Şiirde hayal gücüne ve duyguya ağırlık verdiler. Bireyin yalnızlığı, sıkıntıları, çevreye uyumsuzlukları gibi temaları sıklıkla işlediler. Söylemek istediklerini soyut bir dille anlatmaya çabaladılar. Amaçları verilmek istenilen duyguyu anlatmaktan ziyade hissettirmek oldu.
Yani, “Dili deforme etmek İkinci Yeni’nin en önemli özelliklerinden biri oldu diyebiliriz. Ondan önceki şiire baktığımızda, örneğin Orhan Veli’lerde ondan evvel Yedi Meşaleciler’de dil bir kavramlar meselesidir. Şairler bu kavramları kullanırlar. İkinci Yeni’nin büyüklüğü, doğrudan doğruya yeni bir dil getirmiş olmasındandır. Dikkat ederseniz Ece Ayhan’da, Cemal Süreya’da, Turgut Uyar’da, Edip Cansever’de başka bir dilin yaşadığını görürsünüz. Kendinden öncekilerin diliyle hiç ilişkisi yoktur; çünkü her şair kendi dilini getirir. Asıl önemli olan da budur. Bir şairi, kullandığı dilden anlıyoruz. Hepimiz Türkçe yazıyoruz, ama büyük şair, orada kendisine özgü bir ses buluyor…” diyor usta şair Haydar Ergülen.
Dahası, şiirin ve şairlerin her dönemine hâkim derin ve köklü geçmişe sahip üstad ile İkinci Yeni’yi daha yakından tanıyabilmek için bu yazıya bir göz atın derim.
1.”Her şeyin fazlası zararlıdır ya, fazla şiirden öldü Edip Cansever.”
Ergülen:’Evet, İkinci Yeni, dilde, dizede, söyleyişte, söz diziminde, cümle yapısında, dize kuruluşunda gibi pek çok yenilik ve devrim yapmıştır ve söz diziminde devrimci olarak, hatta yıkıcı olarak, bir anarşistlik yapan Ece Ayhan’ın değiştirdiği söylenir, biinir, öyledir de, fakat Edip Cansever’in dışavurumcu olmaktan çok içevurumcu, içtenyıkıcı ataklığı ve katkıları da gözden kaçırılmamalıdır bu hususta. Hemen şimdi herhangi bir Edip Cansever şiirini okuyun, göreceksiniz, insanın dille nasıl hemhal olabildiğini, olabileceğini. Belki de o yüzdendir Cansever’i okurken bir sonsuzluk duygusunun peşimizsıra, başımızsıra, üstümüzsıra, aklımızsıra büyümekte ve gelişmekte olması.’
2.”Kendimi, bir harften ziyade sayıya benzetiyorum. 3’e.”
2006 yılında yapılmış bir söyleyişide;Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı Aysberg’e, Turgut Uyar’ı henüz adı konmamış bir adaya, Edip Cansever’i 9’a, Sina Akyol’u 7’ye, Birhan Keskin’i 3’e ve Gonca Özmen’i de 6’ya benzetirdim…
3.Mor Kalemlerin Efendisi:Ece Ayhan
Ergülen:’Yoksa mor külhani mi demeliydim, öyle ya ‘şiirimiz mor külhanidir’ de demiştir, belki de ‘vakitsiz üsküdarlı’dır, ‘sivil şair’dir, ‘Ece Baba’dır, ‘İkinci Yeni’nin papazı’ olduğu bilinir, ‘sıkı şair’ olduğu da. ‘Feminist şair’ olduğu da söylenmiştir ki, buna yürekten katılırım, hatta ilk feminist şairlerimizden olduğu da eklenmelidir buna. Marjinal şair diyen kendisi bilir, ama o ‘Ben şair değilim, tarihçi de değilim, etikçiyim’ demiştir. Ben de ona ‘sarışın osmanlı tarihçileri’ saptamasından mülhem, şiirin sarışınlarından uzak bir kara şiir yazdığı için, kendi deyimiyle ‘karaşın uçbeyi’’ demeyi yeğledim.’
4.Şairin Hazreti Hızır’a benzeyen yüzü: ‘Buyurun’ dedi. ‘Beni size Cemal Süreya ve Ali sevgisi getirdi’ dedim.”
Ergülen:”Şair Ali Asker Barut’un 11 Temmuz 2011 tarihli günlüğü bu cümlelerle başlıyor ve sürüyor Kitap-lık dergisinin Eylül 2011 tarihli 152. sayısında. “Yüzü Hazreti Hızır’a benzeyen şair” Sezai Karakoç, Türk şiirinin ve İkinci Yeni’nin büyük şairi.Bunları özellikle şairleri az tanıyanlar için vurguluyorum. Çünkü Sezai Karakoç, şiirde geleneği teknik bir mesele olarak görmeyen, tam tersine Hz. Muhammed’in “asrı saadet” dönemindeki gibi bir hayat isteyen, inançlı bir şair. Ali Asker’se, sosyalist düşünceye sahip.”
