“Mide çok güçlüdür, daş yutsan eritir” tadında bir listemizle daha birlikteyiz. Tabii içerik daha ilginç ve bilimsel. Okuduk, anladık, kendi vücudumuz üzerinde test ettik, çalışıyor.
Vücudun temel faaliyeti hayatta kalmak. Yani daha noolsun? Ama hayatta kalmayı sadece yemek yemek, uyumak – uyanmak, nefes alıp vermek olarak düşünmemeli. Eğer öyle olsaydı muhtemelen yeryüzünde 200.000 yıldır varlığımızı sürdüremezdik. Bir koca nesil dinozorlara çerez olur giderdi.
Temel vücut işlevlerimizin ardında çalışan çok ilginç sistemler var. Hani kimi filmlerin ardından kamera arkası görüntülerini yayınlarlar da “Aa bu sahneler demek böyle çekiliyormuş” deriz ya işte tam o tip durumlar… İşte varoluşumuzdan beri evrimleşerek dünyaya mükemmel uyum sağlayan bağzı vücutsal faaliyetlerimiz ve insan mucizesi.
Böbrekler çişimizin tadına bakıyor
Oleey en sevdiğim şey çiştir…
Tat ve koku alıcılarının sadece yüzümüzde bulunduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bilim insanları son 10 yılda bu tip özel reseptör hücrelerin kalp, solunum yolları hatta alyuvarlarda dahi bulunduklarını keşfettiler; ama özellikle de böbreklerde varlar.
Başta bu durum olası bir karışıklık ya da tesadüfi bir hadise olarak yorumlansa da, artık daha ilginç bir teorileri var: Vücudumuz bir bütün olarak bizi çevreleyen dünyayı hem kokluyor hem de tadına bakıyor. Durum bu haliyle sanki ucuz bir bilim kurgu filmi senaryosunu andırıyor gibi olsa da, bulgular bu teoriyi doğrular nitelikte.
Böbrek örneğine geri dönecek olursak bu organın üzerinde macula densa adında sıkı dokunmuş koku ve filtre hücreleri bulunur. Bu bölge kan değerlerini süzüp dengelerken, özellikle sodyum değişimlerine yoğunlaşır. Kanın filtrelenmesi ve idrar üretimi esnasında gerçekleşen kimyasal analizlere tat ve koku alıcıları da devrededir.
Havada kan kokusu var peki ya kanda?
Oha çok zevklii
Kanın vücudun içinde başlı başına bir eğlence parkı gibi hizmet verdiğini düşünmeye başladık. Adeta damarlar içinde oradan oraya milleti taşıyan su kaydırağı gibi bir mekanizma. Mekanizma durduğu zaman eğlence de bitiyor. Geçmiş olsun. Geçti zaten. Öldünüz. Buyurun cenaze namazına.
Gerçekten de kan içindeki değerler inanılmaz dengelere bağlı. Bu dengelerin değişimi kimi durumlarda tolere ediliyor. Edilmediğinde ya yukarıdaki ebedi eğlence parkına ya da kan sayımına gidiyorsunuz. Tam kan sayımı adı altında özel hastanelerin en büyük hobisi olan testlerle karşı karşıyasınız. Bu testlerde normal değerlerin üzerinde çıkan “lökosit” oranı vücudun belirli bir bölgesinde anormallik olduğunun ilk işaretini veriyor.
Lökosit ne ola ki
Bildiğimiz akyuvar. Bağışıklık sisteminin yılmaz savaşçısı olan akyuvarlar haliyle sorun olan bölgeye akın ediyorlar. İşte tam kan sayımı denilen afili hadise fazlaca lökosit saydığı zaman, doktor elindeki teste bakarak yavaş yavaş kafasını sallıyor ve “Hımmm zehirlenmişsiniz” diyor. Gördüğünüz gibi 3 saniyede ne tıp tarihi ne Hematoloji bıraktık. Akyuvarlar ilk keşfedildikleri tarihten bugüne yaklaşık 250 yıldan beri böyle zulüm görmemişlerdir. Ama basitçe olan gerçekten de bu.
Yok artık, bıragh yieaa
Görsel temsilidir
Bilim adamları, kanın koku algısıyla ilgili bir çalışmada bir yana kan diğer yana da koku algılayıcılarını çalıştıran aromatik bir karışım koymuşlar. Bilimkurguya yeniden hazır olunuz, kan hücresi kokunun yayıldığı tarafa doğru yönelmiş.
Spermlerin burnu mu varmış?
Canavar Spermlerin Dönüşü III
Bu konuya girmese miydik acaba. Benzetmeler tuhaflaşmaya başladı… Garip olsa da spermlerin koku algılayıcılarıyla döllenecek yumurta peşinde koştukları düşünülüyor. Milyonlarca küçük yaratık doğru hedefe doğru yollarını ararken tüm reseptörlerini açıyorlar. Görüntüyü yüz bin kat büyütelim. Buyurun bir korku gerilim sahnesi daha.
Beynimizde galaksideki tüm yıldızlardan 1000 kat daha fazla olan şey nedir?
