Size Türkiye tarihinin en ilginç şahsiyetlerinden birinden bahsetmek istiyoruz. Onu siz tanımıyor, yahut hayal meyal hatırlıyor olabilirsiniz. Ama ben mesihim iddiasıyla bir döneme damgasını vurmuşluğu olan Hasan Mezarcı, ayrıca Refat Partisi’nden yer alarak siyasette aktif bir rol üstleniyordu.
Kapatılan Refah Partisi’nin İstanbul milletvekili olduğu dönemde laiklik karşıtı açıklamaları sebebiyle tepki toplayan Hasan Mezarcı’dan bahsetmek istiyoruz sizlere
Sonrasında ise Atatürk’e hakaret etmek ve laiklik karşıtı söylemleri yüzünden hakkında çok sayıda dava açılan Hasan Mezarcı, cezalarının çoğunu çekmeden Almanya’ya kaçar..
İşin en ilginç kısmı ise Almanya’da bir süre kaçak olarak yaşayan Hasan Mezarcı’nın onu ziyarete gelen dostlarına “Eski Mezarcı öldü. Ben artık Mesih’im” ve Hazreti İsa’yım demesi olur.
https://www.youtube.com/watch?v=SLRNCCF3zOc
Hasan Mezarcı, Hazreti Yusuf’a da peygamberliğin cezaevinde geldiğini ve cezaevinde olduğu dönemde kendisine Allah tarafından bir perde açıldığını iddia eder.
Almanya’da kaçak olarak yaşayan Hasan Mezarcı, bir adım daha ileri giderek “Mısır’dan İsveç’e kadar birçok insan tarafından Mesih olduğu ve gökten geldiğinin görüldüğü iddiasında bulunur.
Sonrasında ise açıklamalarına “Bunu uykuda ve uyanıkken görenler olduğunu söyleyen Hasan Mezarcı. “Bu benim elimde değil, Allah istediği kadar insana gösterecek” şeklinde devam eder.
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim gibi küpe taktığını ifade eden Mezarcı, ilk üç parmağını göstererek yaptığı işaretin Mesih işareti olduğunu söyler. Bu açıklamalar üstüne ise Refah Partisi’nden ihraç edilir.
Bu açıklamalarından sonra gelen tepkiler yüzünden uzun bir müddet ortalarda görünmeyen Hasan Mezarcı ise 24 Ocak 2012 tarihinde dönemin başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazar.
Sayın Başbakan…
Îman ettiğiniz Hz. Îsa, ikibin yıl önce “beklenilen Mesih” olduğunu ilan etti. O devrin ileri gelenleri “beklediğimiz Mesih (Kral) bu olamaz, çünkü gökten gelmedi ve ordusu da yok” dediler. “Cinlenmiş, şeytan musallat olmuş, deli, kâfir, sahte Mesih, başımıza kral olmak istiyor” dediler. Bu “deli saçması” gerekçelerle Mesih’i reddederek, halkı Hz. Îsa’nın aleyhine kışkırttılar. Hz. Îsa’yı tutuklayıp cazaevine koydular. Çok ağır küfürler, hakaretler ve işkenceler ederek haça gerdiler. Suçu da Roma devletinin üzerine yıkarak, Mesih’in işini bitirdik sandılar. Lanetullahi aleyhim ecmaîn.
1997 yılında, İstanbul-Metris cezaevinde iken, cenabı Allah “beklenilen Mesih” olduğumu bildirdi. Ne dramatik bir ilahî tevâfuktur ki, ikibin yıl önce cezaevinde noktalanan Mesih macerası, ikibin yıl sonra tekrar cezaevinde başladı. Cezaevinde açıklamama izin vermeyen Cenâbı Allah, inzivaya çekilmemi ve hicret etmemi istedi. İkibin yılında Almanya’da “beklenilen Mesih” olduğumu ilan ettim. Tıpkı yahûdi ileri gelenleri gibi, bu sefer de Türkiye’nin ileri gelenleri, ayni “deli saçması” gerekçelerle, Mesih olduğumu reddederek, halkı aleyhime kışkırttılar. Çağdaş bir engizisyon ve yargısız infazla, haça gerilmiş gibi bir hayata mahkûm ettiler. Suçu da Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerine yıkarak, Mesih’in işini bitirdik sandılar. Lanetullahi aleyhim ecmain. Şayet ben yalan söylüyorsam, her iki dönemin laneti de bana dönsün. Âmin demeye cesareti olan varsa, buyursun.
Sayın başbakan, bana karşı bu mezâlimi yapan ve yaptıranlardan biri de, hükümetinizin en büyük ortağı olduğu iddia edilen Fethullah Gülen’dir. Allah’ın bildirmesiyle, Bel´âm misyonu icra ettiğini çok iyi bildiğim bu şahıs, benim cezaevinde ilaçla delirtildiğimi iddia ediyor. Hatta “yurt dışına çıkmasaydım, bana da ayni ilaçtan verilecekti” diyerek, başında bulunduğunuz devleti, millet ve tarih önünde mahkûm ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, “ergenekoncular” sizi çok sevdikleri için, cezaevinde size bu ilaçtan vermemişler veya sizi adam yerine koymamışlar! Vay eyvah, vah, vah, vah… Zamanın en büyük evliyası ve Türkiye’nin akıl hocası geçinen böyle olursa, gerisini siz düşünün. Medya ve internet arşivleri, Fethullah Gülen ve benzerleri tarafından yapılan bu “deli saçması” iddia ve suçlamalarla doludur. Sayın başbakan, belki size de ayni ilaçtan verilmiştir de, haberiniz yoktur. Geçmiş hukukumuza binaen, isterseniz birlikte bir hastahaneye gidelim de, böyle bir ilaç verilip verilmediğini tıbben tesbit ettirelim. Malum “bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir” derler. Daha da önemlisi, başında bulunduğunuz devleti, bu ağır suçlamalardan kurtarmış ve aklamış olursunuz.