5.Cemal Süreya:”Aslında ben Türkiye’nin en iyi portre yazarıyımdır.”
Ergülen:Cemal Süreya’nın 99 Yüz adlı portreler kitabı, şiirin, ironinin, portre yazımında bir şair gibi davranmanın ve denemenin el ele verdiği bir başyapıt. Elbette muzipliği, zekâyı, gülümseyen düşünceyi de unutmadan. Cemal Süreya, kitabı için ‘başyapıt’ denmesine kızmasa bile, dalgasını da bi’ güzel geçerdi herhalde. Ama ‘aslında…’ derken, eh, bu sefer şaka yapmamış ve doğru söylemiş. Bu konuda kendisine katılıyorum.
6.Büyük Saat Ustasına, Turgut Uyar’a…
Çoktan postaya vermişler seni
ağzı kapatılmış hayat
damgası üstünde yetim
Mektup acıyor
hangi hayata gitse
hangisinden geri dönse
zarfı hiç değişmiyor:
Bu ne az hayat
bu ne çok yetim!
7.İkinci Yeni halesini, ‘aura’sını yaratan şair; Ülkü Tamer
Ergülen:”Ülkü Tamer de İkinci Yeni’nin ‘büyümemiş’, ‘büyüyememiş’ bir çocuğu olarak, ‘zekanın şiiri’ni yazmıştır. Zeka, çocuklar için söylendiğinde, biraz da sokak çocukluğunu, hınzırlığı, yaramazlığı, neş’eyi, doğaya yakınlığı, hayvanlarla hemhal olmayı ima eder. Ülkü Tamer sözkonusu olduğundaysa başka bir şeyi daha: O İkinci Yeni’deyken yazdığı şiirleri, arkadaşlarına, yani şairlere,bir bakıma ‘ders kitabı’ olarak da yazmıştır. Öğretmenin sınıfa örnek olarak göstereceği şiirlerdir bunlar, ‘şiir böyle yazılır’ı örneklemek için.”
8.”13 yıl önce yitirdiğimizde gazete manşetlerini hatırlıyorum, ‘şiirin efendisini yitirdik’ diyordu birinde. Uçbeyi dese anlardım ama efendi iki anlamıyla da uymuyordu, Ayhan’a.”
Ne hükmeden anlamında ne de uslu anlamında efendi değildir çünkü. Aykırıdır, ayrıksıdır, uçtadır, uçbeyidir. Oradan uçmuştur, kenardan söz almıştır ama söylediği her şey merkezi ziyadesiyle ilgilendirmiş, kaçınılmaz olarak merkeze düşmüştür.
9.Şiirde hep değiştiniz, yeni şeyler değiştiniz. Türkçe’nin size yetmediğini düşündüğünüz anlar oldu mu?
Mehtap Meral ile söyleşisinde; “Yetersizlik dilin kendisinde değil, kullanılışnda oluyor. Türk şiirine baktığınız vakit, denenmemiş çok sayıda kalıp olduğunu görürsünüz. Avrupa’da da benim sevdiğim birçok şair, büyük bir çoğunluk tarafından bilinmiyor, sevilmiyor. Çünkü şiir, kendine özgüdür, yalnızdır. Dünyanın her yerinde de az okunur. Ama dünyada herkes de şair olmak ister.”
10.Yüzleri giyotine abone üç şair, üç efsane.
Bir sanatçının bilinçli olarak imgelemsel önerilerini, bütün işleyişlerini kendisinin düzenlediği bir yaşam çerçevesi içine oturtması’ demekmiş. Örnekler arasında da James Joyce, W.B. Yeats, T.S.Eliot gibi Batılı büyük yazarlar, şairler vardı. Adı ‘mitos oluşturmak’ mıdır ‘söylencesini yaratmak’ mıdır bilmiyorum ama, hiç farkında olmadan, hatta bunu istemeden yapanlar arasında iki şair biliyorum, ikincisi Ece Ayhan. Diğeri de Sezai Karakoç. Fakat bu tanıma tam olarak uyduğunu düşündüğüm şairse Cemal Süreya. ‘Yüzleri giyotine abone’ üç şair, üç efsane.
11.”Kendimi yaşama hazırlar gibi kuruyorum şiirimi” diyen ve şiirin yaratıldıktan sonra insan gibi yaşadığına inanan şair yazma sürecini ise şu sözlerle anlatmış:
“Şiirlerimi yazı makinesiyle yazarım. Yazarken aynı anda şiiri görmek önemlidir benim için. Ön çalışmalarım kalabalıklara karışmak, yolculuklara çıkmak, yıllardır bitiremediğim İstanbul’u adım adım dolaşmaktır. Bir de denizsiz yapamam. Yaşamım bir kıyının yaşamı gibidir.”