Gökyüzünde yalnız gezen nöronlaaar…
Cevap veriyoruz: Bilgi. 🙂 Keşke öyle olsaydı ama maalesef yok ööle bişey. Bilimadamları beynin elekriksel ve kimyasal sisteminden sorumlu neronların 100 milyar ya da üstü miktarda olduklarını söylüyorlardı. Son sayım daha yeni bir teknikle yapıldı ve gerçek rakam 86 milyar olarak bulundu. Hıım azmış diyebiliriz. Ama iş bu nöronlar arasındaki trafiği sağlayan sinapslara gelince durum değişiyor.
Nöronlar birbirlerine 100 triyon kadar sinapstan oluşan bir ağla bağlılar. Bu rakam saman yolu galaksisindeki yıldız sayısından 1000 kat kadar daha fazla. 2013 yılında Alman ve Japon bilim insanları beynimizin 1 saniyelik işlemci gücünü, tasarladıkları bir sistemle elde etmeye çalıştılar. 82.944 adet işlemcinin gücünden yararlandılar ve beynin 1 saniyelik işlem gücüne toplam 40 dakikada ulaşabildiler. Rakam etkileyici ama bu gücü tek bir noktaya odaklamak mümkün değil. Yoksa satrançta makinelere yenilmezdik.
Sıcaklık ölçer olarak kulaklar
Kafa gibi önemli bir vücut parçasına 5 adet delik koyulduysa bunun mutlaka karmaşık bir açıklaması olmalı. Örneğin kulaklar sadece duyma ve denge işlevini mi yerine getiriyor? Yıllar içinde adeta bir salyangoz kabuğu kıvrımı gibi evrimleşen kulağın bu şeklinin de bir sırrı var.
Düşündükçe gerçekten de şekilleri tuhaf
Yapılan bir araştırmada dış kulaktaki kanallar ve kıvrımların sesin 3 boyutlu yapısını en doğru yönlerden toplamak için geliştiği anlaşılmış. Eski çağları düşünelim. Böylece bir yırtıcının arkadan mı, yandan mı yoksa tepemizdeki bir ağaçtan mı saldıracağını en hızlı şekilde öğrenebiliyorduk. Peki ya bir termometre olarak kulak?
Bu seferki araştırmanın bilimsel bir tarafı yok. Bir reklam ajansı tarafından sadece deneme amacıyla yapılmış. Araştırmaya göre bir grup gönüllüden sadece dökülme sesini dinleyerek bir sıvının sıcak mı yoksa soğuk mu olduğunu tahmin etmeleri istenmiş. Sonuçlar şaşırtıcı. Gönüllülerin %96’sı doğru tahminde bulunmuş. Bu fenomenin akışkanların farklı ortamlardaki değişimlerinden kaynaklı olduğu düşünülüyor. Likitler soğukken molekülleri daha az enerjiye sahipler, sıcakken ise daha pürüzsüz bir akışkanlık kazanıyorlar.
Her 3 güne bir mide
Gece 5 lahmacun + 2 içli köfte + yarım künefe + soda içtikten sonra midemiz
İşte geldik meşhur asit, taş ve mide olayına. O meşhur soruda olduğu gibi. Madem mide asidimiz o kadar güçlü, neden midenin kendisini sindirip parçalamıyor. İçeriğindeki hidroklorik asit her şeyi eritebiliyor! Nasıl oluyor da oluyor, doktor bey?
Doktorun sizi psikiyatriye sevk etmemesi için, biz buradan cevaplamaya çalışalım. İşin sırrı midenin aynı zamanda şeker ve protein bakımından zengin bir mukusla kaplı olmasında. Ayrıca mide asidi çalışıp işini bitirdikten sonra yine midedeki hücreler tarafından salgılanan alkaline bikarbonat ile nötralize ediliyor. Buna rağmen asit yine de mideye etki etmeyi başarıyor. Midemiz bu yüzden her 3 günde bir içerideki tabakayı yenilemeye çalışıyor.
Neredeyse her gün yüz binlerce kez kansere yakalanıyoruz, allahtan yardımcılar var
İnsan ırkına karşı gelişmiş sonsuz bir intikam gibi. Sigara içmemek, alkol tüketmemek elbette önemli. Ancak sadece havuç ya da lifli gıdalarla beslenen ve budist rahipler gibi yaşayanlarda da kanser görülüyor. Ayrıca azalmıyor, sürekli artıyor. Cancer.org sitesinin tüyler ürperten verilerine göre günümüzde bir kadının yaşamı boyunca kansere yakalanma oranı %38, bir erkeğinse %43. Bunun sebebi kanserin hücre üzerinde çok hızlı yayılabilmesinde.
Bir hücre zarar görmeye başladığında kanser hücre DNA’sını yok olmaya karşı yeniden programlar. Vücudumuzdaki trilyonlarca hücre her gün on binlerce lezyonla baş etmeye çalışıyor. Yani vücut adeta bir küçük enişte. Her gün dayak yese de ayağa kalkmaya ve yeniden karşı koymaya programlı. Sorun şu ki bu karşı koyma seanslarından bazılarında başarı sağlanamıyor.
Başarılı seanslarda bize yardım edenlerse bir çeşit özel kuvvetler birliği
Bu iyi niyetli enzimler hızla olay yerine giriş çıkışları kapatarak durumu kontrol altına alıyorlar. Umarız her zaman bu kadar başarılı olurlar ve kansere artık bir çözüm bulunur.
Hepimize bol sağlıklı günler, aylar, yıllar dileriz…