğimiz durum ilk kez iki psikoloğun katkısıyla literatüre girdi; Arien Mack ve Irvin Rock isimli iki psikoloğun incelemesiyle kaynaklara geçti.
Bu durumu, bir ‘görme bozukluğu’ olarak adlandırırsak hataya düşeriz. Daha doğru bir ifade şekli ortaya koymak istersek, “psikolojik dikkat eksiliği”dememiz nitelikli bir özet olacaktır.
Kaldı ki çocuklarda da gördüğümüz dikkat eksikliği, onların öğretim hayatı ve sosyal yaşantısı için de sorunlara yol açabiliyor.
İstem dışı körlük araştırmalarındaki ölçekler
Bir olayın istem dışı körlük olarak sınıflandırılması için gereken ölçütler şu şekildedir:
- Gözlemleyen kişi görsel bir olayı veya nesneyi fark edememeli
- Nesne ya da olay tamamen görülebilir olmalı
- Gözlemciler bilinçli olarak algıladıkları durumda rahatlıkla nesneyi tanımlayabilmeli
- Olay beklenmedik olmalı. Ve nesneyi veya olayı görememe görsel uyarıcının kendisinden değil, başka bir görsel olaya odaklanmaktan kaynaklanmalıdır.
- Bu deneyimi yaşayan bireyler, davranış üzerinde belirleyici bir rol oynayan bu etkiden genellikle habersizdirler.
İstem dışı körlük; değişim körlüğü, tekrarlama körlüğü, görsel maskeleme ve dikkat kırpılması gibi görsel farkındalık bozukluklarıyla alakalı olup onlardan farklıdır. İstem dışı körlüğü diğer farkındalık bozukluklarından ayıran en önemli nokta fark edilmemiş uyarıcının beklenmedik olmasıdır. Bu durumu diğer farkındalık bozukluklarından ayıran bir nokta var; istem dışı körlüğe sebep olan fark edilmemiş uyarıcının beklenmedik olmasıdır. Bahsi geçen uyarıcının beklenmedik doğası istem dışı körlüğü önceden adı geçen dikkat kırpması gibi dikkat bozukluklarından ayırır. Kabul etmek gerekir ki bilişsel sürecin eksikliğinin aksine istem dışı körlük, görüş alanındaki bir öğeye bilinç olarak dikkat edilememesi yüzünden ortaya çıkıyor.
Tamamen görülebilir fakat beklenmedik nesneyi başka bir olaya ya da nesneye odaklanmaktan dolayı fark edememe durumu olan istem dışı körlük gibi buluşlar beyinin görsel bilgiyi nasıl depoladığı ve düzenlediği ile ilgili görüşleri değiştirmiştir. Ayrıca bu buluşlar beyin ve özellikle bilişsel süreç hakkında ileriki araştırmaların yapılmasını sağlamıştır.
İstem dışı körlük ve bilişsel yakalama
Bilişsel yakalama ve bilişsel tünelleme gözlemcinin mevcut çevreden çok elindeki araçlara, işe, içsel düşüncelere odaklanmasından kaynaklanan bir istem dışı körlük olayıdır. Bir sürücünün araba sürerken yola odaklanmayıp hız-ölçere odaklanması bilişsel yakalamadan (cognitive capture) mağdur olduğunun örneğidir.
İstem dışı körlük durumunun sebepleri
Bilim insanları, bu durumun sebebini “algı yükü” olarak özetliyor. Şöyle ki; son derece dikkat isteyen bir iş yapmak üzere olduğunuzu düşünün. Bu durumda odaklanmanız gereken iş dışında farklı uyarıcıları fark edebilmek oldukça zordur. Başka bir ifadeyle algı yükü ve uyarıcı arasında ters orantıdan söz konusu. Öte taraftan ‘bellek bozukluğu’ teorisi de bu psikolojik körlüğü etkileyebiliyor.
En basit haliyle şöyle düşünebiliriz; bulmacalarda yedi farkı bulun gibi küçük oyunlar vardır. Burada bir test içinde olduğunuzu ve ‘dikkat’ ile her şeyi incelemeniz gerektiğini biliyorsunuz. Böyle durumlarda istem dışı körlük görülmeyebiliyor. Çünkü devamında bir teste tabi tutulacağınızı düşündüğünüz durumlarda son derece dikkatli olmaya çalışırız. Bu yolda yürürken gözden kaçırdığımız şeylerden farklı elbette. Diğer bir teori de algısal döngü. Algısal döngü, görgü tanıklığı için de öneriler barındırır. Bu döngü farkındalık ve odaklanma ile ilgilidir. Odaklanma dikkat, farkındalık bilinç ister.
Sonuç olarak istem dışı körlüğün sebebi tamamen dikkatsizliktir. Bu dikkatsizliğin kaynağı ise odaklanma sürecindeki uyarıcıları algılamamıza dayanıyor.
İstem dışı körlük ve dikkat testi
İstem dışı körlük ile ilgili en iyi hafızalarımızdan silinmeyen deneysel çalışmalardan biri şüphesiz ki, Christopher Chabris, PhD ve Daniel Simons, PhD tarafından gerçekleştirilen “görünmez goril testi” dir.
Videoyu izleyin ve gorili bulun. İlk bakışta bulursanız, yukarıdaki cümleleri okumanızın bu dikkate katkı sunduğunu da unutmayın. Elbette fark edemedikleriniz de odaklandığınız görüş alanınızda bulunuyor. Farkındalık testi niteliğindeki bu kısa ve şaşırtıcı videoyla, buraya kadar anlatmak istediğimiz daha net anlaşılabilir.
Bu deney ile ilgili daha geniş çaplı bilgi vermemiz gerekirse;
Daniel Simons ve Christopher Chabris tarafından gerçekleştirilen bu deneyde siyah ve beyaz tişört giyen iki farklı grup var. Katılımcıların yapması istenilen ise bu iki grubun basketbol topu ile paslaşmalarını içeren kısa bir video izlemeleri. Kendilerine takımlardan birinin yaptığı pasları saymaları veya yerden sektirilerek verilen paslara karşılık havadan yapılan pasları saymaları söylendi. Onlar söylenene odaklanırken paslaşanların arasından tüm vücudunu kaplayan bir goril kostümüyle birisi geçti. Videoyu izledikten sonra katılımcılara sıra dışı bir şey fark edip etmedikleri soruldu. Çoğu grupta, katılımcıların %50’si gorili gördüklerini söylemediler. Gariplikleri fark edememek, zor bir iş olan kaç tane pas yapıldığına kendini kaptırmaktan ötürü, söz konusu garipliğe dikkati verememiş olmaya atfedildi. Bu sonuçlara göre görüş alanı ile algı arasındaki ilişki, önceden düşünüldüğünden çok daha fazla dikkate bağlıdır.
Belki de tüm bu kavramlar bizim yaşanmışlıklarımızla da alakalıdır. Görme durumu, hayatımızdaki ilgi, sevgi, tutku, merak duyduğumuz ya da olumsuz duygular taşıdığımız herhangi bir olaya, insana, eşyaya, konuya ve bir çok şeye göre değişebilir. Bazen hepimiz sadece görmek istediklerimizi görür algılamak istediklerimizi algılarız. Burada fark ‘bilinçli’ olmakta olabilir.
Kaynak: 1