Sayın başbakan, aslında bu “deli saçması” suçlamaları ve iddiaları yapanlar ve yaptıranlar, sırf halkın Mesih olduğuma inanmasını engellemek için bunu yaptıklarını, isimlerini bildikleri gibi biliyorlar. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, bilmemezlikten gelmek, onların da sizin de işinize geliyor. Hani: “bilmediğinden değil, gâvurluğundan” derler ya, işte öyle bir şey. Şayet, putperest Roma valisi kadar bir ferasetiniz varsa, Mesih’e karşı bu mezâlimi yapan ve yaptıranları yargı önüne çıkarırsınız. Sonra da: “Ey millet, bu büyük vebal devletin ve benim üzerimden kalkmıştır. İster îman edin, isterse haça gerin” diyebilirsiniz. Bu uyarıma rağmen, bunu yapmazsanız, bu büyük vebalin birinci derecede sorumluluğu, iki cihanda da, sizin boynunuzda olacaktır. Takdir sizindir.
Sayın başbakan, Hasan Mezarcı siyasî arenada tek başına tabuları yıkma, putları kırma, dokunulamazları dokunulabilir, konuşulamazları konuşulabilir hâle getirme misyonunu icra ederek, millî hafızada öyle büyük bir fırtına estirdi ki, o büyük fırtına Türkiye genelinde çok büyük bir kasırgaya dönüşerek, Kemalizmin sağını da, solunu da yerle bir etti ve sizin önünüzü açtı. Hasan Mezarcı’ya karşı yapılan “küfür, hakaret, karalama ve linç” kampanyalarının en yoğun olduğu bir seçim atmosferinde oluşan “millî tepki” sonucu, yerel yönetimleri kazandığınızı ve o atmosferin ve gücün doğal bir sonucu olarak iktidara geldiğinizi de, görmemezlikten geliyorsunuz. Hasan Mezarcı’ya karşı “Brütüs”lük yapmak yerine, misyonunu doğru okuyabilseydiniz ve biraz daha dik durabilseydiniz, hem o süreçte ödenen ağır bedeller ödenmez ve hem de Türkiye on yıl kaybetmezdi. Sırf tarihe bir not düşmek için bunları söyleyerek, “Hasan Mezarcı’nın rûhuna fâtiha” diyorum. Biiznillah süfyânî Deccalın işi bitti. Şimdi sıra mesîhî Deccalda.
Sayın başbakan, sırf Mesih olduğumu söylediğim için bana karşı yapılan mezalimi, büyük bir sabır ve metânetle karşıladım. Çektiğim âlâmı en iyi bilen Cenâbı Allah’a dahi bir tek defa şikayette bulunmadım. “Sen nasıl istersen, yine öyle olsun” dedim. Allah’a hamd olsun ki, “Kur´an-ı Mecîd – MÜCDE” isimli bir kitap yazarak, “mesih.de” isimli internet sitesinde yayınladım. Mesih’in işi asıl şimdi başladı. Mesih işi, Allah işidir. Allah işi, Îsa’nın veya Hasan’ın fani hayatından bağımsız olarak yürür gider. Îsa’nın veya Hasan’ın görevi, uyarmak ve kurtuluşu mücdelemektir. Aziz dostum, makam hırsı ve dünya ihtirası gözünüzü kör etmesin. Yuhanna’nın vahyinde belirttiği “sekiz başlı, on boynuzlu büyük fahişe” domuzunun, ulusal veya uluslararası bayilerinden ve boynuzlarından biri olmayı, “hizmet” zannetmenin bedeli, mahşer günü çok ağır olur. Vallahi onları mahşer günü Îsa da, Mûsa da, Muhammed de kurtaramaz. Gönlüm, hiç bir devletin ve milletin, Yahûdilerin durumuna benzer bir duruma düşmesine razı olmadığı içindir ki, sizin şahsınızda bu uyarı mektubunu, bütün devletlere ve milletlere yazdım. Sözlerimi “Rabbi yessir vela tuassir. Rabbi temmim bilhayr” duasıyla noktalıyorum.
Meryemoglu Mesih-
Fakat Hasan Mezarcı’yı en son 2016 yılında Noel kutlamasında yaptığı açıklamalar ile sosyal medyada yayınlanan bu video ile gördük. Videoyu yorumsuz olarak ve biraz da gülerek buraya bırakıyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=Upvqe1Liwgw
Allah akıl fikir versin demekte fayda var.
Ama siz Hasan Mezarcı’yı bu şekilde hatırlamakta güçlük çekiyorsanız da onu sosyal medyada fenomen olan “Ben hastayım dedim dedim bana inanmadınız, bak noldu şimdi?” videosuyla hatırlıyor olabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=c5Las4Z7PRk
Tabii ki o zaman daha düzgün ve ruh sağlığı yerinde zamanları diyebiliriz.