Cumhuriyet’in ilanı, Mustafa Kemal’in kafasındaki çağdaş devlet ve modern toplum yapısı için ilk aşamayı ifade ediyordu. Bugün bile baktığımızda hak verdiğimiz Ulu Önder, ilerlemeyi sürekli kılma anlayışıyla bir dizi eyleme girişmiş ve böylece büyük devrimin amacına uygun bir ruha sahip olduğunu göstermiştir. Toplumun her alanına etki edecek yenilikçi anlayışla şekillenen bu aksiyonlar, genç Cumhuriyet’in gelişimi için birer evreyi temsil etmekteydi. Ancak bu aşamaların sağlıklı bir şekilde kabul görülmesini sağlayacak bazı önemli yazısız kurallar, şartlar olduğunu gören Mustafa Kemal her evreyi hassasiyetle gözlemlemiş ve en üst düzey faydayı sağlayacak sonuçlar için ince eleyip sık dokumuştur.
Devrimin basamaklarını simgeleyen aşamalar “olmazsa olmaz” niteliğine sahip olan üçünün bugün yıl dönümü. Halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, ile Diyanet İşleri Başkanlığı 95 yaşında bugün. TBMM tarafından yasalaştırılan ve Türkiye’nin aydın geleceği için “mutlak” atılması gerektiği gözüken bu adımlara dair detayları biliyor muyuz?
Halifeliğin kaldırılması
Emperyalist amaçlarla birbirlerine üstünlük kurmak isteyen malum Avrupa devletleri kıran kırana bir yarışın içinde ne yapacaklarını gayet iyi biliyorlardı.
Osmanlı Devleti ile ilişkilerini kah sıkı da tutsa, kah küçük bir çocuk gibi tavırlı da olsa, İslamiyet’in etkin olduğu yerlerde devlet yöneticilerini ve dolayısıyla halifelik makamından dolayı dönemin padişahlarını araç olarak kullanma niyetindeydiler. “Kullandılar mı?” sorusuna cevabı tarih verdiği için cevaplamadan geçtiğimiz bu aşamada, makamın kaldırılmasına dair birkaç detay paylaşalım.
Bir garip haller
Saltanatın, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki basiretsizliğin bardağı taşıran son damlalar olmasıyla kaldırılması itirazı gerektirecek bir sebep değildi. Uygun bir zamanlamayla bu makama son verildi ve modernleşmek isteyen ülkenin tek yetkili makamı Türkiye Büyük Millet Meclisi oldu. Saltanat makamının kaldırıldığı 1 Kasım 1922 tarihinde padişahların diğer bir unvanı olan hilafet de ayrı bünyeye büründürüldü. “Zamanlama” olgusuna önem veren Mustafa Kemal, bu makamın yok edilmesini ertelemeyi uygun buldu. Ta ki 3 Mart 1924 tarihine dek.
Yaklaşık üç buçuk yıl boyunca halifelik taslayan Abdülmecit, kendisine çizilen sınırları birden fazla kez aştığında kendi ayağına sıktığının farkında değildi. Çünkü TBMM’nin eline koz veriyor ve makamındayken yaptıklarının topluma, devlet yapılanmasına zarar verdiğini görmüyordu.
Olanlar oldu ve TBMM’ye getirilen bir kanun teklifiyle hilafet son buldu. Abdülmecit ile akrabaları ve destekçilerinin bir kısmı yurt dışının yolunu tuttu.
Tevhid-i Tedrisat ve öğretimde bağımsızlık
Okul hayatı boyunca gördüğümüz klasik bilgilerde olduğu gibi “öğretimde birlik” anlamını taşıyan bu kanunun ülke tarihinde oldukça önemli bir yeri var.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde iç işleri kapısı açık ev misali önüne gelenin girip çıktığı ve şeffaflıktan ziyade isteyenin istediği gibi müdahale etmesini kolaylaştıran bir yapıya müsaitti. Avrupalı devletler devletin bünyesinin kontrol şansı olmayan okullarda farklı planlarını uygulamaya koymuş fakat ne hikmetse buna dair bir önlem alınamamıştı. Öğretimin tek elden yürütülmesini milliyetçilik kapsamında önemli görenleri attığı adımla bir “makus talih” daha yenilecekti. Cumhuriyet’in ilanından önce de öğretimde birlik sağlanmasını şart koşan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gayretiyle bu konudaki tasarı meclise sunulur. Ezici bir çoğunlukla kabul edilen Tevhid-i Tedrisat, çağdaşlaşmanın bir diğer “mutlak” adımını oluşturuyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı
Toplumun din konusundaki hassasiyetlerin göz ardı edilemeyeceği gerçeği karşısında, çağın gereksinimlerini karşılamaktan uzak bir görüntü sergileyen Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması gerekiyordu. Aynı gün (3 Mart) bir başka kanun teklifi ile bu kurum tarihe gömülürken, din olgusunu çağdaş seviyeye daha kolay yükseltmek için Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştu.
Dinin Araplaştırılması kabul edilmedi
Bu kurum sayesinde “dinin vicdanlarda” yaşatılması için gereken özgürlük alanının açılması hedeflenmişti.
Kurumun başkanlığına da, Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında fetva vererek idam edilmesi gerekliliğini vurgulayan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Beyfendi’nin karşısında durup, aksi yönde fetva yayımlayan Rıfat Börekçi getirilmişti.